• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi28
Bugün Toplam511
Toplam Ziyaret1062502
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Mustafa Saadet
mustafa.saadet@yahoo.com
KENEXAJIĞE WOREDXER (DİRİLEN ŞARKILAR)IN HİKAYELERİ
30/06/2015

Çerkesler elim bir olayın vuku bulması halinde, bu olayın unutulmaması için, olayın oluş şeklini ve olayın kahramanlarını içeren ağıtlar yakarlardı. Ayrıca enteresan bir olay olduğu zaman,  hicveden şarkılar düzenlerlerdi. Bunun dışında, aşka, sevgiye tercüman olan şarkılar da yakılırdı. Ancak ayıp karşılandıkları için çoğu şarkıyı düzenleyenden başkası tarafından bilinmediğinden kaybolup gitmişlerdir.

Dirilen Şarkılar (Kenexejığe Woredıxer) CD’sinde yer alan ve tarafımca tekrar gün yüzüne çıkarılan bu şarkı ve ağıtların bazılarının hikayelerinin de bilinmesi halinde çok daha anlamlı olacağı düşüncesiyle, kaynak teşkil eden olayları da kısaca yazmanın faydalı olacağını zannediyorum. Aslında bu olaylar başlı başına roman şeklinde yazılabilecek olaylardır.

 

MAHMUD’UN AĞITININ HİKAYESİ :

Olay 1917 yılında Bozüyük/Poyra (Hatukoayhable) köyünde geçmiştir.

Birinci dünya savaşı yılları. Ülke büyük bir sefalete sürüklenmiş, bütün gençler telef olmuş, çalışacak erkek nüfus kalmadığından ahali açlıkla mücadele ediyordu. Öyle ki, artık kadınlar çift sürmeye gidiyorlardı. Her tarafta yağma, talan, düzensizlik, başıboşluk almış başını gidiyordu.

Poyra köyüne yakın bir yerde olan ve Osmanlı’nın ilk başşehri Söğüt, o zamanlar Kütahya eyaletine bağlı idi. Hanedan her zaman Söğüt ilçesine ihtimam göstermekte ve bilhassa burada yaşayan ve Osmanlının ataları olan Karakeçili aşiretine devamlı yardım etmekte, bütün ihtiyaçları Kütahya eyaleti tarafından karşılanmakta idi. O devirde taşımacılık kervanlar ile sağlanmakta ve kervan yolu poyra Köyünün yakınından geçiyordu. (Çerkesler bu yola “Şıdığag”  Eşek Yolu derler ve köye yakın bir yerde iki kola ayrılır, Şaraphane Deresi denilen engebeli yerden geçerek, Söğüt’e giderdi. Bu yolun halen kalıntıları vardır.)

Çerkeslerin “Yınıj“ ailesinden olan Mahmud, zor durumda olan köylüleri için bu kervanların geçtiği ve soyguna en uygun yer olan Şaraphane deresinde kervanın yolunu keserek alabildiği malzemeyi muhtaç köylülerine dağıtıyordu. Mahmud, bilinmeyen bir Robin Houd idi. Ancak, bir keresinde kervanda Kütahya’dan kervanla birlikte Söğüt’e dönen kaymakam da bulunuyordu. Bu kervanın da soyulması üzerine kaymakam Mahmud hakkında “Vur” emri çıkattırıyor. O zamanki hukuki duruma göre, vur emri ile arananların yakalanması için uğraşılmaz ve görüldükleri yerde öldürülürdü.

Uzun zaman takip edilmesine rağmen izine rastlanmayan Mahmud’un aynı köyden hemşerisi olan Bılmah İlyas Söğüt’te jandarma eri olarak askerliğini yapmakta idi. Kolluk kuvvetleri İlyas’tan bilgi alarak Mahmud’u sisli bir havada saklandığı yerde kıstırarak, önce atını, sonra da kendisini vurdular. Hakkında vur emri bulunan ve öldürülen kişiler için cenaze töreni yapılmaz, asker de bu işle uğraşmadan, en yakındaki köy halkına emredilerek cesedin vurulduğu yerde gömülmesi sağlanırdı. Olayın geçtiği en yakın köy olan o zamanki adıyla Şaraphane olan köyden (Bu köyün şimdiki adı Zemzemiye olup bir alevi köyüdür.) kimse cesedi gömmek için gelmediğinden ağıtta bu olaya da yer verilmiştir.

Muhbirin, kervanlardan gasp edilenlerin, Mahmud’un kız kardeşi Yınıj Fatım’ın eşi Yeşı Hamid’in evinde saklandığını ve buradan dağıtıldığını söylemesi üzerine, Yınıj Fatım, eşi Yeşı Hamid ve Mahmud’un eşi “Nısejiy” Divan-ı Harbe verilirler. Divan-ı Harb ağır suçluların yargılandığı ve ekseriyetle ölüm cezalarının hükmedildiği bir mahkeme idi.

Divan-ı Harb, Bursa’ da olduğundan, tutuklananlar, çocukları akrabalarına verilerek Bursa’ya hapishaneye götürüldüler.

Mahkemede, Yeşı Hamid susma hakkını kullanarak savunma yapmadı. Çünkü o doğduğundan beri çilekeş bir hayat sürmüştü. Doğumunda annesi Hanko Elmas vefat etmiş, beşikte uyurken beşiğin bulunduğu çadır tutuşmuş, köyün yaşlılarından Hacı Hothaş ,cedug’unu (Kaftanını)tersçevirerek suya batırmış, çadıra girerek Yeşı Hamid’i

beşikle beraber dışarı fırlatarak kurtarmıştı. Babası, Hamid 9 yaşında iken suda boğulmuş ve yetimlik hayatı binbir zorlukla geçmiştir. Balkan Harbinde topuğundan yaralanarak esir edilmiş, esir kampından kaçarak 3 ayda yayan olarak evine gelmiştir. Ardından Çanakkale savaşına katılmış ve sol gözünü kaybetmiştir. Kısaca ölüm belki de Yeşı Hamid için bir bakıma kurtuluş olduğu için savunma yapmamıştır.

Ancak, eşi Yınıj Fatım, belki de hukuk tarihinde örnek olabilecek bir savunma yapmıştır.

Yınıj Fatım savunmasında özetle :

“…..Ben Mahmud’un kız kardeşiyim, Nısejiy de eşidir. İkimizi de asabilirsiniz. Ama Yeşı Hamid’i asamazsınız. Açın bakın topuğundaki mermi yarasına. Bu yara, Balkan harbinde bu ülke için çarpışan bir erin şeref alametidir. Görüyorsunuz, sol gözü yok. O gözün nerede olduğunu görmek isterseniz Çanakkale’de 19. Fırkanın savaştığı mevzilere gitmeniz gerekiyor. Eğer onu asacaksanız, vicdanınız el veriyor ve gücünüz yetiyorsa madalyaları ile asın ve madalyalar ile birlikte gömün. Böyle bir kimsenin çalıntı birkaç parçaya tenezzül edip etmeyeceğini de iyi düşünün. Ayrıca,  sizin bilmediğiniz bir konu daha var. Çerkesler damatlarına değer vermezler ve hanım tarafının büyükleri damadın evine gitmezler. Gaspedilen eşyalar Hamid’in evine getirilmemiştir . Fakir fukaraya doğrudan verilmiştir. ……”

Bu cesurca savunmanın etkisi midir bilinmez ama 3 sanık da beraat ederler.

İşte bu ağıt, hikayesini kısaca yazdığım olayı ölümsüzleştiren bir yapıttır.

Bu ağıt, yazılı olmadığı için düğünlerden sonra gençler tarafından koro halinde söylenerek, unutulmamaya çalışılıyordu. Ancak, rahmetli babaannem bu ağıtı duyduğu zaman ağlamaya başladığından, ona bu elim olayı hatırlatmamak için 60-70 yıl önce söylenmez oldu.

 

NAVJİY:

Evin büyük kızı gelin giderken, nısaşeler hareket etmeden önce gelin adayı küçük kardeşi Nawjiy’le vedalaşmak ve onun dans ettirilmesini ister. Fakat ablasının evden ayrılışına çok üzülen Nawjıy ortadan kaybolmuştur. Bütün aramalara rağmen bulunamaz. Aralarında çok yaş farkı olması dolayısıyla ablası tarafından büyütülen Nawjıy’in üzüntüsü, onu hem annesi hem de ablası olarak sevmesinden ileri gelmektedir. Bütün aramalara rağmen Nawjıy bulunamaz. Tabi gelin alayı da bekletilmez ve vedalaşma gerçekleşmez. Buna çok üzülen abla, bu woredı dizeler haline getirir, çalar ve söyler.

 

ÇEZBAN :

Hamtoko  Pşı (bey) çocuğudur ve kaşen’lerinden birisi de Çezban’dır. Çezban de bey kızı olup, Hamtoko ile evleneceğine emindir. Ancak, Hamtoko’nun bir kaşeni daha vardır. Adı Ğagulez’dir. Ğagulez güzel bir kız olmakla beraber Pşı bir aileye mensup  olmadığından, Çezban tarafından alaya alınmakta, “ Hamtoko, Ğagulez’ın sadece pseluğudur. Asla  Hamtoko onunla evlenmez“  diye sağda solda dedikodu yapmaktadır. Ancak, Hamtoko’nun gönlü Ğegulez’dedir ve bir zaman sonra Hamtoko Gağulez’i kaçırır ve evlenirler. Ğegulaz kinayeli bir şekilde yaşanan olayı şarkı ile ebedileştirir.

 

MOD’I YIĞIBZE :

Poyra Köyü, bir Hatukoay köyü olmakla beraber, 1 Kabartay, 2 Tatar, bir Besniy aile de Hatıkoaylar ile gelip köye yerleşmişti.

Besnıyeko Mod, babasını kaybetmiş annesiyle yaşayan bir delikanlıdır. Harp yıllarının getirdiği fakirlik nedeniyle çifti çubuğu olmayanlar, o zamanlarda “Ayıngacı” denilen guruplar, kaçak tütün ticareti yapmaktaydılar.

Osmanlı Devleti borçlarını ödeyemediğinden, Avrupalı alacaklılar tarafından kurulan Reji İdaresi, borçlarını mal olarak tahsil etmek için, Ege Bölgesinin, tütün, üzüm, pamuk gibi mahsullerini ucuz fiyata zorla toplamaktaydı. Bu malların serbestçe alım satımı da yasaklandığından, ürettiği malları ucuza vermek istemeyen üreticiler, ürünlerinin bir kısmını kaçak şekilde tüccara satabildiğinde daha fazla gelir elde ediyordu. Bu ürünlerden en revaçta olanı da sigara tiryakiliği nedeniyle tütün idi.

Tütün ticareti ile geçinmek için Poyralı delikanlılar da bir ekip kurarak ayıngacılığa başladılar. Bu iş zahmetli ve tehlikeli bir işti. Tütün ticareti yasak olduğu için, devriyelere yakalanmamak ve yerli halkın yağmalarından korunmak gerekiyordu. Bunun içinde at üstünde gece saatlerinde nakliyatın yapılması gerekiyordu. İzmir’in tütün yetiştirilen yerleri ile Eskişehir arasındaki uzaklık 550 kilometre civarında idi. Bu mesafeye gidip- gelmek, satıcılarla temas kurup anlaşarak tütünü satın almak ve sadece gece yolculuğu yapılabildiğinden, her bir sefer haftalarca sürüyordu.

Mod’un köyde Minever adında bir kaşeni vardı. Mod, Minever ile evlenmek niyeti taşıyan ciddi bir pseluğ idi.

Ekip bir seferden dönüp yüklerini boşaltıp dinlenmeye başladığında, Mod, annesinde bir üzüntülü durum sezdi ve sebebini sordu. Annesi önce bir şeyi olmadığını söylediyse de inanmadı üzüntüsünün sebebini sordu.

 Annesi , sonunda Minever’in “ Nısaşelerinin“ (gelin alayının) az önce köyden ayrıldıklarını söyledi. Bunu duyan Mod hemen evden çıkarak silah sesi ile arkadaşlarına duyuru yaptı (Ayıngacıların kendilerine mahsus silahla duyuru sistemleri vardı). Acele çağrı üzerine, hemen arkadaşları evine gelip olayı dinlediler. Aralarında ne yapacaklarını çok kısa sürede kararlaştırıp atları ile hemen köyden çıktılar.

Gelin alayı Uluçayır (Psışxo hable) köyüne gidecekti. Gelin alayının gideceği tek yol  Oklubalı (Hakurnahable) köyü yolundan geçiyordu. Nisaşelerin göremeyeceği yollardan hızla giderek Oklubalı’na 2 kilometre kala yola yakın bir tepede mevzilendiler. Nısaşelerin görülmesi üzerine uyarı ateşine başladılar. Nişaşeler ne olduğunu anlamadılar , çünkü ne yaralanan ne öldürülen kimse vardı. Bunun üzerine yollarına devam ettiler. Biraz daha tepeye yaklaştıklarında, bu sefer daha uyarıcı bir ateş altında kaldılar. Fakat, gene ölen ve yaralanan yoktu. Bunun üzerine, nısaşenin thametesi, “Bunlar bize bir şey söylemek istiyor, elçi gönderelim de isteklerini anlayalım diyerek tepeye elçi gönderdiler. Elçiler, yol kesenlerin niyetlerini sorduğunda, Çerkes adetleri gereğince götürdükleri gelinin Mod’un Kaşeni olduğunu söylemeden, “ Bizden izin almadan köyümüzden nasıl kız alırsınız? “ deyip dolaylı bir biçimde izin almaları gerektiğini bildirdiler. İzin vermeleri için de gelin alayının tekrar Poyra köyüne dönmesi gerektiğini,  (uzaklık 7-8 kilometre kadar) düğün alayına bir düğün yaptıktan sonra Köyün çıkışına kadar uğurlayıp hayırlı olsun dileklerini sunacaklarını ve ancak böyle yollarına devam edebileceklerini söylediler. Yol kesenlerle başa çıkamayacağını anlayan düğün alayı istekleri yerine getirip, gelinle birlikte Poyra’ya geri döner.

Kimseye söylememekle birlikte Mod, olayı “Şhako” (onur) meselesi yaptı. Bir müddet sonra çıktığı tütün seferinden köye bir daha dönmedi. Başına ne geldiğini ekip arkadaşları dahil kimse öğrenemedi. Kimi, hastalanıp öldü, kimi kendini vurdu, kimi İzmir’de kaldı dediler.

Mod, son sefere çıkmadan önce, komşu kızı Rafiye’yi çağırarak; deri ile sarılı bir küçük paket verdi ve bunu, “Minever “Tışase’ye” geldiğinde kimsenin olmadığı bir yerde ver “ diye sıkı sıkı tembih etti. (Tışase : Çerkes adetlerine göre, gelin olan kızın, gelin gittiği aileye alışması için bir yıla kadar baba evine ziyarete gitmemesidir. Bu törende gelin, baba evine,  kocasının akrabaları ve komşularından oluşan bir gurupla (Kocası hariç)  getirilir ve düğün yapılırdı.

Minever Tışase’ye geldiğinde Rafiye, Mod’un verdiği paketi teslim için Minever’in yanına hoş geldine  gider ve müsait bir ortamda durumu açıklayıp, paketi Minever’e verir. Paketi açtığında. Minever’in gözlerinden ince ince gözyaşları süzülmeye başlar. Bu mendil, Mod’a  “Evuj “ diye verdiği “Evlenme sözü emaresi” dir.

Kimse görmesin diye paketten çıkan mendille  gözyaşlarını silmek ister. Ama paketten birbirine halkalanmış , birbirinden ayrılmayan iki gümüş yüzük çıkar. Minever’in gözyaşları  sel olur gider. Ve Rafiye’ye “Bunları gördükçe benim  gönül yarem tazelenir, bu acıya dayanamam,  onun için ben bunları sana vereceğim ama hayatın boyunca kimseye göstermeyeceksin ve sende kalacaklar“ deyip mendille yüzükleri deri ile tekrar sarıp Rafiye’ye verir. Ve bir ricada bulunur. Ben falanca günü kocamın evine dönüyorum. Bir gün önce bana bir uğra diye de tembihler. Rafiye istek üzerine Minever’i uğurlamak için gittiğinde, baş başa kaldıklarında Minever, düzenlediği bu Ağıt-Wored karışımı besteyi gözyaşları arasında söyler.

Rafiye benim annem. Mendille yüzükler ne oldu bilmiyorum ama bu duygulu besteyi sık-sık söylerdi. Ben de bunu kaybolmamak üzere kaydetmeyi görev kabul ettim.

 

NECMEZE MEF :

Çerkes köylerinde ramazanda oruç tutmamak ayıplanırdı. Bunun için oruç tutmak istemeyenler, ramazanda başka yerlere çalışmaya giderek ayıplanmaktan kurtulurlardı. Köyde kalanlar da, haftada bir kasabada kurulan pazara alış-verişe gider ve bahane ile oruç tutmazlardı. Köyden bir genç alış-veriş için gittiği kasabada o günü oruç tutmamış ve bir kahvede kahve keyfi yaparken köyün bir gözü şaşı imamı (Yefendisi) tarafından görülür. İmam ses çıkarmaz. Fakat Ramazan bitip bayram namazı için köy halkı camide toplandığında, ramazan günü kahve içerken gördüğü delikanlının da cemaatın içinde olduğunu görünce, minberden olayı açıklar ve bu kişinin camiden çıkmaması halinde bayram namazını kıldırmayacağını, kıldırsa bile namazlarının kabul olmayacağını söyler. Bunun üzerine, ramazanda kahve içen genç camiyi terk eder. Fakat bu olaya çok üzülür ve bu olayı hicivli bir şekilde Wored haline getirir.

 

KUŞA WORED:

Bu Kuşe Wored, sözleri ve anlamları itibariyle çok güzel bir ninnidir. Genç anneler çocuklarını beşikte sallarlarken söylerlerse, çocukların kulaklarında Çerkesce kelimelerin yer edeceği ve aşinalık kazanacaklarını düşünüyorum. Kaynağı bilinmemekle beraber, kalabalık bir aile olmamız nedeniyle Ninemin iki beşiği birden sallarken bizi uyutmak için fısıldadığı bir ninnidir. Çok eskiden beri söylenen bir Kuşe Wored olduğu kanaatindeyim.

 

YENAH DAXER VERIBA :

Bu wored, Poyra’da yakılmamıştır. 1973 yılında İzmir/Ödemiş/Arıkbaşı köyüne düğüne gittiğimde, arada bir kenara çekilerek mızıkası ile bu şarkıyı çok hafif bir sesle  çalıp söyleyen, ismini hatırlayamadığım Orman Koruma Memurundan dinlemiştim. Bu hemşerimizin ismini ve başka şarkılarını bilenler varsa, kayıt edip bildirilerse çok memnun olacağım.

 

DEXENAĞ :

Bu ağıt değişik sözlerle çokça söylenmektedir. Buradaki sözleri, Nartların yazarı Hadağale Asker 1974 yılında Türkiye‘ye araştırmalar yapmak üzere geldiğinde, kendisinin Hatukoay olması nedeniyle bir Hatukoay köyünü görmek istediğini söylemesi üzerine Poyra Köyüne getirildi ve teyp ile kayıtlar yaptı. Ben de tesadüfen köydeydim. Köyün yaşlıları ve thamateleri köy kahvesinde toplandı ve uzun süreli bir sohbet toplantısı yapıldı.  Kahvenin büyük ve yaşlıların oturduğu odada yapılmasından dolayı gençler o odaya girmiyorlardı ve bitişikteki küçük bir odadan sohbeti dinledik. Hadağale, bildikleri Wored ve Ağıtları söylemelerini rica ettiğinde, bir yaşlı Hatukoay bu ağıtı aynı sözlerle söylemiş ve kaydedilmişti.

Yıllar sonra 1991 yılında Hadağale, kızı Asiyet ile birlikte İstanbul’a gelmişti. Kendilerini eve davet ederek bütün gece sohbet ettik. Kendisine Poyra köyü ziyaretinden edindiği bilgileri sorduğumda; Hatukoay ağzının konuşulduğu en güzel toplantıydı diye söze başlayıp, şu ilaveleri de yaptı: “O kadar çok yaşlı ve ihtiyar insanlar toplanmıştı ki, konuşmalarının bitmemesi için, toplantıyı saatlerce devam ettirdim ve ayıp olmasın diye tuvalete dahi gitmedim ama Kafkasya’ya döndüğümde ameliyat olmak zorunda kaldım.”

 

TIDE XEĞEG YETON TE :

Marş formunda olup,  bestelemeye çalıştığım bir yapıtdır. Hikayesi yoktur.

 

YEŞI KUNAÇHİY

(Mustafa saadet)



2347 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

KÜLTÜR DEĞERLERİMİZE SAHİP ÇIKALIM - 23/03/2024
Radyu Sputnik'de Bulgaristan’ın Dobruca bölgesinin müziği olarak tanıtılan ve Galina Dubreşiska tarafından icra edilen müzik, Bulgaristan Müziği değil, asırlardır Çerkesler tarafından Kafkasya'da söylenen bir ağıt idi.
DİJİTAL PARANIN / PARALARIN GELECEĞİ - 30/01/2024
kağıt para sistemindeki olumsuzluk gibi sebepler de, yeni para sistemi arayışlarını artırmış ve 2011 yılında Japon asıllı Avusturalya vatandaşı S. Nakamoto tarafından geliştirilen dijital para dünya gündeminde yerini almıştır.
SON GELİŞMELERE AMATÖR YORUMU - 20/10/2023
Şimdiki durumda Türkiye devletini tehdit edecek güçte bir komşusunun olmadığı kanaatindeyim. Olsa olsa bu tehdit, güçlü deniz kuvvetlerine sahip olan ve gemilerini Doğu Akdeniz'e konuşlandıran ABD ve GB olabilir.
UKRAYNA VE ÇERKES SOYKIRIMI - 04/06/2023
Gürcüler, Ermeniler, Azeriler, Rusya ile anlaşma yolunu seçtikleri için soykırım yaşamadılar, nüfuslarını korudular ve şimdi de bağımsız ülkeleri var.
GÖNEN-MANYAS ÇERKES SÜRGÜNÜ - 09/05/2023
Temennimiz, yas günü ilan edilen ve her yıl 21 Mayıs’ta anma programları yapılan 1864 soykırımına benzer şekilde, 2 Mayıs 1923’de yas günü ilan edilerek yıldönümlerinde Gönen-Manyas Çerkes Sürgünü olarak anılsın ve mağdurların hatıraları yad edilsin.
14 MAYIS 2023 SEÇİMLERİ, ÇDP VE ÇERKESLER… - 15/04/2023
ÇDP yönetiminin toplumumuzun siyasallaşmasına katkı sağlayacak ve partiyi ileriye götürecek her türlü oluşuma kapısını açık tuttuğunu da belirtelim.
BİR MUSİBET BİN HASİHATTAN EVLADIR - 10/02/2023
STK’larımız büyük bir gayretle topladıkları yardım malzemelerini ihtiyaç sahiplerine ulaştırmakta güçlükle karşılaşmışlardır. Şahsi telefonlarla bilgilendirmeler de kısıtlı kalmıştır.
Temsil Kabiliyetini Yitirmiş, İşlevi Kalmamış İki Sivil Toplum Kuruluşumuz: D.Ç.B. ve KAFFED - 26/10/2022
Geçen 10 sene içinde iletişim, internet ve bilgisayar teknolojisinde yaşanan gelişmeler, artık bir ülkenin izin ve icazet vermesine gerek kalmayacak şekilde yeni imkanlar sunmaktadır.
ATA SÖZLERİNİN YORUMU - 26/01/2022
Atasözünün şimdiki tahrif edilmiş şekliyle söylenmesi mümkün değildir. Çünkü Çerkes’lerin müstakil devleti olmadığı için, sarayları, kralları, hatta iki katlı binaları bile yoktu.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi