Çerkes Halkları İnisiyatifi Sözcüsü Kenan Kaplan, içinde yer alabilecekleri bir Çatı Partisi’ni, “Türkiye’yi kendi tabanı kabul eden ve tüm halkların mücadelesini veren bir anlayışın güçlü bir irade beyanıyla ortaya çıkması lazım”şeklinde tarif etti.12 Haziran milletvekili genel seçimleri ile birlikte sorunların giderek
derinleştiği, Türkiye’de toplumun iki kutba ayrıldığı ve tercih yapmak
zorunda bırakıldığı yorumları yapılırken, seçim öncesi Emek, Demokrasi
ve Özgürlük Bloku oluşturan Kürt siyaseti ile sol ve demokratik çevreler
“alternatif” olduklarını açıkladı. Seçim sonrasında da çalışmalarını
daha ileriye götürmeye çalışan blok, farklı etnik yapılar ve çevrelerde
de heyecan ve beklenti yarattı. Bloğun heyecan yarattığını, ancak
yetersiz kaldığını kaydeden Çerkes Halkları İnisiyatifi Sözcüsü Kenan
Kaplan, içinde yer alabilecekleri bir Çatı Partisi’ni, “Türkiye’yi kendi
tabanı kabul eden ve tüm halkların mücadelesini veren bir anlayışın
güçlü bir irade beyanıyla ortaya çıkması lazım” şeklinde tarif etti
Türkiye siyasetinin demokratikleşmesi ve tüm toplumsal kesimlerin
siyasette temsiliyetini bulabilmesi için Emek, Demokrasi ve Özgürlük
Bloğu ile başlayan ve Çatı Partisi tartışmalarıyla devam eden birlik
için söyleyecek sözü olan kesimlerden biri de Çerkesler. Asimilasyon
politikalarından payını alan halklardan olan Çerkeslerin hakları için
mücadele yürüten Çerkes Halkları İnsiyatifi Sözcüsü Kenan Kaplan,
“Gerçekten bir çatı yapılanması toplumdaki tüm kesimlerin hassasiyetleri
gözeten, hiçbirini diğerinden farklı görmeyen sistemi dönüştüren ama
insanları dönüştürmeyi amaçlamayan cumhuriyet ideolojisi gibi insanları
baskılayarak dönüştürmeyi amaçlamayan demokratik bir anlayışın hâkim
olması lazım” dedi.
Türkiye son seçimlere, çeşitli toplumsal muhalefetlerin bir
araya geldiği Blok hareketi seçeneği ile girdi. Öncelikle oluşturulan
bu birlikteliği nasıl buluyorsunuz?
Bizler Türkiye’de demokrasi alanının genişlemesine yönelik tüm
çalışmalara saygı duyuyor ve olumlu karşılıyoruz. Ancak bu olumlu
başlangıcın yapılacak çalışmalarla, söylemlerle desteklenmesi gerekiyor.
Gelinen noktada ortaya konulan hedef ile bugünkü söylem arasında bir
paralelliğin olmadığı intibaın hem halkımızda hem de Türkiye halklarında
oluştuğunu düşünüyoruz. Çünkü bize göre Türkiye Cumhuriyeti,
Osmanlı’nın bakiyesidir ve Osmanlı bir ümmet devletiydi. Hiçbir halkın
bir diğeri halklar üzerinde hâkimiyeti söz konusu değildi, devlet
iradesi bir ırkın iradesini temsil etmiyordu. Ama Türkiye kurulduktan
sonra özellikle 2. meclisten sonra Türk milliyetçiliği, devlet ideoloji
haline geldi ve diğer halklar, dilleri ve kültürleri yok sayılarak
asimile edilmeye çalışıldı. Bugün eğer Türkiye halkları adına bir
mücadele verilecekse temel anlayış şu olmalı: Türkiye coğrafyasının her
metrekaresi sınırlar içerisinde yaşayan tüm halkların ülkesidir ve
herkes bu coğrafya içerisinde eşit haklara sahip vatandaşlar olarak
varlıklarını geleceğe taşıyabilecekleri haklara sahip olmalıdır. Ancak
Türk milliyetçiliğinin karşısında etnik bir başka milliyetçiliğin ortaya
çıktığı intibaı bu amaca zarara verecektir. Çıkış olarak çok
olumluyoruz ve sürecin devamını diliyoruz ama bu kazanımların tüm
halkların adına sağlanması için mücadele edilmesi ve bölgesel söyleme
mahkum edilmemesi gerekir. Bu iradenin Türkiye halklarının iradesi
olarak ortaya konulması bir silahlı gücün iradesinin yansıması şeklinde
veya o güç adına söz söyleme hakkı olan bir iradeye tabi olan onun
söylemleri ile hareket eden bir anlayışı değil, tüm Türkiye halklarının
kimlik taleplerini, insan hakları taleplerini, yönetim ve anayasasında
var olması istenen talepleri ifade eden ve tüm halkları ortaklaştıran,
bir ülkenin insanları olmanın mücadelesi verilmesi lazım. Bu amaca
yönlenirse, bölgesel problem yerine tüm Türkiye halklarının sorunlarına
çözüm üreten bir söylem ortaya konmuş olur. Türkiye’de 4 darbe yapıldı,
her kesimden insanlar zarar gördü. Aslında Türkiye’deki bütün halklar bu
yapının değişmesini istiyor. Herkes kendisini tanımladığı gibi yaşamak
istiyor. Onun için demokrasinin alanını genişletecek ve Türkiye’yi bütün
halkların ülkesi haline getirecek bir yapıya dönüştürmenin mücadelesini
vermek doğru olacaktır. Bu yapılacak olursa gelecekte bu ülke
insanlarının birbirini severek yaşayacakları, enerjilerini birleştirerek
Türkiye’yi daha aydınlık günlere götürecekleri bir anlayışı ortaya
çıkaracaktır.
Bölgesel söylemin dışına çıkmaya ihtiyaç var diyorsunuz. Bu amaçla kurulan Blok, size göre bunu sağlayamadı mı?
Bu çok doğru bir adımdı. Bu adım içerisinde yer alan isimler de belli
dönemlerde acılar yaşamış insanlardır. Fakat eksiklikler var. Bunu
gözetmek lazım. Türkiye siyaseti yapılacaksa Türkiye’deki tabanı iyi
analiz etmek lazım. Etnik kesimleri iyi analiz etmek lazım. Bu etnik
kesimlerin nasıl konumlandıklarına ve halkın önceliklerine dikkat etmek
lazım. Ve tabi kazanmaya dönük çalışmalara ağırlık vermek lazım. Dar
çerçevede kalan ama değerli bir adım. Blok tüm kesimlerce olumlandı.
Yaptığımız gezi ve toplantılarda buna şahit olduk. Seçim sonrasında daha
ileri taşınacağı dile getirildi ama bölge milletvekillerinin bazı
söylemleri ve açıkça talimat alarak hareket ettikleri intibaı, bizde
destek verirsek irademiz tahakküm altına mı girecek korkusu yarattı. Bu
halk nezdinde olumlu başlayan girişimin samimiyeti konusunda bir endişe
başladı. Artık yeni bir siyaset oluşturulacaksa odağına halkın
yerleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Türkiye’de Aleviler, İslamcılar,
Çerkesler, Kürtler, diğer azınlıklar vs. tüm kesimler darbe yemiştir. Ve
hiç kimsenin sistemi güveni yoktur ve bu nedenle de sistemin meşruiyeti
yoktur. Ülkenin halkların konsensüsü ile yeniden yapılanması gerekiyor.
Bölgesel değil, tüm Türkiye’yi kendi tabanı kabul eden ve Türkiye
bütünlüğü içerisinde tüm halkların mücadelesini veren bir anlayışın
güçlü bir irade beyanıyla ortaya çıkılması lazım.
Söylem olarak belli eksiklik olsa da, Türkiye’de güçlü bir muhalefet oluşturabileceğine olan inancınız nedir?
Başlangıç olarak bir umut doğdu ve atılan adım doğrudur, ama çok cılız
oldu ve gerisi gelmedi. Özellikle Meclis’e girilmemesi bunda etkili
olmuştur. Türkiye bir seçimden çıkmış, bir anayasa yapılması bekleniyor.
Bu arada ne kazanım sağlanabilirse bunun mücadelesinin Meclis’te
verilmesi gerekiyor. Burada da halk adına pazarlık yapılması gerekiyor.
Burada haksızlık yapılmıyor mu? Halk iradesinden bahsedip,
bu iradeye Meclis’te yer vermemek başlı başına haksızlık değil mi zaten?
Eğer Meclis’e girilseydi ve bu olumsuzluk orada deklare edilseydi evet.
Halk zaten bu haksızlığın farkındaydı. Ama bu haksızlığı ortaya koymak
için kullanılan yöntem yanlış anlaşılmaya müsait oldu. Çünkü
Türkiye’de halk kutuplaştırılarak yönetildiği için belli hassasiyetler
var. Bölge milletvekillerinin söylemleri bunun arka planının olduğu,
başka yerden emir alındığı gibi algılara yol açtı. Bunlar doğru
olmayabilir. Ama sonuç itibariyle bunlar Meclis zemininde yapılsaydı
daha doğru olacaktı. Halk bunu zaten gözetiyordu. Farklı kesimlerden
insanlar da bunu yanlış buluyordu. Ama şu yapılmamalı. Eğer amaç Türkiye
halklarının ortak mücadelesi ise bölgesel bir söylem ve etnik silahlı
bir gücün etkisiyle yönlendirildiği imajını vermemeli. Bu olduğu sürece
oluşturulan cılız birliktelikler bile dağılacaktır. Bu sistemin
dönüştürülmesi gerekirken, sistem kendisine güçlü bir zemin bulacaktır.
Kürtler ve ötekiler şeklinde oluşturulacak bir kutuplaşmayla diğer tüm
halkların sistemin savunucusu olmaları sağlanmaya çalışılacaktır; bu da
tüm halkların varlık mücadelesine ve Türkiye’nin demokratikleştirilmesi
mücadelesine zarar verecektir. Türkiye hep böyle yönetildi zaten. Belli
dönemlerde belli dengeler kurularak, Türkiye halkları kutuplaştırılıp
çatıştırılarak yönetildi. Bugün bu hatalara düşülmemeli. Bu hareket
içerisinde Türkiye’nin demokrasi mücadelesine hizmet etmiş önemli
isimler var ama bunun hedefe ulaşması halkın desteğine bağlı. Bunun
sağlanmasının da asgari gerekleri var. Seçim öncesi doğan o olumlu
atmosfer biraz yaralandı.
Çatı Partisi tüm muhalefetleri birleştirme amacı taşıyor. Bu ne kadar gerekli ve ne kadar başarılı olur?
Devletin şekli, özerklik dâhil her şey Türkiye’nin bütünlüğü içerisinde
tartışılmalı. Türkiye’nin her metrekaresi tüm Türkiye halklarının
coğrafyasıdır. Ve herkes eşit hakka sahiptir. Herkesin birinci sınıf
vatandaş olması tüm demokratik, etnik-kültürel haklarına sahip olması,
bu halkların ve kültürlerin tescil edilmesini hedefleyen ama Türkiye
coğrafyasının bütünselliği içinde bunun mücadelesini deklare eden bir
hareket olmalı. Ve tüm halkların demokratik haklarını savunan ve
Türkiye’yi buna göre yapılandırmayı arzulayan her hareket toplum
tabanından hangi dünya görüşünden olursa olsun, kendini nasıl
konumlandırırsa konumlandırsın destek görür. Çünkü düzen hep bir tarafa
vurup, bir tarafı yanına alarak bu ülkeyi yönetti. Herkes de bundan yara
aldı. Ülkenin demokrasiye, toplumsal mutabakata ve barışa ihtiyacı var.
Bunu sağlayacak toplumsal bir düzene ve anayasaya ihtiyaç var.
Kurulacak çatı partisinin bunu açıkça deklare eden, kimseyi
ötekileştirmeyen, ideolojik bir bakış açısı olmayan ama çağdaş bir
demokrasi ve insan haklarını önplana alan bir anlayışı gündeme getirirse
ve Türkiye’deki tüm farklı kesimlerin haklarını savunduğuna gerçekten
inandırırsa, blok içerisinde bu kesimlerin temsilcilerine yer
sağlanırsa, bu organizasyonun arkasında halk iradesinin dışında bir
iradenin olmadığı inandırılırsa bu çok güçlü bir destek sağlanabilir.
Türkiye’nin dönüşümüne de büyük katkı sunacaktır. Çünkü bugün Türkiye’de
halkın partisi, meşru kurumlar yok. Kurumların hepsi icazetli
kurumlardır ve aslında Türkiye halklarının beklentilerini de temsil
etmiyor. Dolayısıyla böyle bir yapı samimi olarak, bütünleştirici olarak
ortaya çıkarsa Türkiye’nin dönüşümüne çok kısa sürede katkı sunacak.
Halk da zaten buna hazır ve böyle bir beklenti herkeste var. Çünkü
herkes bir şekilde sıkıntılar yaşamış ve Türkiye’deki yapının bugün
nasıl işlediği artık ortaya ayan beyan ortaya döküldü. Bilinmeyenler de
bilinir hale geldi. Bundan sonra önemli olan bu halkı anlayarak,
beklentilerini anlayarak ve hiç kimseyi ötekileştirmeden herkesi olduğu
gibi kabul ederek Türkiye’nin yapısını dönüştürmeyi amaçlayan bir çatı
örgütü Türkiye’de geniş taban bulacaktır.
Çatı Partisi’nin inandırıcılık sorunu olduğunu
düşünüyorsunuz. Bu inandırıcılık sorununun bizzat sistemin kendisi
tarafından yayılması söz konusu olamaz mı?
Elbette ki belli odakların bu yönde çabaları olması mümkün. Bir de
görünür şeyler var. Yani bu mücadelenin bir kişinin iradesine odaklı
olduğunu ifada eden beyanlar. Bu olduğu sürece halkı bütünleştirici
olamazsınız. Biz bir iradeden kurtulmak isterken bir başka iradenin
altına gireceksek bunun hiçbir anlamı yok. Halkın ne istediği önemli. Bu
olmadığı sürece birileri uzlaşır, anlaşır ama sonuç gelmez.
Türkiye’de çeşitli partilere endekslenmiş 5.5 milyon Çerkes olduğu
tahmin ediliyor. Asimilasyon politikalarından oldukça etkilenen bir halk
olarak Çerkeslerin bu örgütlenme içerisinde yer alması ne kadar mümkün?
Çerkesler bu mücadelenin sadece bir etnik bir unsurun mücadelesi değil,
Türkiye’deki tüm halkların varlıklarını yaşatabileceği, kendi
değerlerini, dillerini, kültürlerini yaşatabilecekleri bir mücadele
olduğuna inanması lazım. Yine bu mücadelenin tüm Türkiye coğrafyasını
bütünlük içerisinde kapsayan ve bu bütünlüğün ilelebet devam edeceği
demokratik, özgür bir yapıyı hedeflediğine inandırması lazım. Bu olduğu
zaman Çerkes halkı buna destek verecektir. Eğer bu yapılırsa şuna de
hizmet edecektir. İnsanlardaki kimlik bilincinin uyanmasına ve kendisini
idrak etmesini de sağlayacaktır. İnsanlar kendi durduğu noktayı,
kendilerini sorgulama ihtiyacı hissedecektir. Türkiye’de izlenen
politikalar nedeniyle toplum kutuplaştırıldığı için insanlar farklı
hassasiyetlerle olmamaları gereken noktalarda olabiliyorlar. Bunun da
önüne geçilmiş olacak.
Demokratik ulusun kurulmasına ‘inancınız var’ diyebilir miyiz?
Evet, kesinlikle var. Burada gerçekten samimi bir şekilde yaklaşılmalı.
Bugün şunu göremiyoruz. Türkiye’de yönetimdeki iktidarın söylemini aşan
bir söylem yok. Bu samimidir değildir, hayata geçer geçmez ayrı bir şey
ama Türkiye halkının iktidarı olabilecek bir hareket mutlaka bu söylemi
aşmalı. Samimiyetiyle, talepleriyle, inandırıcılığı, stratejisi ve
söylemiyle. Bu olursa Türkiye halkı buna gereken tüm desteği verecektir.
Beklenti bu. Çünkü Türkiye toplumunda bir bölünme paranoyası yaratılmış
ve birileri bundan politika yaparak taban oluşturuyor ve bu etnik Türk
milliyetçiliğine hizmet ediyor. Birileri bunu din üzerinden yapıyor.
Türkiye’de özünde İslami ve milliyetçi hareketler de sol hareketler de
ulusalcı ve Türkçüdür söylem olarak. İnsanlar da nerede yer alırlarsa
alsınlar sonuçta bu devlet ideolojisine hizmet edecek noktaya
geliyorlar. Onun için insanları bundan kurtarabilmek için bu
hassasiyetlerin tatmin edilmesi lazım. Gerçekten bir çatı yapılanması
toplumdaki tüm kesimlerin hassasiyetlerini gözeten, hiçbirini diğerinden
farklı görmeyen, sistemi dönüştüren ama insanları dönüştürmeyi
amaçlamayan, cumhuriyet ideolojisi gibi insanları baskılayarak
dönüştürmeyi amaçlamayan demokratik bir anlayışın hâkim olması lazım. Bu
olursa Türkiye’de hiçbir sıkıntı yok. Halk buna hazır ve sonuç alınması
hiç de zor değil. ___________________________________ Özgür Gündem, 22/08/2011, Ömer ÇELİK / İSTANBUL-DİHA
|