• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam176
Toplam Ziyaret1062167
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Niye halk karar vermesin?

Ahmet Altan

Biz silahla bu işin içinden çıkamayız.

Çıksak da çıkamayız.

Diyelim ki yeniden yapılanan ve sivillerin denetimine giren ordu, elindeki teknolojik imkânlarla abanıp PKK’nın belini kırdı ve bu örgütü yok etti.

Kürt halkı, bunu PKK’nın yenilgisi olarak mı görecek, hayır, bunu “zalim Türklerin” zorbalığı olarak görecek.

İçindeki bu yenilmişlik ve zorbalığa uğramışlık duygusuyla yeniden silaha sarılacak, sarılmasa bile iki halk arasındaki düşmanlık artacak.

PKK’yı ordu yenmese de, bu savaşı sittin sene sürdürse ne olacak?

İki taraftan da binlerce çocuk ölecek.

Neresinden bakarsanız bakın silahla huzura kavuşmak mümkün değil.

Silahların bugünkü şartlarda susması mümkün mü peki?

Murat Karayılan son açıklamasında PKK’nın silah bırakmasını “kendilerine yönetecek bir toprak verilmesine” bağladığına göre, o toprak verilmedikçe PKK da silah bırakmayacak, silahlar susmayacak.

Herhangi bir devlet, yenilmediği bir savaşta, “yenilmiş gibi davranıp” karşısındaki silahlı güce toprak vererek savaşı durdurabilir mi?

Muhtemel gözükmüyor.

Otuz yıldır savaş sürüyor, PKK savaşı kazanamıyor, devlet savaşı kazansa da sorun bitmiyor, PKK toprak almadıkça silah bırakmıyor, devlet de toprak vermiyor.

Bugünkü durumu “veri” olarak alırsanız bu problemi hiçbir şekilde çözemiyorsunuz.

Peki, biz yüzlerce yıl böyle savaş içinde, çoluk çocuğu öldürerek, insanları hapislere doldurarak mı yaşayacağız?

Bu da mümkün değil.

Eee, ne yapacağız?

Valla, bence cevap açık.

“Verileri” değiştireceğiz.

İşe, denklemdeki “elemanlardan” başlamalıyız bence.

Devletten ve PKK’dan bahsediyoruz ama bu iki “elemanla” bir çözüm çıkmıyor, çıkacak gibi de gözükmüyor.

Çünkü bunların elinde silah var ve çözümü silahla aradıkları sürece, çözüme ulaşamayacakları bir denklemin içine hapsolmuşlar.

O zaman biz bu denkleme devlet ve PKK yerine, Kürt ve Türk halkını koyalım.

Ve, gerçeklerden söz edelim.

Biz “özgür” ve demokrat bir ülke olduğumuzu söylüyoruz ama öyle değiliz.

Bu ülkedeki Kürtlerin birçoğunun aklında aslında “ayrılmak” var.

Bunu söylemeleri yasak, bu amaçla örgütlenmeleri de yasak.

Bana sorarsanız, bu ölümlerin altındaki asıl sorun da bu “yasak” işte.

Neden bir ülkenin “ayrılmak” isteyen insanları bu isteklerini söyleme hakkına sahip olmasın, neticede, siyaset, devlet, yasa, insanların daha mutlu ve daha huzurlu yaşaması için değil mi?

Ayrılarak daha mutlu yaşayacağını düşünen insanlar varsa, onların bu mutluluk taleplerini dile getirmelerini bile engellemek zaten mutsuzluğu baştan yaratmaz mı, bu mutsuzluk aynı zamanda bir bastırılmışlık duygusu, hoşnutsuzluk, öfke doğurmaz mı?

Daha önce de birkaç defa yazmaya çalıştım, “ayrılıkçı parti” kurmayı serbest bırakalım, iki tarafta da ayrılmak isteyenler partilerini kursunlar, ne yapılacağına da halk karar versin.

Seçimle ayrılmak mümkün olduğunda silah zaten otomatikman devreden düşer.

Ben öyle “Kürtlerle Türkler etle tırnaktır, ayrılmaz” laflarına da pek inandığımı söyleyemeyeceğim doğrusu, birbirini bu kadar çok öldüren etle tırnak nerede görülmüş.

Hem Çekoslovakya adı altında birlikte yaşayan Çeklerle Slovaklar “etle tırnak” değil miydi, gül gibi ayrıldılar.

Belki Kürt halkının tümü ayrılmak istemez, o zaman ayrılmak isteyen kısmına bu hakkı tanırsınız.

En azından Kürt halkının bu “hakkı” olduğunu, tercihini istediği yönde kullanabileceğini bilmesi, birlikte yaşamanın “bir mecburiyet” olmaktan çıkması gerek, “mecburiyet” asla ama asla huzur ve mutluluk getirmez, sorun getirir yalnızca.

Bütün mutsuzlukların ve sorunların kaynağı “mecburiyettir” bence, insanları istemedikleri şeye mecbur etmektir, hatta istediğimiz herhangi bir şey bile “mecburiyet” haline gelse bunaltır bizi.

Kürtleri ayrılmaya “mecbur” ederseniz gene sorun çıkar.

Mecburiyeti çıkartalım hayatımızdan, bırakalım insanlar istediklerini açıkça söyleyebilsinler, istiyorlarsa ayrılabilsinler, birlikte yaşayacaklarsa bu özgür iradeleriyle olsun.

Eninde sonunda bu ülkede bu “mecburiyetler” baskısı ve “ayrılıkçılığın” yasak olması bitecek.

Bir an önce bitirip, sözü bu ülkede yaşayanlara bırakın.

Kararlarını versinler.

Biz huzurlu bir hayat göremedik bari bizden sonrakiler öyle bir hayat yaşasınlar.

_________________

Taraf, 3 Kasım 2011

  
2018 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi