İmdat Kip
imdatkip@gmail.com
Putin Geri Geldi
27/03/2012 Aslındabir yere de gitmemişti. Sadece üçüncü defa seçilmesi yasalara aykırı olduğu için koltuğunu Medvedev’e emanet ederek, bir alt koltukta dört yıl geçirmişti. Putin’in kurduğu nev’i şahsına münhasır rejim, Medvedev döneminde de biraz daha yumuşakbir üslupla ama niteliği değişmeden, aynen devam etti. Başbakanolarak devleti fiilen Putin yönetti. Bu zaman zarfında oyunun kuralları değiştirildi. Yapılan yasal değişikliklerle başkanlık süresi hem dört yıldan altı yıla çıkarıldı, hem de Putin’in iki dönem daha başkanlık yapabileceği hukuki zemin inşa edildi. Zamanıgelince de koltuğunu emanetçiden geri aldı. Bu proje çok önceden herkesin bildiği aleni bir durumdu. Bunun olmamasının tek alternatifi, Medvedev’in koltuğu geri vermeme ihtimaliydi. Biryıl evvelinden buna dair spekülasyonlar vardı. Medvedev’in yeniden başkan olmak istediği, kendi kadrosunu kurmaya çalıştığı söyleniyordu. Ancak zamanı gelince anlaşıldı ki Putin emaneti gerçekten “emin ellere” teslim etmişti. Medvedev’in bizzat kendisi Putin’i yeniden başkan adayı olarak gösterdi. Artıksonucu baştan belli bir süreç yaşanacaktı. İktidar devlete tamamen hakimdi. Ciddiye alınabilecek, rakip olabilecek bir muhalefet yoktu. Özgür basından, STK’lardan bahsetmek mümkün değildi. Bu ortamdan Putin’i zorlayacak bir rakibin çıkma ihtimali de yoktu. Seçimler zaten kimsenin inanmadığı, dolayısıyla da pek katılmadığı bir şeydi. Derken beklenmedik bir şeyler oldu; birkaç ay evvel gerçekleşen Parlamento seçimlerindeki sahtekarlık ve hukuksuzlukları protesto eden bir muhalefet ortaya çıktı. Putin’e karşı ciddi katılımlı protesto mitingleri düzenlendi. Dünyanın ilgisi seçimlerin üzerine çekildi. İlk defa “Arap baharını” akla getiren,otoriter rejimi rahatsız edebilecek nitelikte manzaralar ortayaçıktı. Yeltsin’in ilk dönem başkanlığı için yapılan seçimin seçime benzediği söylenir. O dönem ben Rusya’da değildim. Rusya’da bulunduğum süre zarfında Yeltsin’in ikinci başkanlık dönemi için yapılan da dahil olmak üzere seçim sayılabilecek bir şeye şahit olmadım. Stalin’in söylediği rivayet edilen “ önemli olan oy kullananlar değil oyları sayanlardır” sözü buradaki durumu özetlemeye en yakın olanıdır. Hele hele bizim buralarda-Kafkasya’da, “seçimler” bir yana “sayımlar” da sorunludur. Genellikle halkın % 20’si bile sandık başına gitme zaman sandıklardan % 90’lar çıkar. İktidara % 150 oy çıkan sandıklar bile rivayet edilir. Son başkanlık seçimi öncesi ciddi bir muhalefetin ortaya çıkışı iktidarı zorladı. Büyük paralar harcanarak tüm oy verme noktalarına kameralar kondu. Sadece kareyi tamamlama fonksiyonu icra eden Komünist Parti ve LDP dışında, “oligark” iş adamlarından biri de başkan adayı oldu. Putin en güçlü aday olmakla beraber, kendisine verilecek oyların % 50’nin altında kalması ve ikinci tur seçim olma ihtimali konuşulmaya başlandı. Putin’in ikinci tura kalarak seçilmesi bile otoriter rejimi zayıflatma, daha şeffaf ve daha demokratik bir yöne zorlama anlamında önemli bir umuttu. Lakin öyle de olmadı. Seçim beklenenden daha fazla seçime benzedi. Halk seçime katılmaya teşvik edildi. Katılım beklenenden yüksek oldu. Her yerde kameralar vardı. Kameralar seçimlerde açık kaldı yalnız akşam sekizde sayımlar esnasında kapatıldı. Putin % 64 gibi önemli bir oranla ilk turda seçildi. Meselenin ilginç yanı, Putin’e çıkan en yüksek oy oranlarının Putin döneminde en fazla dayak yemiş Kafkasya Cumhuriyetlerinden çıkmasıydı. Bu dönemde Kafkasya’da yaşanan süreci kabaca hatırlayacak olursak:
Kısacası rejiminin Kafkasya uygulamaları; RF’nin federasyon niteliğini tahrip ederek özerklikleri yok edip RF’yi üniter bir sisteme dönüştürmeye giden adımlardır. Bu adımları atarken de olaya sadece güvenlik endeksli otoriter ve polisiye metotlarla yaklaşılmaktadır. Bu rejimin Kafkasya’ya bakışı , burayı işgal edip sömürgeleştiren Çarlık Rusyası’yla benzerdir. Yani burası federal bir cumhuriyette olması gereken; anayasayla, hakla, hukukla değil, sömürge valileri eliyle sömürgeci metotlarla yönetilecektir. Kafkasya'daki tüm bölgelerde Putin’e RF ortalamasının üzerinde oy çıktı. Seçim sonuçlarını değerlendirirken yukarıda özetlediğim uygulamalardan çok mutlu olduğumuz sonucuna varılmayacağını umut ediyorum. Oy oranı konusunda rekoru % 99.7 ile Çeçenistan kırdı. Daha sonraki seçimlerde bizdeki oy oranını da yükselterek Çeçenistan seviyesine çıkartmak isterlerse olabilecekleri düşünmek dahi istemiyorum. Bu orana “seçim” sonucunda mı, “sayım” sonucunda mı ulaşıldığını bilemem. Ancak birinci ihtimal seçimin sahte olmasından çok daha vahimdir. Çeçenlerin hangi şartlar altında Putin’e % 99.7 oranında oy verebileceğini hayal edebilir misiniz? Gerek Rusya gerek Sovyetlerden kopmuş diğer devletlerde iktidar koltuğuna oturan birinin ölmeden ya da başına bir operasyon gelmeden iktidardan gittiği adetten değildir. Yeltsin’in ikinci dönemi sona ererken, Putin'in istihbaratın başından iktidara uzanan kestirme yoculuğunun da derin bir operasyonun sonucu olduğu yaygın bir kanaattir. On iki yıldır iktidarda, bir o kadar daha önü açık. Durum teamüllere tamamen uygun. Normalşartlar altında her biri altışar yıl olmak üzere iki dönemdaha Putin iktidarı gözüküyor. Her ne kadar Arap baharına benzer birtakım kıpırtılar var ise de büyük bir potansiyel henüz gözükmüyor. Kafkasya için iyimser olmak epeyce zor. Özellikle, nüfusunun ezici çoğunluğu sürgünde olan, kendi vatanlarında birbirlerinden kopuk adacıklarda azınlık haline gelmiş Çerkesler için, yaraları sarmak bir yana evdeki bulgur bile tehlike altındadır. *** Birazda Türkiye cephesine bakarsak; Türkiye’de çok ciddi değişimleryaşanıyor. En önemli gündem maddesi Kürtler. Çok kalabalıklar, asimile edilemeyecekleri artık kesin. ”Ne Mutlu Türküm” de demeyecekler. Bu mutluluğu bize bırakıp kendi yollarında yürüyorlar. Bütün tartışmalarda “Kürtler ve Türkler, binyıllık kardeşlik vs. vs.” konuşuluyor. Çerkesler'in esamesi okunmuyor. Çerkesler'in büyüklük bakımından üçüncü nüfus olduğunu, bine yakın köyümüzün olduğunu, tüm dünyadaki Çerkesler'in büyük çoğunluğunun Türkiye’de bulunduğunu, beraber kazanılan Kurtuluş Savaşı'nın en organize askeri gücünün Çerkesler olduğunu hiç kimse bilmiyor. Çünkü yokuz. Yok isek sorun da değiliz. Çok büyük ölçüde asimileyiz. Çerkes kökenliyiz fakat Çerkes değiliz. “Çerkes kökenli” ve“Çerkes” farklıdır. “Kürt kökenli” kelimesini maksatlı olarak, çoğunlukla yanlış kullanırlar. Kürtler'in “Kürt kökenli”leri azdır. Onlar halen Kürt’türler. Bizim çoğunluğumuz ise “Çerkes kökenli”dir artık. Durumumuz çok farklı; bizim mücadelemiz asimilasyona karşı değil asimile olmuşluğa karşı olmalı belki de. Yani tamamen sönmeme, küllerinden yeniden doğma mücadelesi. Bu ortamda birileri çıkmış “Çerkes Çalıştayı” yapmış. Bu çabayı gösterenlere şahsen teşekkür ederim. Çok önemli bir başlangıç. Yansımalarını basından takip ettim. İçimizden, dışımızdan, olumlu, olumsuz tepkiler var. Varlık emaresi gösterdik yani. En tepkili olanlar yine “Çerkes kökenli”ler. Çerkes kökenli olduğunu söyleyen Murat Bardakçı bizlere ayar vermeye kalkmıştı birkaç ay önce. Şimdi de Altemur Kılıç “Türk oğlu Türküm” diye bağırıyor. Ve henüz kendisiyle aynı aşamaya gelememişlere kızıyor. Biz de bundan yüzbinlerce var, kendilerine mutluluklarının daim olmasını dileriz. Ancak Çerkes kalmak isteyen bir miktar mutsuza da tahammül etsinler. İnansınlar ki bunun kimseye zararı yok. Azınlıkların yok olmasının baskın uluslara nasıl bir faydası olduğunu hiç anlamamışımdır. Çerkesler'in yok olmasının Çerkesliğe ve insanlığa zarar verdiği kesin ama; Türklere, Ruslara, Araplara, vs. nasıl bir fayda sağladığını hiç anlamıyorum. Sayısal olarak kalabalıklaşmakta mutluluk arıyorlarsa, herhalde en mutlusu Çinliler olsa gerek. Çerkes dillerinden Wubih dili artık dünyada konuşulmuyor. Diğer dil ve lehçeler de aynı yolda. Rusların uyguladığı soykırım ve sürgün sonucunda arta kalan tüm Wubih’ler Türkiye’ye sürülmüştü. Wubih dilinin son konuşulduğu yer Türkiye’dir. Evet katil Rusya’dır ama bu dilin mezarı da Türkiye olmuştur. Yukarıda anlattığım gibi, üniter devlet sevdasına düşmüş Rusya da, bir dizi felaketin sonucunda bölük pörçük vatanında kalabilmış bir avuç Çerkesin yok olmasında mutluluk arıyor. Rus ırkçılığı yükseliyor. Türkiye sancılı fakat daha demokratik bir hukuk devleti olma yönünde ilerliyor. Evet Kürtler gündemin başında ama bizi de unutmasınlar. Bir gün gerçekten demokratik bir hukuk devleti olduğunda, topraklarında yok edilmiş Çerkesliği yeniden diriltmek gibi bir borcu da olabileceğini düşünsünler Türkiye’nin… İmdat Kip 22 Mart 2012, Nalchik __________________________ Not: Birkaç ay evvel İstanbul'a yaptığım seyahat esnasında Jineps Gazetesine verdiğim röportaj yayınlanırken Türkiyeye dönüş yaptığım yazılmış. Bu doğru değildir. Ben her iki ülkenin vatandaşıyım. Bunlardan birinde veya başka bir yerde yaşamam, bir yerden diğerine gitmem, dönüş veya kalış değil olsa olsa seyahat olur. Röportajda söylediklerimle ilgili dönüşçülüğe zarar verdiğimi söyleyen birtakım tepkiler aldım. Benim kesinlikle böyle bir amacım yoktur. Ayrıca, dönüşçülük taş gibi sağlamdır aynen yerinde duruyor. Yirmi yıldır fayda vermeye çalıştım veremedim. Müsterih olsunlar, ona kimsenin zararı da faydası da olmaz. |
Yorumlar |
:) 28/03/2012 15:49 İmdat abi hoşgeldiniz; yazılarınızı okumak isteriz her daim, her nerede yazıyorsanız, tezahürat gibi oldu değil mi, varsın öyle olsun, ciddi bir "fan" kitleniz var zira... Erkan Hak'aşe |
Yazarın diğer yazıları |
N’olacak Kaffed’in Hali… - 10/11/2016 |
Çıkarılacak ilk sonuç;; zorla el koyduğu DÇB’de, kendi memurları eliyle RF yörüngesinde tutabildiği, kendisine en yakın, geçinmesi en kolay Çerkes örgütü de Rusya ile iyi geçinmeyi becerememiştir. |
Bir Çetin Öner Geçti - 22/09/2016 |
Sen tatlı bir rüzgardın, özgür tayların yelelerinden estin, yoksulların sofralarından, mağdur halkların yanından estin. |
DÇB Gerçekleri -1 - 15/06/2016 |
Verdiğimiz bilgiler ve iddialarımız gayet açıktır. DÇB 2000 yılında devletleştirilmiş, Çerkes STK’sı olmaktan çıkarılmış ve RF’nin Çerkes dünyasını kontrol ve manipülasyonu ile görevli bir devlet kurumuna dönüştürülmüştür. |
İmdat Gibilerden Duayenlere - 4 - 19/05/2016 |
DÇB çevreleri ile çoğu arızalı ve sabıkalılardan oluşan bir avuç döküntüye toplum diyeceksen şayet, kimse yemez. Oralarda olmamam yüz değil tamamen ilke ve mide sorunudur. |
İmdat Gibilerden Duayenlere-3 - 04/05/2016 |
Anavatan, valizi alarak gidip kendinizi kurtaracağınız bir yer değil, kendi varlığı da tehlikeye sokulmuş bir yerdir. Bana da zor geliyor söylemesi fakat gerçek bu. |
İmdat Gibilerden Duayenlere – 2 - 21/04/2016 |
Dönüşçülük gerçekte çoktan bitmiştir-yoktur. Var olması da gerekli değildir. Artık Çerkeslerin anavatanına dönmelerine karşı çıkan bir grup veya düşünce de yoktur. Şayet varsa da kaale alınacak çapta bir şey değildir. |
İmdat Gibilerden Duayenlere - 13/04/2016 |
Uzunyayla’lı bir çiftçi; topraklarının büyük bir çoğunluğu birkaç oligarkın eline geçmiş, topraksız ve işsiz binlerce gencin yaşadığı devasa Çerkes köylerine nasıl yerleşir, ne yapar? |
Müfteriden Erik Bey’e Mektup/2 - 28/03/2016 |
Sevgili Erik, satırlarıma burada son verirken şeytanla arkadaşlığını kes derim. İyi bir başlangıç olur. Komiteye de fazla takılma. Açık hava, bol balık ve havuç tavsiye ediyorum. |
Müfteriden Erik Beye Mektup/1 - 17/03/2016 |
Mizah kullanmak biraz zeka ve malzeme gerektirir. Sizde hangisi yok bilemiyorum. Bende malzeme çok sayenizde. Çoğunu kullanamıyorum bile. Zayi oluyor. |
Devamı |