Temirhan Tembot
tembot@ozgurcerkes.com
Asgari Müştereklerle Azami Kazanımları Sağlayabilmek
06/06/2012
Hukuka ilişkin kavramlara aşinalığı olanlar iyi bilirler Anayasalar sade, öz ve kısadır. Anayasalar birer prensip ve olmazsa olmazlar manzumesidir. Anayasal prensipler hiyerarşik bir silsile yoluyla, kanunlar, kanun hükmünde kararnameler ve yönetmeliklerle desteklenir ve günlük hayatımızı şekillendiren sonuçları ortaya korlar. Toplum bilincinin güçlü olduğu ulus ve devletlerde anayasalar çok detay içermeseler de içerikleri o kadar net ve doyurucudur ki, bu özellikleri ile toplumun en temel taşlarını oluştururlar. Bunu, bugün İngiliz ve Fransız Anayasaları gibi köklü devlet geleneklerinde de, ABD gibi anayasa temelinde sağlam bir devlet geleneği oluşturabilmiş genç devletlerde de net bir şekilde görebiliriz. Hukukun temel dayanağı anayasaların yanı sıra, köklü geçmişe sahip diasporik toplumların da kılavuz niteliğinde anayasaları vardır. Yahudilerin Kabala’sı gibi… Bunlarda aynı modern anayasalar gibi toplumun temel yaşam kurallarını belirlerken atiye ait hedefleri de somutlaştırır ve gelecek nesillerin eşgüdümü sağlanır. Şimdi bu kısa hukuk girizgâhının Kafkasya ve Kafkasyalılarla ne alakası var? Bu alakayı anlayabilmek için öncelikle son iki yüz yıldır başımıza gelenleri bir sebep – sonuç ilişkisi içinde değerlendirip, bunları doğru tahlil edebilmemizi sağlayacak ilave sorular sormamız gerekiyor kendimize. Sanırım müşterek cevaplanması gereken en temel soru bugünkü yok oluşun ana sebeplerinin neler olduğudur. Bu soruya 19’uncu yüzyıl Kafkas-Rus savaşlarından başlayıp, soykırım, sürgün ve daha birçok maddeyi ekleyerek listeyi uzatabiliriz. Bence bunlar sebep değil, bunlar yok oluşun kendisi gibi sonucun diğer bileşenleri. Sebep ise çok yalın ve net; Biz Kafkasyalıları kendi etnik nüanslarımız içinde ayrı hayatlarımızı yaşarken, dışarıdan gelen tehditlere karşı bizi yekvücut hale getirecek yukarıda özelliklerini saydığım gibi bir anayasamız yok. İçinde Kafkasyalı kalmamış bir Kafkasya isteyenlerin ısrarla Kafkasyalıları tek bir potada “siz” olarak nitelemesine inat, “biz” kendimizi bu güçlere karşı daha da zayıf duruma düşürecek şekilde etnik nüanslarımızı derinleştirme peşindeyiz. Diller dağının dillerini yaşatabilmenin, yüzlerce yıllık birlikteliğin getirdiği benzeş yaşam şekil ve kültürlerini koruyabilmenin yolunun gerektiğinde tek bir vücutmuş gibi birleşmekten geçtiğini anlamamakta ısrar ediyor, bizi içinde eritmek isteyen güçlerin ekmeklerine kendi ellerimizle yağ sürüyoruz. Balık hafızalarımızla bizleri bugüne getiren süreci unutup, bugünkü manzaraya bakarak sebeple sonucu karıştırıyoruz. Çok uzaklara gitmeye, 19’uncu yüzyıl sayfalarını karıştırmaya gerek yok. Henüz daha yaraları sarılmamış acılarımızda bile bunu göremeyecek, yaşadıklarımızı hatırlayamayacak kadar sığ hafızalarımız var. Abhazya işgal edildiğinde Sohum’dan gelen çığlığı duyup koşan Çeçen halkının 1994’deki çığlığına tüm Kafkasya kulak tıkadı. Kulak tıkamakla da kalmadı, sözde cumhuriyetlerin sözde başkanları hep birlikte bir deklarasyon yayınlayarak Yeltsin’den “Sorunun acilen çözülmesini…!!!!!” rica ettiler. Sonra da Kafkas Kültür Derneklerimiz etnik bazlı komite, vakıf ve çerçevesi daraltılmış dernekçiklere dönüştürülürken hesap sorduğumuzda “ama…. Bunu Çeçenler başlattı” diyebilecek kadar ileri gidebildiler. Kelimeler, kavramlar üzerinde polemikler, sahte gündemler oluşturup, bizleri dalgalı kıyılarda kumdan kalelerini yapma oyununa inandırmaya çalıştılar. İlk dalgada yerle bir olacak kumdan kalelerini…. Evet, ben Adıgecemin yol olmamasını, çocuğumun evinde Adıgece konuşmasını, bunu okulda da olabildiğince eğitim dili olarak kullanmasını istiyorum. Adıgece televizyon seyretmek istiyorum. Dilimin uluslararası konvertibilitesinin olmasını istiyorum. Ama bunları isterken, bu isteklerimin ancak Abhazca, Osetçe, Çeçence, Avarca, Kumukça, Nogayca, Dargice, Lezgice ve Lakca için de geçerli olması halinde gerçekleşebileceğini biliyorum. Kendi dilim için harcamam gereken çabanın aynısını onların dillerini geliştirmelerine destek olmam halinde hayalimin gerçek olacağının farkındayım. Bir Adıge olarak gelecek nesillerimin anavatan topraklarında özgür olarak yaşamasını istiyorum. Bu hayalimin ancak bir Abhaz, bir Oset, bir Çeçen, Avar, Karaçay - Malkar, Kumuk, Nogay, Dargi, Lezgi ve Lak için de geçerli olması halinde gerçek olabileceğini biliyorum. En az kendi özgür vatanım kadar onların vatanlarının özgürleşmesi için de çalışmam gerektiğini biliyorum. İşte bizim asgari müştereklerimiz ve sonuçta bizi azami kazanımlara götürecek yol bu. Alexandre Dumas’nın Meşhur eseri Üç Silahşörler’deki nakarat gibi; “Birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için..!” Bizim bu temelde bir anayasaya ihtiyacımız var. Hele önce biz şu müşterek anayasamızı bir yapalım. Sonra varsın Adıgesi, Abhazı, Oseti, Çeçeni, Avarı, Karaçay - Malkarı, Kumuku, Nogayı, Dargisi, Lezgisi ve Lakı kendi kanunlarını, kararnamelerini, yönetmeliklerini kendileri için yazsınlar. Amma velâkin, müşterek anayasa ile çelişmeyecek, ondan sapmayacak şekilde. Çünkü o anayasa bizim anavatan ve diasporada varlıklarımızı korumamızın ve özgür Kafkasya’nın teminatı olacak. Şimdi zaman abesle iştigalin değil, birimiz hepimiz, hepimiz birimiz için olmanın zamanıdır! |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Diasporada Yitirilen bir Çerkes Köyü: Çizemuahable - 29/07/2012 |
Çerkeslerin arazilerinin büyük bir bölümü neredeyse sıfır imar ile yok pahasına çarçur edilmiş. Hatta işin boyutu o kadar ileri gitmiş ki, Çerkesten sıfır imar ile yok pahasına kapattıkları araziler için sonradan imar izinleri çıkartmışlar. |