• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi22
Bugün Toplam404
Toplam Ziyaret1062395
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Kenan Kaplan
meretukokenan@hotmail.com
AB, Demokratik Açılım Süreci, Türk Milliyetçiliği ve Çerkesler
22/09/2011
Avrupa birliği süreci, Türkiye'de demokratik açılım sürecinin dinamosu olmuştur. Zira, bu süreç Türkiye'ye Kopenhag kriterlerine uyma zorunluluğu getirmiştir. Kopenhag kriterlerine göre Türkiye,

a) Demokrasiyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmalıdır.
b) Hukukun üstünlüğünü hayata geçirmiş olmalıdır.
c) İnsan haklarını teminat altına almış olmalıdır.
d) Azınlıklara saygı gösterilmesini, korunmasını sağlamış, haklarını vermiş olmalıdır.
e) İşleyen bir piyasa ekonomisi var olmalıdır.
f) Birlik içinde piyasa güçleri ve rekabetçi baskı ile baş edebilecek kapasiteyi garanti eden kurumların istikrarını sağlamış olmalıdır.

Bu kriterlere uyma zorunluluğu Türkiye'de demokratikleşmenin önünü açmış, demokratik açılım sürecinin başlatılmasının zeminini oluşturmuştur .
Demokratik açılım sürecinin işlemesi ve demokratikleşmeyle birlikte, varlık sebeplerini antidemokratik yapıya borçlu statükocu siyasi partiler tasfiye olacak, bazı kamu kurumları etkinliklerini yitirecektir.
İşte bu nedenledir ki kendi etnik kökenini bütün insanlık ailesinden ayırt edip kendine tapan, kendini yücelten, kendisini kutsayan, diğer unsurları yok sayan bir milliyetçilik ve ulus devlet ideolojisine sahip olan ulusalcı  statükocu partiler ve bazı kamu kurumları; baskıladıkları, horladıkları, kültürel kimliklerini tehdit ettikleri, kendi kimliklerini ifade etmek için mücadele etmek zorunda bıraktıkları bazı azınlıkları da kendilerine benzeterek ülkeyi bugün yaşadığımız sıkıntılı bir sürece sokmuşlardır. Bu parti ve kamu kurumları ülkeye verdikleri zarar yetmiyormuş gibi, halâ demokratik açılım surecini provoke ederek, statükonun muhafızlığını yaparak, tasfiye süreçlerini engellemeye çalışmaktadırlar.

Eğer bundan sonra da siyasal yaşama, etnik söylemci, her an kendisini ağır bir ‘yok olma, var kalma‘ tehdidi altında gören, kendisini sürekli yok edilmek istenen, sürekli mağdur edilen, beka kaygısı içinde olan, bu nedenle Türk kültürel kimliğini yüceltip kutsayarak homojen bir millet yaratma amacı güden baskıcı boğucu bir milliyetçilik anlayışı hakim olursa, bunun hangi tehlikeli sonuçları doğuracağı yaşanmakta olan acı tecrübelerle sabittir.

Demokratik açılım sürecinde demokrasinin alanının genişlemesi ile birlikte kimlik algılamamız ve varlık bilincimiz güçlenecek, dolayısıyla aramızdaki ayrımlar ortadan kalkacak, siyasal sisteme kendi kimliğimizle girmemiz mümkün olacaktır. Bu da ülkede barış ortamının sağlanmasında en önemli etken olacaktır.

Bilinmelidir ki;
Özgürlüğün kısıtlanması güvenlik getirmez,
İnsanlar rahatsız edilmedikçe saldırmaz,
Baskı yeraltına indirir.

Etnik kimliği oluşturan temel öğeler; farklı bir dil, farklı bir kültür, davranışlar olarak özetlenebilir. Özellikle dil bir kimliği oluşturan en önemli payanda, kimliği kuran en önemli ögedir.
Çerkeslerin farklı bir dilleri, farklı bir kültürleri ve onları farklı kılan davranış biçimleri vardır. Daha ötesi, zorla sürgün edildikleri bir ata vatanları (Kuzey Kafkasya) ve bu ata vatanlarında adlarını taşıyan cumhuriyetleri vardır. Sonuç olarak Türkiye'de inkar edilemeyecek çok güçlü bir Çerkes kimliği vardır.
Ancak, ne yazıktır ki Çerkes kardeşlerimizin önemli bir kısmı egemen Türk kimliğinin asimilasyoncu baskıları sonucu bugün kendisini Çerkes kimliği ile tanımlayamamaktadır. Çerkeslerin kimlik talepleri söz konusu olduğunda; "Ben de Çerkesim ama...", "Benimde annem babam Çerkes ama..."..., gibi sözcüklerle başlayan konuşmalar yapan, kimliğinden soyundurulmuş olmayı gururuna yedirmekten utanmayan pek çok devşirme Çerkesle karşılaşıyoruz. Üstelik bu utanmazlardan bazıları çeşitli argümanlarla Çerkeslerin varlıklarını geleceğe taşıma iradesine karşı mücadele etmeyi görev de edinmişler. Bu gerçek hem Çerkes halkını, hem de demokrasiden yana olan herkesi üzmektedir.

Gerçekte Çerkes kimliği aynı zamanda siyasal ve politik bir kimliktir ve kendimizi bu kimlikle ifade etmemiz varlığımızı korumamız ve geleceğe taşıyabilmemiz için son derece önemlidir. İşte bu nedenledir ki, varlık mücadelemizde tabanı sorunun sahibi haline getirmeliyiz. Bizim için insan hakları demek, Çerkeslik demektir.

Sivil toplum örgütlerimizin de varlık mücadelemizin aracı haline getirilmesi gereklidir. Bazı kurum yöneticileri eleştirildiğinde ayağa kalkan, kurumların yıpratıldığı edebiyatı yapanlara şunu hatırlatmak gerekiyor: Sivil toplum örgütleri kişilerin değil, amaçların örgütleridir. Kişiyle kurum özdeşleştirilmemeli, kurumlar kişilere tercih edilmemelidir.

Kurumlarımız kendilerini sorgulamalı ve şu gerçeği net olarak görmelidirler: ÇHİ'den önce Türk basınında Çerkeslerle ilgili haberler ya "çerkes tavuğu" gibi magazinleştirme amaçlı, ya "Çerkes güzeli" gibi evcilleştirme amaçlı, ya da "hain Çerkes" gibi marjinalleştirme amaçlı idi. ÇHİ'den sonra Çerkes sözcüğü Çerkes halkını ve Çerkes kimliğini tanımlar hale gelmiştir. Bu kazanıma hep birlikte sahip çıkmalıyız.

Eğer Türkiye coğrafyasında ve Kuzey Kafkasya' da kendi kimliğimizle varolmak, varlığımızı geleceğe taşımak istiyorsak, kimliğimize sımsıkı sarılmalı, aramızdaki suni engelleri bir tarafa bırakarak Türkiye'de ileri demokrasiden, insan haklarından, çağdaş bir anayasadan yana tavır koymalıyız. Türkiye'de bu süreci yöneten siyasal irade de bilmelidir ki, Çerkes kimliğinin tanınmadığı, Çerkeslerin kültürel haklarının tanınmadığı bir Türkiye'de toplumsal konsensüs ve toplumsal barış sağlanmış, Türkiye'nin demokratik dönüşümü gerçekleşmiş olmaz.
Çerkesler bu süreçte demokratik yöntemler kullanarak bir varlık mücadelesi veriyorlar. Bu süreçte ÇERKES HALKI DEMOKRASİDEN , İNSAN HAKLARINDAN VE ÇAĞDAŞ BİR ANAYASADAN YANA TAVIR KOYMUŞTUR.

Bu gerçek çok iyi değerlendirilmelidir.



2844 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ÇERKESLERİN VAROLUŞ MÜCADELESİ - 24/01/2022
Devletimiz, Çerkeslerin varlıklarını yaşatmak, geleceğe taşımak ve atavatanlarına sahip çıkabilmek adına farklı arayışlar içine girmelerine yol açabilecek bir duyarsızlık içinde olmamalıdır.
Çerkes Soykırımının 150. Yılında “Asimilasyona Hayır” Diyen Çerkesler ÇDP’yle “Biz de Varız” Diyecek - 01/06/2014
İnanıyoruz ki hayalini kurduğumuz geleceğin Türkiye’sinde Çerkes Halkı ve ÇDP belirleyici unsurlar olacaklardır.
Sevgili Faruk Dok, - 14/04/2014
Son telefon görüşmemizde, “Çerkesleri dilinden, kültüründen, kimliğinden, tarihinden, anavatanından soyutlamayı amaçlayan, Çerkes Halkına iradesi dışında başkalarınca belirlenen, sınırları çizilmiş bir yaşam tarzını kabullenemiyorum” demiştin.
Sayın Süleyman Soylu, - 02/02/2014
Bundan sonra da bu görmezden gelme tavrı devam edecek olursa Türkiye'nin en büyük üçüncü etnik unsuru olan Çerkes Halkı’nın politik tercihlerinin de buna göre şekilleneceğinin bilinmesi gerekiyor.
Kimliğimizi Ne Cemaatlere, Ne De Başka Bir Etnik Kimliğe Feda Etmeyeceğiz! - 15/01/2014
Çerkes Halkı; kendi dili, kültürü, kimliğiyle eşit vatandaş olmak, varlığını geleceğe taşımak istiyorsa Türkiye’de ki en büyük üçüncü etnik unsur olarak siyasal gücünün farkına varmalıdır.
Çoğulcu Demokrasi Hareketi - 20/11/2013
Çerkes Halkının kendine olan inancı ve geleceğine olan güveni tamdır. Halkımız geleceğin Türkiye’sinde kendi dili, kültürü ve kimliği ile eşit vatandaşlar olarak yaşama iradesini ortaya koymuştur.
Toplumsal Hastalıklarımız - 11/11/2013
Çerkes halkının gerçek evlatları artık inisiyatifi ele almalıdır. Umudumuz ve geleceğimizi inşa edecek olanlar onlardır.
Demokratik Açılım Paketi Çerkeslere Ne Diyor? - 02/10/2013
Açıkça görülüyor ki; devlet ve siyasi iktidar, varlıklarının ve taleplerinin mücadelesini verenleri muhatap alıyor ve haklarını veriyor; varlık mücadelesi vermeyenleri ve talep etmeyenleri Türk sayıyor, yok sayıyor.
Sayın Başbakan’a Duyurulur ! Çerkeslerin de Demokratikleşme Paketinden Beklentileri Var. - 27/09/2013
Ama artık Çerkes halkı, siyasal yaşamda kendisini temsil edecek bir yapı ortaya çıkarabilecek siyasal bilince ve olgunluğa erişmiştir. En kısa zamanda organize olmak ve göz ardı edilen hassasiyetlerini siyasal platformlara kendisi taşımak zorundadır.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi