İmdat Kip
imdatkip@gmail.com
N’olacak Kaffed’in Hali…
10/11/2016 Birkaç ay evvel, DÇB gerçeklerini yazmaya başlamış, birinci bölümden sonra, bir yandan Türkiye’deki gündemin çok değişmesi, bir yandan da DÇB konusunda daha önceleri meydan okuyan “duayenlerden” ses seda çıkmaması nedeniyle devamını ertelemiştim. Bu arada Çerkesleri ilgilendiren çok önemli olaylar meydana geldi, uçak krizi ile allak bullak olan TC-RF ilişkileri aniden düzelmeye başladı. İki ülke arasındaki bu bahar havasının Çerkeslere de olumlu yansıması için umutlu olmaya çalışırken, Türkiye ve dünya gündemi baş döndürücü bir hızla değişti- değişiyor. Türkiye’de yaşanan darbe girişimi, Rusya-Türkiye ilişkilerinin düzelme sürecine girişi, Ortadoğu’daki olaylar ve darbe girişimi sonrası Türkiye’de oluşan yeni durum bizim camiayı da oradan oraya savuruyor. İki Devletin bozulan ilişkilerinden olumsuz etkilenen Çerkesler’den bazı kesimler, Rusya yanlısı tavırlar göstererek bu krizden istifade etmeyi ya da zararlarından korunmayı hedefleyen garip hareketler sergilemişler, bunları tartışmış ve eleştirmiştik. Oradan zararla çıkan Çerkesler, yeni durumu nasıl değerlendirebilirler diye düşünürken, birkaç kez elim kaleme uzandıysa da vazgeçtim. Türkiye’deki gelişmelerle birlikte, bir kısım Çerkesin kendi gündemlerinden iyice uzaklaşarak Türkiye’nin atmosferine kapıldıkları, FETÖ ile yatıp kalkarken, Kerkük-Musul-Osmanlı hamasetine savruldukları; bir kısım Çerkesin ise Türkiye’den iyice soğuduğu, artık yaşanmaz gördükleri bu ülkeye “elveda” deme arayışına girdikleri göze çarpıyordu. Birinci kesime bu aralar bir şey anlatılabileceğini sanmıyorum. İkinci kesim dostların varlığı fırsatçı bir kurnazlıkla yeni bir dönüş projesinin kafamda şimşek gibi çakmasına neden olmuştu. Öyle ya; bir yanda gittikçe otoriterleşen bir yönetimde şeriat tehlikesi altındaki bir yaşamın iticiliği; diğer yanda düzelme yolundaki ilişkilerle beraber vatanın çekiciliği. Bizim dönüşçüler bu ortamdan yeni bir “dönüş dalgası” çıkaramaz mıydı? Gerçi savaştan kaçan Suriyeli Çerkesleri bile anavatana getirememiş, getirebildiklerimizi Rusya’ya kabul ettirememiş, yarı kabul ettirebildiklerimize de Rusya’yı benimsetememiştik. Yine de fırsat fırsattır-değerlendirmek gerekir düsturundan hareketle, “Rusya’ya şeriat gelmez” başlıklı bir teşvik yazısı bile yazmayı düşündüm. Derken, bir anda her şeyin tadını kaçıran bir gelişme oldu. Kronik RF yanlılığı nedeniyle eleştirilen, Çerkes diasporasının en büyük örgütü Kaffed’in başkanı Yaşar Aslankaya’nın 2020 yılına kadar Rusya’ya girişi yasaklandı. Bu şok gelişme ile ilgili tatmin edici bir açıklama gelir mi acep muhataplarından diyerek bekledim, fakat, yarım-yamalak birkaç eveleme-geveleme dışında bir şey yok, olacak gibi de görünmüyor. İşin ilginç yanı, tanımlamak için “şok” kelimesini bile hafif bulduğum bu gelişmenin, gerek ilgilileri gerekse Çerkes toplumu nezdinde gündem oluşturmaması. Böyle bir şey hiç olmamış-yaşanmamış ya da konu önemsizmiş gibi davranıyor, konunun aktörleri dahil herkes. Çerkes örgütleri nerede, Kaffed’in kendisi nerede, DÇB’ler, Hafıtse’ler, Sohroko’lar nerede, Rus muhibbi şaşkın dönüşçüler nerede, duayenler nerede? Tepki olarak sunulan açıklamaları okurken, tepkiden çok tepkisizliği hissediyorsunuz. Bir tür mahcubiyet duygusu eşliğinde, açıklanmak istenmeyen bir sırrın, zorunlu ve asgari ölçüde sızdırılması gibi. Zaten, ifşa etmeden önce bir süre -perde arkasında- sorunun hal yoluna bakılmış, çaba gösterilmiş, olmayınca da zorunluluktan mümkün olan kısmı duyurulmuş, “abartmadan” düzeltilip konu kapatılarak, konsoloslukta beş çayı günlerine-“o güzel eski günlere” dönme umuduyla hareket edilmiş-ediliyor. Muhtemelen de öyle olur… Düzeltilse de düzeltilmese de, Çerkesler açısından öylece geçiştirilebilecek basit bir olay değil, dikkatle değerlendirilmesi zorunlu bir durum bu. Kaffed’in başına ilk defa gelmiş de değil. Hatırlanacaktır; Soçi olimpiyatları öncesinde, dönemin KAFFED başkanı ve DÇB YK üyesi Cihan Candemir, Soçi’de -hava alanında- bir süre tutulduktan sonra sınırdışı edilmişti. Aynı dönem, Kaffed’in eski DÇB delegelerinden bir işadamı da aynı muameleye maruz kalmıştı. Ex-başkanın durumunun “düzeltildiğini” –sonradan- duyduk. Fakat bu olayların gerekçeleri de akıbetleri de hiçbir zaman Çerkes kamuoyu ile paylaşılmadı. Rusya’nın, azıcık muhalif ses çıkaran herkese bu tip muameleler yaptığı bilinen bir gerçek. Hatta, hiçbir kusuru olmayan ortalama Çerkesleri dahi, eften püften gerekçelerle ve de yıllarca rahat seyahat ettirmediği de vakıa. Kaffed yönetimleri ve DÇB delegasyonları bu konuda istisna idiler. En zor zamanlarda da vatana gelirler, kız istemeye gelen sade vatandaşın bile hava alanında bekletilip ilk uçakla geri gönderildiği ortamda, VIP muamelesi ile giriş yapar, toplantılara katılır, hamaset sofralarında ağırlanıp, hiçbir sorun olmadığına dair mutlu resimler çektirip Türkiye’ye dönerlerdi. Esasen tek faaliyetleri de buydu. Şimdi bu da ağır hasar aldı. Çıkarılacak ilk sonuç; zorla el koyduğu DÇB’de, kendi memurları eliyle RF yörüngesinde tutabildiği, kendisine en yakın, geçinmesi en kolay Çerkes örgütü de Rusya ile iyi geçinmeyi becerememiştir. Bu sonucun gerekçelerini elbette en iyi kendileri bilebilirler, fakat kamuoyuna açıklayacaklarını sanmam. Mevcut açıklamalardan bir şey anlamak da, tatmin edici bir tahmin yürütmek de mümkün değil. Gerek Kaffed’in kendi açıklamasında, gerekse de DÇB’nin Türkiyeli yönetim kurulu üyeleri/delegeleri adına yapılan açıklamalarda, bu olayın, Sn. Aslankaya’nın kişiliğine yönelik olmadığı, Rusya’nın, Çerkes diasporasına verdiği bir mesaj olduğu vurgulanıyor. Bir yandaşlarının facebooktaki yorumunda, bu işin bizzat DÇB yönetiminin marifeti olduğuna işaret edilerek Kaffed’in DÇB ile ilişkilerini dondurması öneriliyor. İkinci bildiride DÇB ile ilişkilerin gözden geçirileceğinin vurgulanması da bu bakışı destekliyor. Birinci şıktaki gibi, Rusya, Kaffed üzerinden Çerkes diasporasına mesaj vermişse, bu mesaj nedir, anlaşılmış mıdır belli değil. İkinci şık da küçük ihtimal değil. Zira başkan Sohroko’nun, hayvan doktoru (veteriner) olması hasebiyle, neşterini biraz kabaca kullandığı bilinen bir gerçek. Biraz acıtır macıtır fakat istediği neticeyi de alır. Vaktiyle, DÇB devletleştirileceği zaman, kendisi KBC Cumhurbaşkanı Yardımcısı iken, o zamanki Kaffed Başkanı Muhittin Ünal’ı otel odasında tehdit etmiş, ya bu deveyi güdersiniz ya bu diyardan gidersiniz demişti. Bir günlük küsme numarasından sonra, Kaffed delegasyonu yeni duruma razı ve adapte olmuş, o gün bu gündür de deveyi güdüyor biliyorsunuz. Son dönemde dümene/DÇB başkanlığına kendisi geçmiş, develeri de çobanları da kendisi güdüyor. Rivayete göre, Sn. Aslankaya’nın Kaffed başkanlığı döneminde, biraz şirazesinden çıkan diasporayı zaptetmek/deveyi gütmek konusunda başarısız olan Kaffed’i bu şekilde uyarmış olabilir. Bu deveyi güdemiyorsa, bu diyardan gitmesi gerekir, mantıksız değil. - Kaffed’i Rusya dövmüş, DÇB’ye sormamış etmemişse, artık Rusya’ya bile lazım olmayan DÇB’yi Çerkesler ne yapsın? - Yok, DÇB kendisi teklif ederek dövdürmüşse, iyi midir kötü müdür bu? - Kendisi dövdürmüş ve şimdi de affettirerek, yani arkadan dolanarak puan alırsa nasıl olur? Bu sorulara biraz da siz kafa yorun sevgili okurlar, her şeyi de benden beklemeyin. Yıllardır dostlarla tartışırız; Çerkes siyaseti içinde görev alacak olanların, Rusya’ya girmek, Rusya’da yaşamak ya da iş yapmak zorunda olmaması gerektiğini. Adnan Huade’nin durumu herşeyi özetliyor; Rusya’da, onun trafik suçundan ya da rüşvet girişiminden içeri atıldığına, bizim dönüşçü duayenler dışında inanan kimseyi bulamazsınız. Rusya’ya giremeyecek olanların içinde yer alacağı bir örgütün merkezi de doğal olarak burada olamayacağından, devlet memurlarının yönettiği bir örgüt de olamayacaktı. Böyle bir örgütümüz yok, olsa iyi olurdu herhalde. Gerçek bir ulusal örgütlemeye sahip olsaydık bile, Kaffed benzeri bir örgütün de olması gerektiğini düşünenlerdenim. Hak-hukuk aramasa da, bir diyalog kapısı olarak. Bu işte çıkmaza girdi maalesef. Bu arıza mutlaka giderilmelidir. Görünen bir uyumsuzluk sorunudur. DÇB’nin Türkiyeli üyeleri, Rusya’ya DÇB ile ilişkileri konusunda mesaj vermeye çalıştıklarına göre, DÇB’nin sahibini de çok iyi bildikleri ortadadır. O halde çare uyumun sağlanmasıdır. Delegasyon üyeleri için Rusya’ya girmek dışında bir özellik gerekmediğinden, sorunsuz girip çıkabilecek kişiler özenle seçilmeli, bu tip tatsız olayların önüne geçilmelidir. Konunun çözümü ile ilgili tecrübe ve birikim, her iki ülkede de fazlasıyla vardır. Aklıma eski YÖK modeli geliyor; bundan böyle Kaffed başkanları genel kurulda belirlenecek üç adayın içinden DÇB başkanı tarafından seçilmelidir. DÇB delegasyonu ise Rusya konsolosluğunda yapılacak mülakat ve FSB soruşturmasını geçen adaylar arasından, merkezden/Moskova’dan atama yoluyla belirlenmelidir. Rusya’daki yönetim sistemi de böyle çalışıyor. Merkezden atanmış olan Cumhuriyetin başı, yerel parlamentoya seçilecek adayları belirlemekte, bunlar seçimde sandığa gitmeyen halk tarafından seçilerek seçim kurulunca onaylanmaktadır. Bu milletvekilleri daha sonra merkezden atanacağı bildirilen yeni ‘baş’ adayının yanına, iki tane daha kimsenin tanımadığı silik ismi ekleyerek merkeze teklif etmekte, merkez de bu üç isim arasından zaten belli olanın atamasını yapmaktadır. Sistem tıkır tıkır işliyor, hiçbir uyum sorunu da çıkmıyor. “Sana ne DÇB’den Kaffed’den, sen kimsin ki” diyen sesleri şimdiden duyar gibiyim. Doğrudur; Rusya ve DÇB, Kaffed’i ister döver ister sever bize ne de, insan da merak etmeden duramıyor yahu… İmdat Kip, 9 Kasım 2016, Nalçik |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Bir Çetin Öner Geçti - 22/09/2016 |
Sen tatlı bir rüzgardın, özgür tayların yelelerinden estin, yoksulların sofralarından, mağdur halkların yanından estin. |
DÇB Gerçekleri -1 - 15/06/2016 |
Verdiğimiz bilgiler ve iddialarımız gayet açıktır. DÇB 2000 yılında devletleştirilmiş, Çerkes STK’sı olmaktan çıkarılmış ve RF’nin Çerkes dünyasını kontrol ve manipülasyonu ile görevli bir devlet kurumuna dönüştürülmüştür. |
İmdat Gibilerden Duayenlere - 4 - 19/05/2016 |
DÇB çevreleri ile çoğu arızalı ve sabıkalılardan oluşan bir avuç döküntüye toplum diyeceksen şayet, kimse yemez. Oralarda olmamam yüz değil tamamen ilke ve mide sorunudur. |
İmdat Gibilerden Duayenlere-3 - 04/05/2016 |
Anavatan, valizi alarak gidip kendinizi kurtaracağınız bir yer değil, kendi varlığı da tehlikeye sokulmuş bir yerdir. Bana da zor geliyor söylemesi fakat gerçek bu. |
İmdat Gibilerden Duayenlere – 2 - 21/04/2016 |
Dönüşçülük gerçekte çoktan bitmiştir-yoktur. Var olması da gerekli değildir. Artık Çerkeslerin anavatanına dönmelerine karşı çıkan bir grup veya düşünce de yoktur. Şayet varsa da kaale alınacak çapta bir şey değildir. |
İmdat Gibilerden Duayenlere - 13/04/2016 |
Uzunyayla’lı bir çiftçi; topraklarının büyük bir çoğunluğu birkaç oligarkın eline geçmiş, topraksız ve işsiz binlerce gencin yaşadığı devasa Çerkes köylerine nasıl yerleşir, ne yapar? |
Müfteriden Erik Bey’e Mektup/2 - 28/03/2016 |
Sevgili Erik, satırlarıma burada son verirken şeytanla arkadaşlığını kes derim. İyi bir başlangıç olur. Komiteye de fazla takılma. Açık hava, bol balık ve havuç tavsiye ediyorum. |
Müfteriden Erik Beye Mektup/1 - 17/03/2016 |
Mizah kullanmak biraz zeka ve malzeme gerektirir. Sizde hangisi yok bilemiyorum. Bende malzeme çok sayenizde. Çoğunu kullanamıyorum bile. Zayi oluyor. |
Ergün, Erik Oldu - 10/03/2016 |
Diyasporanın sanki dönecekmiş gibi, buradaki yönetimlerin sanki istiyorlarmış gibi, Rusya’nın sanki müsaade ediyormuş gibi, örgütlenmelerimizin de sanki varlarmış gibi numaralarla geçirdikleri mutlu dönemin tadı kaçtı. |
Devamı |