İmdat Kip
imdatkip@gmail.com
İmdat Gibilerden Duayenlere - 4
19/05/2016 Fahri Huvaj ile aramızdaki tartışmayı tam da faydalı bir mecraya çekip, suya sabuna dokunmaya başlamışken bitirmek durumunda kalıyoruz. Buna tartışma demek bile zordu aslında, ben onu bahane ederek kendi bildiğimi okuyor; o ise konuyla da pek ilgisi olmayan hikâyelerini anlatıyordu. Konu, alakasız hikâyelerle idare edilemeyecek hal alınca da sahayı terk etti. Sonunda şaşırtacağım diyerek başladığı yazısını, ortaya kötü kokular bırakarak, yakıştıramadığım bir çirkinlikle, gerçekten şaşırtarak bitirdi. Madem çıkacaktı, kendini kirletmeden daha temiz bir kapıdan çıkabilirdi. Zaten yanlış kapıdan girmişti. Dönüşçü döküntülerinin, ettikleri haltları çamur atarak kapatmaya çalıştıkları gürültülü ortama, onlara destek sayılabilecek bir yazı yazarak dalmıştı. Bense, iyi niyet göstermiş, Huvaj’ın hazır çamur atan birilerini bulmuşken ben de katkıda bulunayım diyecek bir adam olamayacağını, bunun kasıtlı bir tesadüf olmadığını düşünerek, kendisini özenle ayırmış, bunların arasında kirletmemeye çaba göstermiştim. Doğrusu beni asıl şaşırtan sonu da değildir. Başından beri şaşırtmıştır. Bu kadar boş çıkması, sermayesinin bu kadar çabuk tükenmesi hiç beklemediğim bir durumdu. Üzüldüm de. Duayen dediğimiz, kırkbeş yılını dönüşçülük davasıyla geçirmiş bir ismin ortaya koyduğu görüntü, bir şeyler bildiklerini ve hesaplayabildiklerini zannederek peşlerine takılan bizlerin durumunu da pek parlak kılmıyor. Sn. Huvaj’a, önceki yazımda da belirttiğim gibi, ifadelerimi kastımın dışındaki anlamlara doğru çekmeye çalışan ucuz numaraları da hiç yakıştırmamıştım. Yazdıklarımı anlamadığına ihtimal veremiyorum. Çünkü, okuma yazma ve hitabet konusunda yıllardır tartışılmaz bir yetenek sergileyen birinin, okuyucuların doğru anladığı yazılarımı anlayamaması düşünülemez. Bu yazısına başlarken de aynısını tekrarlamış. Güya son cümlelerini çelişkili ve dolayısıyla şaşırtıcı bulduğumu söylemişim. Kendisinin çelişkiye düşmeyecek kadar yetkin ve tutarlı olduğunu düşündüğüm için teşekkür edermiş vs. vs. Ben, cümlelerinin çelişkili olduğunu değil, yazılarını farklı ruh halleriyle yazdığını söyledim. Yani sağlıklı ve istikrarlı bir görüntü vermediğini; yazım ortada. Nitekim son yazısı da diğerlerinden farklı bir ruh hali ile yazılmış. İlk yazısında, dönüşçüleri eleştiren yazımdaki alaycı üsluptan rahatsız, 45 yıllık davasını, doğrularını savunan ciddi adam; İkinci yazısında, iş işten geçmeden hemen örgütlenelim diyen gaza gelmiş dava adamı; Üçüncüsünde, madem dönüşçülük bitti diyorsunuz kendiniz bulun çaresini havasında küskün adam. Dördüncüsünde, beni içerden kaleyi yıkmaya çalışan “anti dönüşçü” hain ilan edip, dostlarından artık makbul bir adam olmadığımı öğrendiği için sahadan çekilen bilge... Bunların hepsi aynı adam. Son yazısından öncekileri, sürekli artan bir hayal kırıklığı ile okudum. Dr. Hatam’ın daha kibar versiyonu gibi bir imaj oluşturuyordu. Biraz sıkışınca, son yazıda kibarlık da gitmiş. Şimdi haksızlık olmasın, Sn. Hatam yıllardır doğrusunu(bana göre yanlışını) şaşmadan savunan, zamanında dönmüş, bedel de ödemiş, istikrarlı biri. Böyle kafası karışık değil. Böylesine ne denir bilemiyorum. Yaw kolhoz hikayeleri anlat köşende otur, dinleyen olursa. Madem yüzme bilmiyorsun niye çıktın kavağa. Üstelik seni incitmek istemediğim, kirli ortamdan korumaya çalıştığım, saygı gösterdiğim açıkça belli. Pilin tükenmişse de, sıkılmışsan da güzelce çekilebilirsin. Niye gidip çamura saplanıyorsun. Gerçekten şaşırttın. “bu yüzden ne devlet ne de toplum nezdinde bir karşılıkları olmayan, hatta toplum içine girmeye bile yüzleri kalmayan, yalnızca kendilerini gündeme taşımak ve avutmak için polemik arayan bu insanlara sen nasıl alet olabilirsin” diyorsan, hangi toplumun içine girmeye neden yüzümün kalmadığını açıklamak zorundasın; açıklamadığın sürece benim de, okuyucunun da gözünde o “kimi dostlarınla” beraber girdiğin çamurda kalacaksın. Duayen sıfatını hak edecek yaşa gelmiş, ayrıca da hukukçusun. Bu tip cümlelerin işkembeden atılamayacağını, insana ispat yükü yükleyeceğini de gayet iyi bilirsin. DÇB çevreleri ile çoğu arızalı ve sabıkalılardan oluşan bir avuç döküntüye toplum diyeceksen şayet, kimse yemez. Oralarda olmamam yüz değil tamamen ilke ve mide sorunudur. Bunların dışında benim sorunlu olduğum herhangi bir kesim ve kişi de yoktur. Önceki yazılarımda duayen dönüşçülerin çözüm arama konusundaki samimiyetlerine inancımı muhafaza ettiğimi belirtmiştim. Ancak, duayen dediğimiz 45 yıllık doğruları olan bu ismin çizdiği zikzaklar, sonunda da gidip kendini erik familyası standartlarına düşürmesi, aramızdaki fikir ayrılıkları bir yana, kendi savundukları konusunda da samimiyetini sorgulatır niteliktedir. Tartışmamız her ne kadar kötü bitmişse de bence önemli bir faydası olmuştur. O da benim bu kadar kısa ve net birşekilde ortaya koymakta zorlanacağım çıplak gerçeği ortaya çıkarmasıdır. Aile çevrelerine bile pazarlayamadıkları eski püsküyü millete satmaya çalışan bohçacıların sermayesi bu kadardır. Elde kalan dönüşçülüğün ipi de, sapı da, çapı da budur. Aksini iddia eden varsa buyursun. Buyursunlar da, gerçekten söyleyecek sözleri varsa buyursunlar, bir de doğru kapıdan girip doğru kapıdan çıksınlar. Sıkışınca çamura kaçacaklarsa, önce bir düşünsünler derim. Koşulları ve statüsü, emekliliklerini masal anlatarak geçirmek için dönenlerin ve henüz dönmeyenlerin hepsinden iyi durumda iken bırakıp dönmüş, bedelini ödemiş, 22 yıldır vatanda yaşamaya devam eden birini anti dönüşçülükle suçladıkları garip bir durumla da karşı karşıyayız. Anti dönüşçü birileri var mıdır gerçekten, ben bilmiyorum, karşılaşmadım. Savunuyor göründükleri içi boş tezleri için mutlaka bir antiteze, suni bir düşmana ihtiyaç duyanların uydurması olsa gerek. Yoksa anti dönüşçü vasfı ile tanımlayabileceğiniz bir Çerkes grubu ben tanımıyorum. En önemli anti dönüşçünün Çerkesleri yurtlarından koparan gücün kendisi olduğunu görmek istemiyorlar bir türlü. Bu gerçeği gündeme getirenleri de hemen düşman ilan ediyorlar. Yazılarımı okuyanlar benim vatana dönüşe karşı olduğum gibi bir fikir çıkaramazlar. Vatana dönüş her Çerkesin en doğal hakkıdır ve talep etmelidirler. Yazılarımı insanları vatana dönüşten vazgeçirmek için yazmıyorum. Gerçekleri bilmeleri, doğru hesap yapmaları için yazıyorum. Karşı olduğum, gerçekte olmayan bir süreci varmış gibi gösterenler, bu bahaneyle Çerkeslerin davasını muhataba rehin olarak verenler, bir hak hukuk davası olmaktan çok sadaka talebi çerçevesine hapsedenler, dönüşçülük retoriğini Rusya’nın Çerkeslere karşı geçmişte işlediği suçları ve bugün de devam ettirdiği hak ihlallerini perdeleyen bir uyuşturucu olarak kullananlardır. Ayinesi iştir kişinin diye başladığı cümleler gerçekten göz yaşartıcı, sanırsın ki kendileri büyük işler yaparken biz yan gelip yatmışız. Hiç kusura bakmasın bu konuda da tevazu gösteremem. Anavatana döndüğüm tarihten itibaren hep doğru yerde, doğru konuşan bir avuç vatanseverin yanında durdum. Elimden geldiğince hep gerçeği yansıttım. Konuşamadığım zamanlarda sustum ama karşı tarafa geçerek işbirlikçilik yapmadım. Yazdıklarım konuştuklarım ortadadır. Çerkes halkını ilgilendiren hayati olayların olduğu dönemlerde, var olduğunuzu gören, doğru bir cümle kurduğunuzu duyan oldu mu? Ayineniz mi bozuktu, işlerinizi niye göstermedi? Sadece doğru söyleyenleri susturmak için ortaya çıkan “dönüş ruhunuz” tatile mi çıkmıştı? Sovyet hikayelerini çevirmek, yayınlamak gibi şeyleri kahramanlık sayıyorsanız onun alıcısı ben değilim. Yine de, gerçekten yetenekli olduğunuz bu konuda çalışma yapmanız daha doğrudur. Hiç değilse mala davara zararı yoktur. Bugünlerde, Huade Adnan uydurma trafik suçuyla yeniden içeri tıkıldı. Çok ağır suçlulara bile yapılmayan muamelelere sık sık maruz kalmasının nedeni herkes biliyor ki, Çerkeslerin haklarını arama cesareti göstermesindendir. Adnan’ın yanında gözükmeye çekinenleri, korkanları asla kınamıyorum, saygı da duyuyorum. Ama “döküntü dönüşçüler” nerdeyse zil çalıp oynayacaklar. Duayenlerin de ilgi sahasına giren bir konu gibi görünmüyor henüz. Dönüşçü bir arkadaşıma göre, Maykop’ta ve Nalçik’te yataktan gecenin yarısında kaldıracağınız herhangi birisi benim tespitlerimi yaparmış. Çözüm odaklı tartışmıyormuşum. Çok memnun oldum, en azından doğru söylediğimizi teyit ediyor. Ama onun dediği gibi olmadı. İşte, duayen isimle bile tespitlerde anlaşamadık. Bana göre, en önemli sorunlarımızdan biri, tespitlerimizi hala yapamamış ve onların üzerinde anlaşamamış oluşumuzdur. Doğru tespitler zaten çözüm önerilerini de içinde barındırır. Ben doğrularımı anlatmaya ve tespitlerimi yapmaya devam edeceğim, “dönüş ruhu” da rahatsız olmasın canım, ruhlar aleminde gezmeye devam etsin. İmdat Kip, 17 Mayıs 2016, Nalçik |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
N’olacak Kaffed’in Hali… - 10/11/2016 |
Çıkarılacak ilk sonuç;; zorla el koyduğu DÇB’de, kendi memurları eliyle RF yörüngesinde tutabildiği, kendisine en yakın, geçinmesi en kolay Çerkes örgütü de Rusya ile iyi geçinmeyi becerememiştir. |
Bir Çetin Öner Geçti - 22/09/2016 |
Sen tatlı bir rüzgardın, özgür tayların yelelerinden estin, yoksulların sofralarından, mağdur halkların yanından estin. |
DÇB Gerçekleri -1 - 15/06/2016 |
Verdiğimiz bilgiler ve iddialarımız gayet açıktır. DÇB 2000 yılında devletleştirilmiş, Çerkes STK’sı olmaktan çıkarılmış ve RF’nin Çerkes dünyasını kontrol ve manipülasyonu ile görevli bir devlet kurumuna dönüştürülmüştür. |
İmdat Gibilerden Duayenlere-3 - 04/05/2016 |
Anavatan, valizi alarak gidip kendinizi kurtaracağınız bir yer değil, kendi varlığı da tehlikeye sokulmuş bir yerdir. Bana da zor geliyor söylemesi fakat gerçek bu. |
İmdat Gibilerden Duayenlere – 2 - 21/04/2016 |
Dönüşçülük gerçekte çoktan bitmiştir-yoktur. Var olması da gerekli değildir. Artık Çerkeslerin anavatanına dönmelerine karşı çıkan bir grup veya düşünce de yoktur. Şayet varsa da kaale alınacak çapta bir şey değildir. |
İmdat Gibilerden Duayenlere - 13/04/2016 |
Uzunyayla’lı bir çiftçi; topraklarının büyük bir çoğunluğu birkaç oligarkın eline geçmiş, topraksız ve işsiz binlerce gencin yaşadığı devasa Çerkes köylerine nasıl yerleşir, ne yapar? |
Müfteriden Erik Bey’e Mektup/2 - 28/03/2016 |
Sevgili Erik, satırlarıma burada son verirken şeytanla arkadaşlığını kes derim. İyi bir başlangıç olur. Komiteye de fazla takılma. Açık hava, bol balık ve havuç tavsiye ediyorum. |
Müfteriden Erik Beye Mektup/1 - 17/03/2016 |
Mizah kullanmak biraz zeka ve malzeme gerektirir. Sizde hangisi yok bilemiyorum. Bende malzeme çok sayenizde. Çoğunu kullanamıyorum bile. Zayi oluyor. |
Ergün, Erik Oldu - 10/03/2016 |
Diyasporanın sanki dönecekmiş gibi, buradaki yönetimlerin sanki istiyorlarmış gibi, Rusya’nın sanki müsaade ediyormuş gibi, örgütlenmelerimizin de sanki varlarmış gibi numaralarla geçirdikleri mutlu dönemin tadı kaçtı. |
Devamı |