72 millet ‘var’ ve konuşuyor FERHAT KENTEL Önce bir “anı”yla başlayayım. Geçtiğimiz günlerde Yasin Aktay’la birlikte katıldığım Anadolu Aslanları İşadamları Derneği’nde (ASKON) düzenlenen “Bölgesel Güç Olmak” konulu bir söyleşi sonrası, ASKON üyesi Adnan Danışman’ın anlattığı bir anı... Olay Adnan Danışman’ın çocukluğunda, yıllar önce geçiyor. Adnan Bey Mardin Araplarından... Mardin’deki bir okulda Türkçeyi 2. sınıfta öğrenebiliyor. Türkçeyi artık söktüğü günlerde hastanede yatan annesine ziyarete gittiklerinde, aynı odada yatan başka bir kadın (Kürt), para verip ondan bakkala gitmesini ve gazoz almasını istiyor. Küçük Adnan bir koşu gidiyor; hastaneye dönüşte kapıdaki polis ona nereye gittiğini soruyor. Adnan Türkçe konuşmasındaki beceriyi göstermek için, ayrıntılara giriyor, çünkü “çok konuşmak” istiyor. “Yukarıda annemin odasında yatan Kürt kadına gazoz aldım, onu götürüyorum” diyor. Polisin verdiği replik devletin sesini taşıyor: “Kürt yok!” diyor. Adnan, “Kürt” kelimesindeki “nüansı” anlamıyor; çünkü onun için yukarıda bir kadın var ve o kadının sıfatı “Kürt”... Heyecanla “Nasıl olmaz; var diyor, yukarıda odada var; bak elimdeki bu parayı kim verdi o zaman” diye soruyor. Polis basıyor tokadı... Adnan bir tarafa, para üstü ve kırılan gazoz şişesi başka bir tarafa uçuyor... Perişan vaziyette yukarı çıkıyor, bir ricayı yerine getirememiş olmanın ezikliği ve inanılmamak korkusuyla... Ama “Kürt kadın” ona sevecenlikle “dert etme” diyor... Kürtçe diyor bunu,“tû xem neke” diyor, ve Adnan, “tû xem neke”yi hiç unutmuyor... Sonra... Kürt kadının o akşam öldüğünü öğreniyor Adnan... Korkunç bir darbe oluyor bu ölüm onun için. Sonra... Adnan her gece yatağına girdiğinde Kürt kadının cennete gitmesi ve gazoz içmesi için dua ediyor. Sonra... Bir gün, Adnan rüyasında Kürt kadını görüyor. Şırıl şırıl suların aktığı, yemyeşil bir cennette gazozunu içerken Adnan’a gülümsüyor ve diğer elindeki gazozu göstererek, “Vakit geldiğinde, buraya geldiğinde bu da senin için!” diyor... 1915, nüfus mübadeleleri gibi temizlik kampanyalarından; Varlık Vergisi gibi ayrımcı uygulamalardan; “Vatandaş Türkçe konuş” mengenelerinden; 6-7 Eylül gibi korku ve terör yaratan derin devlet operasyonlarından; Rum vatandaşların, Kıbrıs krizleri sırasında 24 saat içinde en fazla 25 kiloluk valiz hakkı tanınarak, topraklarını terk etmek zorunda bırakılıp, Yunanistan’a gönderilmelerindeki fırsatçılıklara ve Kürtler için kullanılan “kart kurt” abukluklarına kadar varan politikalar hep hikmetinden sual olunmaz devletimizin “azınlıklaştırılmış” insanlara yabancı muamelesi göstermesinden kaynaklandı. Ama Adnan Danışman o Kürt kadını unutmadı... Ne Ermeniler, ne Kürtler, ne de Çerkesler kendilerini unuttular. Bu toplumda olmadığı varsayılanlar, yok sayılanlar unutmuyorlar. Çerkesler de unutmuyorlar... Geçen haftasonu Kayseri’de Kafdağı Platformu “Çerkes Ethem ve Yakın Tarih Tartışmaları” paneli düzenledi. Yıllarca sessizliğe itilmiş olan insanlar konuştular. “Kurtuluş Savaşı”na katılmış olan, savaşa katılan askerlerine “Çerkesçe konuşmayı yasaklayıp, Türkçeyi mecbur eden” bir Çerkes’in nasıl “hain” sıfatına layık görüldüğünü; neden bu sözde “ihanete” “Çerkes” sıfatının yapıştırıldığını sorguladılar. Çerkes olarak, dil hakkıyla birlikte kabul edilmek isterlerken, sorguladıkları mesele sadece Çerkesler değildi. Çerkesleri konuşurken, aslında bu toplumun bütün bileşenlerinin nasıl erozyona uğradığını, esir alındığını da sorguluyorlardı. Esir alınmanın nasıl gerçekleştiğini, “esaret dilinin” nasıl yüzeysel, nasıl korku dolu olduğunu gene yakın bir tarihten örnek vererek hatırlamakta yarar var: Başbakan Erdoğan’ın Mayıs 2009’dapartisinin Düzce İl Kongresi’nde söylediği, “Yıllarca bu ülkede bir şeyler yapıldı. Farklı etnik kimlikte olanlar ülkemizden kovuldu. Acaba kazandık mı? Bu aslında faşizan bir yaklaşımın neticesiydi” sözlerine gelen tepkiler ileride çok sağlam “tarihî malzeme” olacak... Başbakan’ın bu sözlerine CHP’lisi, MHP’lisi, DSP’lisi ya tipik cehalete dair ya da gönül gözünün nasıl kapanmış olabileceğine dair bol miktarda malzeme örneği sunmuşlardı. Mesela CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “geçmiş hatalardan bahsederken, etnik kökenleri nedeniyle yurtdışına gönderilen hiç kimseyi hatırlamadığını” söylemiş; “Başbakan ne demek istedi anlamadım. Acaba, ‘istemeyen çeksin gitsin’ demek mi istiyor. Ne demek istediği belli değil” demişti. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise “sertlik” dilinin her zaman işe yarayabileceğini düşünerek şunları söylemişti: “Bu sözler ecdadını aşağılamayı özgüven zanneden zihniyet çürümüşlüğünün ülkemizde hangi mevkilerde dolaştığını herkese göstermiştir. Başbakan bu sözleri ile ‘Hepimiz Ermeni’yiz’ diyenlerle aynı noktada buluşmuştur.” Ama Adapazarı için söylenen “72 millet” gerçeği bu memlekette, bütün cehalet söylemlerine, duygusuzluğa, nefrete, türlü çeşitli badirelere, cemaatleşmelere rağmen yaşıyor. Ve 72 millet sadece etnik anlamda değil, iç içe geçmiş insanların çoğulluğu içinde yaşıyor. ferhatkentel@gmail.com ________________ Taraf,14-04-2014 |
3998 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |