“Kürtçe öğretmenliği ekmek kapısı olacak”
RUŞEN ÇAKIR
Vatan, 13/06/2012
Başbakan Erdoğan’ın
yaşayan diller ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bir araya geldiğinde
seçmeli ders olarak öğretileceği açıklaması şaşırtıcı olmadı. Biz bu
yazı dizimizde, hükümetin bu adımının siyasi nedenleri ve olası
sonuçlarını sona saklayıp öncelikle seçmeli ders uygulamasında ne gibi
zorluklar yaşanabileceğini ve bunların nasıl aşılabileceğini tartışmak
istiyoruz. Bugün ilk olarak Hakkari’de yaşayan Kürt dili ve tarihi
araştırmacısı Halit Yalçın’la yaptığımız söyleşiyi dikkatinize
sunuyoruz. M. Xalid Sadini imzasıyla 15 eser kaleme almış olan Yalçın bu
adımı son derece olumlu buluyor:
Bu adımı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yetmez
ama evet diyorum. Erdoğan’ın açıklaması olumlu. Elbette bu olumlu adım
yalnız başına Kürt sorunu dediğimiz çok karmaşık ve çok boyutlu sorunu
çözmeye yetmeyecektir. Ancak Kürt sorununun temelinin Kürt kimliğinin
inkarı ve Kürtçenin yasaklanmış olduğu ve bu yeni adımla hem Kürt
kimliğinin tanınıp hem de Kürtçe’nin önündeki en büyük engelin
kaldırıldığı düşünülürse son derece önemli ve olumludur. Ancak “seçmeli
ders” uygulaması bir toplumun “anadilde eğitim” ihtiyacını karşılamaz.
Ama ne olursa olsun,bu uygulamaya destek vermek gerekir.
Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilmeli sizce?
İlkokul
üçüncü sınıftan başlayabilir. Çünkü bir çocuk herhangi bir dilin temel
kelime ve kavramlarını öğrenmeden başka dilleri öğrenemez. Dolayısıyla
resmi dil olarak Türkçe temel alındıktan sonra diğer diller daha kolay
öğrenebilecektir.
“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Kürtçe için sorun çıkarır mı?
“Yeterli
sayıda” şartı,yetersiz şarttır ve olmaması gerekir.Ya da en asgari
derecede uygulanmalı. Mesela herhangi bir okulda üç kişi bile istese
verilmelidir.
Okullarda hangi Kürtçe öğretilecek?
Bu
mesele anlatılmak istendiği gibi karmaşık değil. Gerçi Kürtler
dediğimizde makro bir etnisiteden bahsediyoruz. Yani Kurmanc, Zaza, Lor,
Gor, Soran ve Feyli olanların tamamı kendilerine “Kurd im” yani “ben
Kürdüm” diyorlar ve etraflarındaki halklar da; yani Arap, Fars, Türk,
Ermeni ve Asuriler de onlara Kürt diyor. Türkiye’de, Güney Kürdistan’ın
Duhok kentinden Musul’un tamamını içine alıp Şengal mıntıkasından,
Suriye Kürdistanı dediğimiz bütün bölgeyi içine alıp Kuzeye doğru
yayılan ve az sayıdaki Zazaki konuşanların dışındaki bütün Türkiye
Kürtlerini de kapsayan, Gürcistan, Ermenistan, Azerbaycan, Kazakistan
Kürtlerini de ihata eden; Maku, Tebriz ve Urmiye’deki Kürtlerle beraber
Horasan Kürtlerinin de konuştuğu ve Kürtçenin ana lehçesi olan Kurmanci
ile eğitim yapılacaktır. Bu saydığım yerlerin tamamı Kurmanci konuşurlar
ve bu Kürt nüfusunun yüzde 75-80’ine tekabül eder. Dolayısıyla bu
konuda anlaşılmayan bir şey yok. Ayrıca1930 yılından bu yana bu Kurmanci
lehçemizle düzenli bir şekilde yayın yapılmakta ve eğitim
verilmektedir. Alfabesi, sözlüğü ve binlerce kitabı olan bir dilden
bahsediyoruz.
Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?
Bu
dersleri verebilecek çok sayıda insan var. Birincisi Milli Eğitim
bakanlığı kendi bünyesinden Kürtçe okur-yazar öğretmenlerden bir kısmını
buna yönlendirebilir. Ancak 100 bin civarında okuldan bahsediliyor.
Dolayısıyla eksiğin giderilmesi için yaklaşık 20 yıldır, İstanbul,
Diyarbakır, Paris, Belçika, İsveç gibi yerlerde faaliyet gösteren Kürt
Enstitülerinin açtığı kurslarda başarılı olmuş, sertifika almış
insanlara başvurmak gerekecek. Bunların ötesinde, benim gibi yüzlerce
okur-yazar, Kürtçe kitaplar yayınlamış yazar ve entelektüel var.
Bunlardan istifade edilmemesi akıl kârı mı?
Yeterli ders materyali var mı?
İstenmediği
kadar ders materyali var. Kaldı ki bu çocuklar ağır metinlerle
karşılaşmayacak. En başta Türkçe’de olduğu gibi “Ayşe topu at”, “Ali
zıpla”, “Azad kitap oku”, “RojÓn yazı yaz” türünden basit şeyler
üzerinden öğretim yapılacak. Bu da Kürtçe şu şekilde olacak: “Ayşe gogê
bavêje”, “Eli xwe bihilavêje”, “Azad pırtukê bixwÓne”, “RojÓn nivÓsê
binivÓse”. Hepsi bu kadar.
Seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur, yoksa önünü mü tıkar?
Anadilde
eğitime geçiş çok daha kolay olur. Esas olan da bu işin bir yerden
başlamasıdır. Bu seçmeli derslerle beraber Batı’da yaşayan halkımız da,
gençler de, yönetenler de Kürde, Kürtçe’ye alışacaklardır. Ayrıca
fakülte ve enstitüler açılacak. Kürt olmayanlar da buralarda okuyacak.
Çünkü Kürtçe öğretmenliği bir ekmek kapısı olacak. Tıpkı İngilizce,
Fransızca, Arapça ve Almanca gibi. Bu beraberinde Kürtçe piyasasına
büyük bir hareketlilik ve canlılık getirecektir. Hani Ehmedê XanÓ “Çi
bikim ku qewÓ kesade bazar/NÓnin ji qumaşÓ ra xerÓdar” yanÓ, “Ne yapayım
ki kesattır pazar/Kumaşımıza yoktur müşteri” demişti ya, işte bugün o
günün sonudur. Artık Kürtçenin bir pazarı var ve kumaşına çok müşteri
çıkacaktır.
‘Seçmeli ders, yok olma tehdidi altındaki Lazca için ümit verici’
14/06/2012
Yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde
seçmeli dil dersi olarak öğretilecek olmasını tartışmayı sürdürüyoruz.
Bugünkü konuğumuz Laz Kültür Derneği Başkanı avukat Memedali Barış
Beşli. Artık yayında olmayan Lazca dergi Ogni’nin ve Kazım Koyuncu’nun
da bir parçası olduğu Zuğaşi Berepe (Denizin Çocukları) adlı müzik
topluluğunun kurucularından olan Beşli sorularımızı şöyle yanıtladı:
Seçmeli ders adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tıpkı
demokratik açılım sürecinde olduğu gibi ümit verici ancak eksik. Kürt
problemini bir tarafa koyarsak Türkiye’nin bir anadillleri problemi
vardır. Bu ülkede sadece Türkler ve Kürtler yaşamıyor. Bizim yok olma
tehdidi altında olan bir anadilimiz var. Lazca bu toprakların dili. Bu
adım sadece Kürtçe için atılırsa, ülkemizi büyük acılara boğan bir
sorunun çözümü olacaksa bundan mutluluk duyarız ancak Lazca ve diğer
anadilleri gözardı ederek toplumda yeni bir eşitsizlik yaratmak doğru
olmayacaktır.
Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilebilir?
Öncelikle
bir şeyin ayırdına varmamız gerekiyor. Anadili edinilir, öğretilmez. Bu
sebeple anadiline yönelik girişimlerde küçük yaş gruplarına hitap etmek
çok önemli. Bu sebeple seçmeli dersler birinci sınıftan itibaren hayata
geçirilmelidir. Daha ileri gidersek, evlerinde anadilini konuşan
çocukların anaokullarında dahi anadilini konuşan öğretmenlere ihtiyaç
duydukları gözlenmektedir. Bu sebeple ülkemizin iki dillilik gerçeği
kabullenilerek, bu girişimlerin anaokullarını da kapsayacak şekilde
düzenlemeleri yapılmalıdır.
“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Lazca için sorun çıkarır mı?
Lazların
yaşadığı yerleşim birimlerinin haricinde “yeterli sayı” şartı sorun
yaratabilir. Bu sebeple “yeterli sayı” tespit edilirken dersin
okutulması amacı taşınmalıdır.
Lazcada farklılıklar söz konusu mu? Varsa ne esas alınacak?
Çok
ciddi olmasa da birtakım farklılıklar var. Bizim bu noktada görüşümüz
öğretmenin tercih edeceği Lazcanın temel alınmasıdır. Bununla birlikte
bugüne kadar yazılmış kaynak olarak kullanılabilecek kitaplardaki
Lazca’dan daha çok faydalanılacaktır ve daha çok bir sentez esas
alınacaktır.
Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?
Dersleri
halihazırda Lazca bilen öğretmenler verebilir. Bunun ötesinde çeşitli
kurumlarda, Boğaziçi Üniversitesi ve derneğimiz de bu kurumların
arasındadır, ders veren usta öğreticiler vardır. Bu konuda istihdam
yaratılması halinde devlet kolaylıkla usta öğreticiler yetiştirebilir.
Bütçe bulunması halinde derneğimiz dahi usta öğreticiler yetiştirebilir.
Ve tabii her öğretmenin yetişmesi gereken yerler olarak üniversitelerde
ilgili bölüm ve enstitüleri hayata geçirilmelidir.
Ders materyalleri var mı? Nasıl yaratılabilir?
1930’lu
yıllarda yazılan ders materyalleri var. Lazca matematik kitabı bile var
ve yakında okuruyla buluşacak. Bu kitapların ötesinde 90’lı yıllardan
bu yana çok sayıda yayın hayata geçti. İlk anda söyleyebileceğim dört
ayrı sözlük ve çocuk kitapları bile var. “Küçük Prens” dahi Lazcaya
çevrilmiş durumda. Materyal sıkıntısı çekileceğini düşünmüyorum. Okul
müfredatlarına Lazcanın girmesiyle birlikte bu materyaller doğal olarak
artacaktır.
Seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur, yoksa önünü mü tıkar?
Lazca
için durum çok hayati olduğu için seçmeli ders ya da anadilde eğitim
arasında bir seçim yapma şansımız yok. Ancak gerçekçi olursak seçmeli
dersle başlamak sağlıklı bir anadilde eğitimin temellerini atabilir.
Bizim açımızdan sorun Lazca’nın karşı karşıya bulunduğu yok olma
tehdidinin biran önce bertaraf edilmesidir.
Çerkes araştırmacı Yalçın Karadaş: ‘Biz Çerkesler hazırız yeter ki ezberler bozulsun’
Vatan, 15/06/2012
Yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci bulunması halinde
seçmeli dil dersi olarak öğretilecek olmasını tartışmayı sürdürüyoruz.
Bugün, sesi her geçen gün daha güçlü çıkan Türkiye’deki Çerkes
hareketinden bir konuğumuz var. Bu hareketin öne çıkan isimlerinden olan
Yalçın Karadaş ile, seçmeli dil dersi uygulamasının Çerkes dillerine
muhtemel etkilerini tartıştık:
Seçmeli ders adımını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Dünyanın
ve ülkemizin içinde bulunduğu somut durum artık ertelenemez hâle gelen
ana dil eğitimi için çalışmaların devletçe organize edilmesini zorunlu
hale getirmiştir. Bu çalışma olması gerekendi ve bir an önce hazırlıklar
tamamlanarak hayata geçirilmelidir.
Seçmeli ders hangi yaştan itibaren hayata geçirilebilir, geçirilmeli?
Anaokullarından
itibaren çocuklarımıza Türkçe yanında ailesinin istediği ana dili
eğitimi verilebilir, verilmelidir. Lise çağından itibaren ise gencin
istediği bir dili öğrenebilmesinin yasalarla önü açılmalıdır. Yani bir
Çerkes genci istiyorsa lisede de ana dilini geliştirebilmelidir.
“Yeterli sayıda öğrenci” şartı Çerkes dilleri için sorun çıkarır mı?
Ülkenin
bazı küçük bölgelerinde Çerkesler açısından sorun çıkacaktır. Ancak
Çerkeslerin hızla şehirleşen bir etnik kimlik olmaları nedeniyle
özellikle büyük kentlerde sayı konusunda zorluk yaşayacaklarını
sanmıyorum. Yeter ki bu seçimleri nedeniyle bazı öğretmen ve öğrenciler
tarafından dışlanmayacakları demokratik bir yapı için Anayasa’dan
başlayarak temelden devlet ve hükümet organları gerekli düzenleme ve
terbiyeyle her insanımıza eşit mesafede, yapıcı yaklaşabilsinler.
Çerkeslerin farklı dil ve lehçeleri söz konusuysa bunlardan hangisi öğretilecek?
Türkiye’deki
Çerkeslerin yüzde 80’den fazlası Adığe kimliğinden gelen insanlardan,
kalanın önemli bir kesimi de Abazalar başta olmak üzere, daha az sayıda
halklardan oluşur. Adığe ve Abaza dili öğretimi kesin olmakla birlikte,
örneğin Çeçen, Oset ve Lezgi Avar gibi daha az sayıda gruplar için de
sayıca yeterli oldukları bölgelerde isterlerse kendi ana dillerini
öğretecekleri bir sistem kurulabilir. Bu konularda Türkiye’de ciddi bir
örgütlenme geleneği olan bu halkların sivil örgütlenmelerinden ve
aydınlarından her zaman destek alınabilir. Zaten Kafkas ya da Çerkes
halkları Rusya Federasyonu içinde cumhuriyetlere ve üniversite, akademi
vs. eğitim kurumlarına sahip oldukları için, nüfus azlığına rağmen
altyapı konusunda Türkiye’deki çoğu etnisiteye göre avantajlara
sahiptirler. Yani anavatanlarındaki yapılardan destek almaları kolaydır.
Yeter ki Türkiye Cumhuriyeti ve ikincil olarak da Rusya Federasyonu bu
konuda iyi niyetli ve akıllıca politikalarla bu halkları desteklesinler.
Bu dersleri kimler verecek? Devlet öğretmen açığını nasıl kapatabilir?
Elbette
devletin maaşlı öğretmenleri dersleri verecek. Devletimizin böyle bir
altyapı oluşumu için ciddi planlamaya gerek var. Ancak iyi olan şu ki
zaten Çerkesler bu konuda çalışmalara birkaç yıldır hız vermiş
durumdalar. Gerek öğretici gerekse müfredat konusunda ciddi çalışmalar
içerisindedirler. Ayrıca Kafkasya’daki cumhuriyetleri ve kadroları da
yardıma hazırdır. Devlet eksikleri kapatmak konusunda el verdiğinde
hızlı bir eğitim seferberliği yolun kısalmasını sağlayacaktır. Yeter ki
demokratik bir ortam oluşsun, insanlar dillerini öğreniyorlar diye
dışlanmasınlar ve işsizlik, ötelenme vs. ile korkutulmasınlar. Yani
devlet bu konuda “samimi” olsun. Halk dilini öğrenmek isteyenleri
“bölücü” ilan edip, ötekileştirip tepki göstermesin.
Ders materyalleri var mı? Nasıl yaratılabilir?
Kafkasya’daki
mevcutlar geliştirilebilir ve Türkiye’ye göre revize edilerek yenileri
de yaratılabilir. Devlet gerçekten istiyor ise, Çerkesler bu konuda
büyük bir şevkle görev alırlar. Ben bile 30 yıllık mimarlık mesleğimi
bir kenara bırakır, ekonomik getirisine fazla bakmam ve Çerkesçe
öğretmeni olurum.
Çerkeslerin ana dilde eğitim talebi var mı?
Eğer varsa seçmeli dersten ana dilde eğitime geçiş daha kolay mı olur,
yoksa önünü mü tıkar?
Bazı Çerkes0lerin ana dilde eğitim
talepleri elbette var. Ancak şahsi olarak önce ana dil öğretimiyle bir
yola girilmesi ve pratikte yaşanması muhtemel aksama ile sorunların
giderilmesi taraftarıyım. Ülkemizdeki ezberler tam olarak bozulmadan,
tam demokratik bir yapı kurulmadan bırakın ana dilde eğitimi ana dil
eğitimi bile mümkün olamaz. Önce gerçekten niyetli ve kararlı olmalıyız.
Başta devlet, hükümet, aydınlarımız ve elbette halklar...
Anadil eğitiminden anadilde eğitime doğru
Vatan,16/06/2012
Bu yazı dizisinde, yaşayan dil ve lehçelerin yeterli sayıda öğrenci
bulunması halinde seçmeli ders olarak okutulması kararının Kürtçe, Lazca
ve Çerkes dillerine muhtemel etkilerini, konunun uzmanlarıyla
tartıştık. Bu son bölümde hükümetin aldığı bu kararın siyasi nedenlerini
ve muhtemel sonuçlarını tahlil etmek istiyorum.
Öncelikle bu
kararın toplumda (dolayısıyla medyada) pek fazla ilgi ve heyecan
yaratmamış olmasını sorgulamak gerekir. “Zaten biliniyordu, Başbakan’dan
önce Milli Eğitim Bakanı açıklamıştı” diyecektir ancak unutmayalım Ömer
Dinçer’in açıklaması da yine ilgi ve heyecana neden olmamıştı.
“Peki
neden böyle?” diye sorulacak olursa ilk cevap, “Çünkü normal olanı bu”
olmalıdır. Yani devlet yıllarca bu ülkede vatandaşlarının bir bölümünün
Türkçe dışında anadillere sahip olduğunu kabul etmedi; ettiği durumlarda
da bunların korunup geliştirilmesi için hiçbir sorumluluk üstlenmedi,
hatta tam tersine bu yöndeki çabaların önüne sayısız engel çıkardı.
Vatandaşların bir kısmı devletten korktuğu için, bir kısmı da devleti
zor duruma düşürmemek için bu konuda fazla talepkâr olmadı. Bu noktada
kişisel bir örnek vermeme izin verin. Halamın kocası Nedim Candemir,
Deniz Yolları’ndan emekli olduktan sonra kendisini bir Lazca-Türkçe
sözlük hazırlamaya adamıştı. Kendisine ne zaman yayınlayacağını sorsak
“Şimdi zamanı değil” cevabını alırdık. Nedim Enişte’nin bu cevabında
devlete yönelik bir eleştiri, hatta serzeniş bile yoktu. Hem kendisinin,
hem devletin yaptığının doğru olduğunu düşünüyor ve uygun zamanın
gelmesini bekliyordu. Nihayet o zaman geldi ancak maalesef eniştem bunu
göremedi.
Sorumlu kim?
Kişisel bir başka örnekle
devam etmek istiyorum. Ben 4 yaşındayken İstanbul’a taşındığımız için
anadilim olan Lazca’dan bildiklerimi çok kısa sürede unuttum. Halbuki
Çağlayan’da çok sayıda Laz akranımla birlikte okudum ilkokulu. Eğer o
zaman seçmeli dil dersi uygulaması olsa herhalde Lazca’yı seçer ve
doğuşta edinmiş olduğum anadilimi koruyabilirdim. Ama olmadı, daha sonra
ortaokulda Fransızca, üniversitede de İngilizce öğrendim ama Lazca
bilgim maalesef birkaç kelimenin ötesine geçmiyor.
Bu durumdan
ailemin herhangi bir şekilde sorumlu tutulabileceğini sanmıyorum.
Anadolu’nun dört bir tarafından büyükşehirlere göç etmiş herkesin derdi
sisteme bir şekilde entegre olmaktı. Sistem de onlara birçok şeyden
fedakârlık etmelerini dayatıyordu ki anadil de bunlardan biriydi.
Dolayısıyla
anormal olanın dünkü, normal olanınsa bugün ilan edilen uygulama olduğu
açıktır. Bu aşırı geç kalma sonucunda çok sayıda kişi anadiline
yabancılaştı, birçok dil de yokolma noktasına geldi. Artık “zararın
neresinden dönülse kârdır” perspektifiyle hareket edip açılan arayı
olabildiğince kapatmaya çalışmalıyız.
Kazanılmış bir hak
Çok
değil bundan on yıl önce Kürtçe’nin seçmeli dil olması için imza
toplayan üniversite öğrencileri hakkında soruşturma açılıyordu. Bugünse o
öğrencilerin büyük bölümünün seçmeli dil dersi kararına burun
kıvırdıklarını tahmin edebiliriz. Bunda şaşıracak bir şey yok çünkü
Kürtler bir süredir sistemli bir şekilde “anadilde eğitim” talebini
seslendiriyor.
Hedefi “anadilde eğitim” olarak saptayanların
“anadil eğitimi”ni yetersiz bulması anlaşılır bir şey. Ama daha önce TRT
6 örneğinde olduğu gibi, bu adımı “olumlu” olarak görüp sahiplenmek
yerine “hükümetin aldatmacası” olarak görüp reddetmek bana makul
gelmiyor.
Burada sorun bir ölçüde hükümetten kaynaklanıyor; daha
önce de sık sık gördüğümüz gibi sanki siyasi iktidar bu hakkı bahşetmiş
gibi bir üslup benimsiyor. Halbuki gerek TRT 6, gerekse seçmeli dil
dersi, “verilmiş” değil “kazanılmış” haklardır. Eğer Kürtler yıllarca bu
konuda mücadele etmemiş olsalardı, bu tür olumlu gelişmeler için daha
uzun süre beklememiz gerekebilirdi. Kürt siyasi hareketi de, sırf
hükümetin elini güçlendirmemek için bu tür gelişmelere tavır alınca
aslında kendi elini zayıflatmış oluyor.
Anadilde eğitime giden yol
Seçmeli
dil dersinin özellikle Kürtçe için “anadilde eğitim”e kapıları
araladığı açıktır. Ülkemizde kullanılan diğer anadiller için “anadilde
eğitim”in hayata geçeceğini düşünmek pek gerçekçi olmaz. Öte yandan Laz
Kültür Derneği Başkanı Memedali Barış Beşli’nin vurguladığı gibi,
seçmeli dil dersinin Lazca gibi diller için tam bir cankurtaran simidi
işlevi göreceği muhakkaktır.
Tabii burada hem devletin bu olaya
gereken önemi vermesi, “yani dostlar alışverişte görsün” tutumu
izlememesi; hem de aileler ve öğrencilerin kazandıkları bu hakka sahip
çıkmaları, ellerinden geldiğince devletin işini kolaylaştırması gerekir.
Örneğin devletin “yeterli sayıda öğrenci” şartını ders açmamanın
bahanesi yapmaması, ailelerin de yeter sayıyı bulmak için çaba
göstermesi şarttır.
- BİTTİ -