Die Gaste tarafından düzenlenen ‘Göçmen Toplulukların Eğitim ve Ana Dil Anlayışları ile Deneyimleri’ sempozyumunda İtalyan, İspanyol, Yunan ve Türk göçmenlerin ana dili öğrenimi konusunda yaklaşımları ve izledikleri yollar mercek altına alındı.ALMANYA’nın Essen-Duisburg Üniversitesi’nin Glas Pavillon’unda ‘Göçmen
Toplulukların Eğitim ve Ana Dil Anlayışları ile Deneyimleri’ sempozyumu
gerçekleştirildi. Sempozyuma konuşmacı olarak katılan Hürriyet Gazetesi
Köln Bürosu Şefi Tuncay Yıldırım, Türk basınının Almanya’ya geliş
öyküsünü ve Almanya’daki Türklerin topluma katkılarını anlattı.
1960’lı
yıllarda uçakla Almanya’ya Türkiye’den gazete getirildiğini belirten
Yıldırım, “Almanya’da Türkçe gazete gereksinimi ilk fark eden Akşam
gazetesi oldu. 1965 yılında Hürriyet uçakla Almanya’ya yollanmaya
başlandı. 1969 yılında ise burada basılmaya başlandı. Bu nedenle göçe
günümüze kadar tanıklık etme şansı yakalayan tek Türk gazetesi Hürriyet
olmuştur” dedi.
Avrupa’da Türkçe bilgi önemli
Türkçe
gazete gereksiniminin Almanca yetersizliğinden ve sıla özleminden
olduğunu kaydeden Tuncay Yıldırım, şunları söyledi: “Almanca noksanlığı
ve Türkiye’den haber alma isteği insanları kendi ana dillerinde gazete
okumaya yönlendirdi. Bunun yanında Türk işçilerine Almanya ile ilgili
gelişmeler de aktarılmaya başlandı. Türk sivil toplum kuruluşları ana
dilde yayın yapan gazetelerin gereksinimini artırdı. 1990 ve 2000’li
yıllarda Almanya’daki Türk kökenli göçmenler Almanca ile başta
yaşadıkları sıkıntıları önemli ölçüde aştılar ve Almanca yayınları takip
etmeye başladılar. Göçün 50 yılında Türkçe bilgi almak Avrupa’da hâlâ
çok gerekli. Ana dilde yayın yapabilmemiz için ana dilin öğretilmesi
şart. Çok kültürlü toplumda ana dil bir zenginlik olarak görülmelidir.
Türkçe gazetelerin Avrupa pazarından silinmesi sadece önemli bir
zenginliğin yitirilmesi anlamına gelmeyecektir. Bu durum Avrupa’daki
Türklerin köklerinden uzaklaştığının sinyali de olacaktır. Ancak
nesillerle birlikte yaşanan dil değişimi, ana dil kavramını da yeniden
tanımlamaya zorlayacak gibi. Ya göçmenler ilerde egemen oldukları dilde
kendi hassasiyetlerini dikkate alan gazeteler yapacaklar ya da mevcut
gazeteler kendilerini bu formata hazırlayacaklar.”
Kimlik empoze edilemez
İki
dillilik türleri konusunda sempozyumda söz alan Ankara
Üniversitesi’nden Prof. Dr. Gülsün Leyla Uzun, son yıllarda gelişen MR
teknolojisi ile iki dillilerin beyinlerinde gözlemler yaptıklarını
söyledi. Uzun, iki dilliliğin bileşik iki dillilik, sıralı iki dillilik
ve alt sıralı iki dillilik şeklinde üç türde sıralandığını ifade etti.
Uzun, şunları söyledi:
“Çünkü sıralı iki dilli çocukların iki
dili de çok üst düzeyde kullanabildikleri bilimsel verilerle kanıtlandı.
İki dilli yetişecek çocukların iki dili ve iki kültürü de kendi dili ve
kültürü olduğunu hissetmesi gerekli. Bu hissiyat başarılamazsa, bu
çocuklar yaşadıkları ülkelere sorun olacaktır. İnsanlara kimlik
verilmez, insanlar kimliklerini kendileri yaratırlar, kimlik empoze
edilmez.” Hollanda Türk toplumunun ana dil mücadelesini anlatan Tilburg
Üniversitesi’nden Doç. Dr. Kutlay Yağmur da eğer ana dil veya iki dilli
eğitime karşı iseniz gerekçe bulmanın çok kolay olduğunu söyledi.
Doç.
Dr. Kutlay Yağmur, şöyle konuştu: “Hollanda, 2004 yılında Türkçe
derslerini kaldırırken ana dil derslerinin uyuma engel olduğunu, ana dil
derslerinin ikinci dil edinimini desteklediğine dair bilimsel veri
olmadığını ve ana dil derslerinin zaten niteliksiz yapıldığını öne
sürdü. Bunun üzerine Hollanda Türk toplumu akademisyenleri olarak
‘Türkçe için el ele’ isimli bir çalıştay oluşturduk. Bunun sonucunda
toplumu örgütleyerek 2 Şubat 2005 yılında Türkçe derslerini başlattık.
Toplam 3 bin 500 öğrenci Türkçe dersi aldı. Fakat Hollanda devlet
kurumlarının engellemesi sonucunda dört yıl sonra Türkçe derslerini
kaldırmak zorunda kaldık.”
Önce Türkçe öğretilmeli
Almanya
Türk Öğretmen Dernekleri Federasyonu (ATÖF) Başkanı Yücel Tuna ise
Almanya’da ana dil eğitimine yön veren siyaseti ve siyasetçileri
eleştirdi. Ana dil derslerine Almanya’nın ayırdığı bütçenin Türk
makamlarının da katılması ile sıfıra indiğini ifade eden Tuna, şunları
söyledi:
“Türkçe derslerinin yavaş yavaş ölmesini son dönemde
Türkiye’den gelen öğretmenlerin belli bir dini cemaatin düşüncelerini
yaymaları ile ilişkilendiriyorum. Bu öğretmenlere paralı askerler
diyorum. Ana dille ilişkinin en ileri düzeyde tutulup çocuğun
sosyalleşme sürecinde belirleyici unsur olmasını savunan dil
bilimcileri, çocuğun ikinci dili öğrenmesi için önce ana dilini
öğrenmesi gerektiğini belirtiyorlar. Çocuğun iyi Almanca öğrenerek
toplumla bütünleşmesi isteniyorsa, önce yeterli ve düzgün ana dil
öğretilmesinin önemi ortaya çıkıyor. Tutarlı bir bütünle dil kuramları
ve soyut kavramları öğrenen çocuk, bu bilgi birikimini ikinci bir dilin
öğrenilmesine kolayca aktarıyor. Bazı psikologlar yabancı ülkede
yaşanmasına rağmen çocuğun sosyalleşme sürecinde ana dil ve ana kültürün
birlikte benimsenmesi ile temel ve tutarlı bir ilişkinin oluşacağını
ancak bu oluştuktan sonra ikinci bir dilin öğrenilmesinde olduğu gibi
yabancı bir kültüre sağlıklı bir biçimde uyum sağlanabileceğini ileri
sürüyorlar.”
Rüyalarınızı bile Almanca göreceksiniz
Alman
kamu yönetiminin tüm göçmenlere Almanca öğrenmenin uyum için birinci
koşul olarak dayattığını ifade eden Die Gaste Genel Yayın Yönetmeni
Zeynel Korkmaz ise şöyle konuştu:
“Yanıtlanması gereken,
göçmenlerin Almanca’yı nasıl öğrenebilecekleri sorusudur. Almanya’da
doğmuş ve büyümüş göçmen çocuklarının Almanca öğrenmeleri sorunu
üzerinde duruyoruz. Alman kamu yönetiminin bu soruya verdiği cevap,
‘Rüyalarınızı bile Almanca göreceksiniz’ şeklinde. Bu ifade ana dil
eğitimini tümüyle dışlayan bir konseptir. Bizim tezimiz ise ana dilini
iyi bilen birisinin ikinci dili daha kolay ve tam olarak
öğrenebildiğidir. Bu tezlerin akademik araştırmalarla yeterince
kanıtlandığı da ortadadır. Göçmen çocuklar, iki dilli bir toplumsal
ilişki içinde yaşamaktadırlar. Üç yaşına kadar ana dili ile büyüyen
göçmen çocuk, üç yaşından itibaren ana okulları aracılığı ile Almanca ve
Alman toplumu ile ilişki kurmaya başlıyorlar. Bu çocuklar, üç yaşına
kadar kendi aile ortamında ve ana dili ile öğrendiği bilgileri
Almanca’ya aktaramamaktadırlar. Böylece ana okulları ile bir çatışma
ortamı ortaya çıkmaktadır. Kaçınılmaz olarak göçmen çocuklar Alman
bakıcıların ve Alman çocuklarının davranışlarını taklit etmeye
zorlanmaktadırlar. Almanca sözcükler özel isim olarak ezberlenmektedir.
Sözcükler arasında bağlantılar kurulamadığı gibi geçişler de
sağlanamamaktadır.” ---------------------------------- HÜRRİYET,31.10.2011
|