Lozan Türkiye'ye Dar Geliyor ARDAN ZENTÜRK Gülcan Altan’ın sesi salonu doldurduğunda, içimde hüzün... Tek kelimesini anlamadığım Çerkesce şarkı belli ki, bir özlemi, bir ayrılığı ve kavuşamamayı anlatıyor... Sahnedeki harika kadın, akordeon eşliğinde söylediği şarkının, artık uzaklarda kalmış güzelim bir vatana ait olduğunu söylüyor... Devamında sahneye bir başka olağanüstü ses çıkıyor... Rojin... Sesiyle zekasını birleştiren canlılık içinde, repertuvarına aldığıÇerkesce şarkıyı Kürt aksanı ile yazdığını söylemeden edemiyor... Bir Kürt uzun havasını andıran, dinleyeni yüreğinden vuran Çerkesce şarkı dökülüyor ağzından... Vatanını terk edip, Karadeniz’de yol alan bir gemide İstanbul’a ulaşmaya çalışan çaresiz insanların türküsü söylediği... Sahnede bir Çerkesve bir Kürt şarkıcı elele söylüyorlar birbirlerinin şarkılarını...Rojin, salonda bulunan yazar Orhan Miroğlu’na jest, Kürtçe Miro’yu söylüyor devamında... İzmit’in Derbent ilçesinin mütevazi otel salonunda, koskoca bir Türkiye çıkıyor ortaya!.. Kürtçe, Çerkesce, Türkçe... Müziğin o sihirli barışında bir anda birleşiyorlar... O anda ne siyasetin gri-bulanık kulisleri, ne dağlardan yankılanan silah sesleri, ne sıradan sohbetlerin nefret söylemleri var... Sadece insanı yaşıyoruz.... Beynimde, kimin söylediğini hatırlamadığım bir cümle: Bir millet, kendi dilinde ağlama hakkından mahrum edilemez... Sahi, biz neyin kavgasını veriyoruz... Çerkesler’in yeni dönemi... Çerkes Hakları İnisiyatifi’nin Derbent’te gerçekleştirdiği “Demokratik Açılım Sürecinde Çerkesler” çalıştayı (lejen xase) vatanından sürülmüş, “halifenin topraklarına sığınmış” kadim bir milletin sorunlarını net olarak ortaya koyması açısından çok önemli... Lafı uzatmak gereksiz. Ortaya çıkan durum şudur: Rum, Ermeni ve Yahudiler’i azınlık olarak kabul eden, Müslüman hiçbir kültür grubunu da tanımayan Lozan Anlaşması, artık bugünün Türkiyesi’ne dar geliyor... Rusya’nın 1860’da gerçekleştirdiği “soykırım” sonrasında kendilerine topraklarını açan Osmanlı’ya, devamında da Türkiye Cumhuriyeti’ne en üst düzeyde hizmet etmiş bu şerefli milletin evlatları bugün, anadillerini kaybetmek tehlikesiyle karşı karşıyalar... “Tek millet-tek devlet” esasına dayanan Cumhuriyet’in “Vatandaş Türkçe konuş!”kampanyasıyla başlayan hazin ve düşündürücü bir asimilasyon trajedisidir karşılaştığımız... Köylerinin isimleri değiştirilen, kendilerine anlamadıkları bir dilde soyadları verilen ve çocukları anadillerini konuştuğunda okulda ceza gören bir “sürgün ulusunun” yaşadıklarına tanıklık etmek derin üzüntü kaynağı... Onuruna düşkün vakur milletin çocukları artık, “yeni anayasa” sürecinde seslerinin duyulmasını, sözlerinin dinlenmesini istiyorlar, haksızlar mı?.. Kürt hareketinin devamı değil... Çerkesler, “demokratik devletin” zeminini oluşturacak yeni anayasada, hiçbir etnik ve kültürel gruba “ismen” ayrıcalık tanınmasını istemiyorlar. Devletin, bu topraklardaki bütün kültürlerin hamisi ve gelişmesinin de destekleyicisi olmasını önemsiyorlar. Bu nedenle, ana dilde eğitim ve Çerkesce radyo-TV yayını gibi taleplerinin asla “Kürtler’den sonra Çerkesler de mi başladı” diye karşılanması yanlış olur. Çerkesler’in sadece kültürel zemindeki demokratik talepleri ile Kürt hareketini asla karıştırmamak gerekiyor. Kürtler, oluşturdukları siyasi hareket ile Türkiye’de “egemenlik paylaşmak istediklerini” açıkça beyan ediyorlar. Bu talebin karşılanması demek, Türkiye Cumhuriyeti’nin mevcut kimliğinin değişmesi anlamına geliyor. Çerkesler ise, demokratik devletin çoğulcu yapısı içinde kültürlerini geri kazanmak, yaşadıkları asimilasyon dönemini geri çevirmek istiyorlar. Çerkesler, artık, eğer ağlayacaklarsa, kendi dillerinde ağlamak istiyorlar... Hepsi bu... STAR, 28.02.2012 |
3091 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |