FERHAT KENTEL
Ya da bir yanda "lejen xase" ve diğer yanda "Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz"...
Burası Türkiye...
Bir yanda Çerkesler; soykırıma ve sürgüne uğramış bir halk, nefretin, kinin adımını atmadığı, atamadığı bir çalışma
toplantısı (lejen xase) yapıyorlar. Çerkes Hakları İnisiyatifi'nin
düzenlediği toplantıda, birlikte yaşadıkları insanlarla gerçekten
birlikte yaşayabilmek, bu toplumda yaşadıklarını hissedebilmek için,
toplum içinde "biz de varız" diyebilmek için benzerliklerinin yanısıra
farklılıklarını anlatıyorlar. Milliyetçi kurguların, yalanın dolanın,
takiyenin ağırlığından, ezberinden kurtulup, "kendileri" olabilmek için
konuşuyorlar. Hem kendilerinin, hem bu toplumda yaşayan tüm insanların
dahil olacağı bir cenneti arzu ediyorlar.
Diğer tarafta aynı
gün, başka birileri hiçbir izan, ahlak, edep tanımadan kan ticareti
yapıyorlar. Bu toplumda sayısız acıya neden olmuş dili, ırkçılığı,
nefreti boca ediyorlar Taksim Meydanı'nın ortasına... Çerkeslerin,
Kürtlerin, Ermenilerin, Sünni Müslümanların, Alevilerin ve daha pek
çoklarının konuşuyor olmasından dehşet rahatsız olan, buna tahammül
edemeyen ve iktidarları sarsıldığı için her türlü yolu deneyen jakoben
seçkinlerin süper organizasyonu bize cehennemi vaat ediyor.
Bir
yanda toplum ve insanlar; bu toprakların hakiki insanları; alabildiğine
mütevazı... FarklılıklYa da bir yanda "lejen xase" ve diğer yanda
"Hepiniz Ermenisiniz, hepiniz piçsiniz"...
Burası Türkiye...
Bir yanda Çerkesler; soykırıma ve sürgüne uğramış bir halk, nefretin,
kinin adımını atmadığı, atamadığı bir çalışma toplantısı (lejen xase)
yapıyorlar. Çerkes Hakları İnisiyatifi'nin düzenlediği toplantıda,
birlikte yaşadıkları insanlarla gerçekten birlikte yaşayabilmek, bu
toplumda yaşadıklarını hissedebilmek için, toplum içinde "biz de varız"
diyebilmek için benzerliklerinin yanısıra farklılıklarını anlatıyorlar.
Milliyetçi kurguların, yalanın dolanın, takiyenin ağırlığından,
ezberinden kurtulup, "kendileri" olabilmek için konuşuyorlar. Hem
kendilerinin, hem bu toplumda yaşayan tüm insanların dahil olacağı bir
cenneti arzu ediyorlar.
Diğer tarafta aynı gün, başka birileri
hiçbir izan, ahlak, edep tanımadan kan ticareti yapıyorlar. Bu toplumda
sayısız acıya neden olmuş dili, ırkçılığı, nefreti boca ediyorlar Taksim
Meydanı'nın ortasına... Çerkeslerin, Kürtlerin, Ermenilerin, Sünni
Müslümanların, Alevilerin ve daha pek çoklarının konuşuyor olmasından
dehşet rahatsız olan, buna tahammül edemeyen ve iktidarları sarsıldığı
için her türlü yolu deneyen jakoben seçkinlerin süper organizasyonu bize
cehennemi vaat ediyor.
Bir yanda toplum ve insanlar; bu
toprakların hakiki insanları; alabildiğine mütevazı... Farklılıkları
için saygı görmek, tanınmak istiyorlar.
Öbür yanda, hamasetin
sindiği, "devletin has adamlarıyla", habire ona buna "nereden geliyor bu
paralar" diye hesap soranların milyonlarca liralık süper ve kendini
saklayan organizasyonuyla kotarılmış bir nefret gösterisi... Acıları
bile ırkçı emellerine alet eden, Hocalı'da acı çekmiş insanları
hissetmekle alâkası olmayan, acı çektirmekten zevk alan; bundan gurur
duyan bir zihniyeti, ölümü temsil ediyorlar.
Avrupa
modernizminden devşirme, sömürgeciliğin yavrusu taklitçilikle herşeyi
teke indirip, sürekli olarak düşmanlar, ötekiler üreten bu iktidar
zihniyeti debeleniyor. Ancak tornasına soktuğu, uysallaştırıp esir
aldığı, aynı toprakları paylaşan insanlara ve daha da önemlisi
kendilerine yabancılaşan insancıkların hali daha da acıklı... Çünkü
onlar düşman oldukları başka insanların kendi "soydaşları" olduğunu bile
unutuyorlar.
Öte yandan, Osmanlı'ya sürüldükten sonra, topluca
yaşayıp, tehdit oluşturmamaları için Anadolu'nun dört bir tarafına
"tampon" olarak dağıtılan, kendilerine verilen "sığınma hakkının diyeti"
olarak her türlü savaşta hazır asker olarak görev yapan; ancak sadakat
gösterirken devletin asimilasyon ve inkâr politikaları karşısında kendi
dillerini unutan ve kendilerini yeniden hatırlamak için "lejen xase"
yapan Çerkesler hepimize başka bir zihniyetin, hayata dair bir
zihniyetin mümkün olduğunu hatırlatıyorlar.
Kürtler başta olmak
üzere, ortalama nüfusun kendine verdiği etiketten farklı olarak, bu
toplumun sayıca az bütün insanları gibi Çerkesler de çalıştaylarında
"çoğunluğun yalanını" deşifre edip, bize sahici bir hayatın ipuçlarını
veriyorlar.
Çerkesler, anadillerini öğrenmek, kültürlerini
geliştirmek, değiştirilen soyadlarını ve köy adlarını, resmî tarih
anlayışının aşağıladığı tarihlerini geri istiyorlar. "Çerkesler bu
hakları, tüm halkların, kendi dilleri, kültürleri, inançları ve etnik
kimlikleriyle, eşit olarak, barış içinde, kardeşçe yaşadıkları bir ülke
hayaliyle tüm Türkiye halkları için de talep ediyorlar."
Ve
biz, Kürtler, Ermeniler, Çerkesler ve herşeye rağmen yok olmamayı
başarmış olanlar sayesinde, aslında azınlığın değil, çoğunluğun ya da
"çoğunlukçuluk" ve "teklik" iddiasının nasıl "böldüğünü", toplumun
enerjisini tüketerek şiddet ürettiğini bugün daha net görüyoruz.
Evet, azınlık bölmez; çoğunluk böler... Çünkü çoğunluk olduğunu
düşünenlerin en büyük korkusu azınlığa düşmektir ve çoğunluk,
azınlıkların başına neler geldiğini çok iyi bilir. Azınlık olmamak ve
çoğunluğun güvenli kollarına sığınabilmek için, bizzat kendisinin de
azınlıkları yok etmek için nasıl bilfiil rol oynadığını bilir. Çünkü
çoğunluk, azınlıkların kendi benliklerini terk ederek içine girdikleri
derme çatma bir kulübedir. O kulübe yıkıldığı zaman, o çoğunluk
etiketinin nasıl havaya uçacağını ve altındaki azınlık hallerinin
cascavlak ortada kalacağını çok iyi bilir.
İslamofobi'nin,
laikçi beyaz adamların, Ergenekoncu generallerin korkusu buydu...
Irkçı-milliyetçi, "çoğunluk" görünümlü kulübeye kendilerini teslim eden
"azınlıkların" korkusu da bu... Ve bu güruh, tepelerindeki çatının uçup
gitmesinden o kadar çok korkuyor ki... güruhun içine saklananlar o kadar
korkaklar ki... küçücük bir nüfusa sahip ama cesur azınlıklardan dehşet
kokuyorlar...
"Gelecekte şu olacak bu olacak" diye ahkâm
kesmek mümkün değil... Ama Taksim'de geçen pazar günü sergilenen ve dibe
vuran pornografik şiddet arzusunu, ölüm methiyelerini gördükten sonra,
ırkçılığı harekete geçiren zihniyetin nasıl çuvalladığını, köşeye
sıkıştığını ve ölüme ve küfre dair en fazla iki kelimeyi yan yana
getirebildiğini gördükten sonra, o zihniyetin nasıl tükenmekte olduğunu
da görmek için kâhin olmaya gerek yok.
Ferhat Kentel (Taraf, 03.03.2012)