• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam48
Toplam Ziyaret1053744
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.185534.3225
Euro37.021537.1698
Semerkew
Erol Karayel
erolkarayel26@gmail.com
Nalçık Cezaevi’nde Yalnız Bir Adam…
26/12/2014

2012 yılında Kafkasevi’nde bir haber yayınlamıştık, “Ticari hayatını Kabardey-Balkar Cumhuriyeti'nde sürdüren işadamı Nazmi Sabancıoğlu Bum-Bank’ı yaklaşık 165 milyon ruble dolandırdığı iddiasıyla gözaltına alındı”  diye. O günlerde sitemizin en çok okunan haberlerinden biri olmuştu bu haber.

O haberi yayınlamamızın üzerinden iki yılı aşkın bir süre geçti ve o tarihten buyana tutuklu bulunan ve mahkemeleri devam eden Sabancıoğlu hakkında ne Türkiye medyasında, ne Kafkasyalılara ait haber ortamlarında tek bir satır haber bile yayınlanmadı; ta ki geçtiğimiz günlerde Murat Özden yazdığı bir makaleyle gündeme getirinceye kadar.
 Bir zamanlar Kabardey-Balkar’a dönenler içinde isminden en çok bahsedilen, çevresi en kalabalık olan, Çerkeslerin(!) uluslararası örgütü olan DÇB’ye en önemli desteği veren Sabancıoğlu o kalabalıklar içinde meğer ne kadar yalnızmış. Kara gün dostu yokmuş, hepsi iyi gün dostuymuş çevresindekilerin.

Peki, Murat’ın yazısına tepkiler ne oldu dersiniz?

“Yahu siz de dönüşü kötülemek için fırsat kolluyorsunuz!” kıvamında dam başında saksağan türünde epey yorum geldi.

Yeri gelmişken belirtelim, bir kesim var camiamızda, bu arkadaşlar özel bir programla formatlanmış gibi her ağzını açanı, her eleştiri getireni dönüş karşıtlığı ve anavatan düşmanlığı ile damgalıyor ve sadece olumsuzluk üretiyorlar. Halbuki eleştiri, gelişim ve düzelmenin olmazsa olmaz şartıdır.

Özden de zaten bu niyet okuyucuların ortaya çıkacağını tahmin etmiş olmalı ki daha söze başlamadan peşinen cevaplandırmıştı kendilerini: Bu iki örneği sizlerle paylaşırken, ne dönüşe, ne de anavatana toz kondurmak gibi bir amacım yoktur.”

Daha ne desin?

Bu kadar ön yargı, bu kadar bağnazlık…

Anlaşılır gibi değil doğrusu.

Her neyse…

Aslında  -malûm sebeplerle- Nazmi Sabancıoğlu lehinde en son kalem oynatacak kişilerden biri ben olmama rağmen, bir zamanlar sofrası zenginken çevresinde pervane olan sahte dostları tarafından oluşturulan bu aptalca sükûtu kırmak için konuyu Özden’in bıraktığı yerden alarak devam ettirmek istiyorum.  

***

Nazmi Sabancıoğlu’yla hiç yolumuz kesişmedi.

Ama kardeşleri Naim ve Nafiz ile 35 yıl evveline dayanan bir tanışıklığımız var.

Yüz yüze gelmesek de, hakkında dinlediğim pek çok hikayeden Nazmi Sabancıoğlu’nu bayağı tanıyorum diyebilirim. Sabancıoğlu’nun Kafkasya’da bulunduğu sürede sistemle ve sistemin adamları ile kurduğu ilişkilerine dair benim de ciddi eleştirilerim var aslında. Ancak bunlar bugün için bahs-i diğer babında kalıyor ve dolayısıyla bugünün mevzuu değil.

Ben bu yazımda, ne kardeşleriyle olan tanışıklığımızın, ne de bu olumlu/olumsuz anlatımların etkisinde kalmadan, herkesin her zaman adaletten yana olması gerektiği düşüncesinden hareketle doğrudan Sabancıoğlu’nun başına gelen vak’a üzerinde durmak ve kamuoyunun dikkatini bu konu üzerine çekmek istiyorum.

***

Hukukçu değilim…

Ama Sabancıoğlu hakkında düzenlenen ve 300 sayfayı aşan iddianame ve bilirkişi raporlarının tamamını okudum. Sunulan delilleri kendi vicdanım ve akl-ı selimimle değerlendirip dosya hakkında bir kanaat sahibi olmaya çalıştım.

Edindiğim intiba şudur ki, hırslı bir işadamı olan Nazmi Sabancıoğlu, anavatana döndüğünde kurulu sistem içinde tek başına yol almasının mümkün olmadığını en başta görmüş, bütün alanlarda sistemle tamamen barışık bir pozisyon almış, dostlarını buna göre seçmiş ve yerel partnerlerle ortaklıklar tesis ederek kendince toprağa sağlam basmak için elinden gelen bütün tedbirleri almıştır. Ancak Uzunyayla’da aldığı kültürel kodların gözlerini perdelemesi sonucu, anavatanda Sovyetler döneminde ortaya çıkan “materyalist insan tipi” ve yaşadığı ülkenin “bir hukuk devleti olmadığı” gerçeğini ıskalayınca, bugün içine düşürüldüğü sıkıntılı durumlarla karşı karşıya kalmıştır.

***

Evet, Sabancıoğlu Uzunyayla doğumlu bir Adige.

T.C. vatandaşı.

Kabardey Balkar’a 1991 yılında yerleşmiş ve yanında götürdüğü sermaye ile ticaretle uğraşmaya başlamış.

Zamanla işlerini geliştirmiş ve Bum-Bank'ın da % 17,92 hissesine sahip olmuş.

Belayı da bundan sonra sarmış başına.

Önceki yıllarda DÇB’nin başkanlığını yapmış olan Kanşobi Ajahov da Bum-Bank’ın hissedarlarından biri. Bankanın kurucularından ve yönetim kurulu başkanı.

Ancak Kanşobi Ajahov şeytanın iğfal etmesi sonucu sonraları diğer hissedar yakınları ile birlikte bankanın tamamını ele geçirme hırsına kapılır. Aralık 2010’da Sabancıoğlu’na hisselerini kendisine satmasını teklif eder. Sabancıoğlu teklifi reddetmez, düşünüp cevap vereceğini söyler.

Sonra Bankanın Denetim Kurulu Başkanı Taov Pşikan ile hisselerinin değerini görüşür ve yapılan hesaplamanın ardından 160 milyon Ruble olduğuna karar verirler. Hissesinin değerini belirlerken her şeyi (Bankanın varlığı, sermayesi, ofisler vs.) gözönünde bulundurmuşlardır.

Sabancıoğlu 11 Ocak 2011 tarihinde Ajahov’a hisselerini 160 milyon rubleye satmaya hazır olduğunu bildirir.

Ajahov ise bu fiyatı fazla bulup hisselerin değerinin en iyi ihtimalle 86 milyon ruble olduğunu iddia eder.

Sabancıoğlu da 86 milyonu çok düşük bularak, “bu durumda gerçek fiyatına göre başka bir alıcı bulacağını” söyler.

Bilahare, hisselerini, bankanın kurucularından olan ve % 10 hissesi bulunan Artur Kojakov’a satmayı teklif eder. Artur Kojakov da bu fiyattan satın almayı kabul eder. 

Birlikte Ajahov’un yanına giderler. Sabancıoğlu Ajahov’a, Kojakov’un kendisinin bankaya olan kredi borcunu ödemesi şartıyla, talep ettiği 160 milyon ruble karşılığında hisselerini satın almayı kabul ettiğini bildirir. Ancak Ajahov, Sabancıoğlu’nun hisselerini Kojakov'a satmasına kesin bir şekilde karşı çıkar. Ajahov, Artur Kojakov’un gıyabında bu satışa neden karşı çıktığını da Sabancıoğlu’na şöyle izah eder: “Eğer hisselerini Kojakov Artur'a satarsan, Kojakov’un hissesi toplam % 27,92 olur ve bankadaki pozisyonu güçlenerek bankanın politikalarına daha fazla etki edebilir hale gelir. Doğrusu bu da benim işime gelmez.”

Ajahov ayrıca, bankanın tamamen kendisine ve akrabalanna ait olmasını dilediğini, bankanın tüm faaliyetlerine kendisinin yön vermek istediğini de söyler. Zaten oğlu, damadı yeğeni, hanımı ve yakın çevresi bankada kurucu, hisse sahibi ve yönetici konumundadır, ki Ajahov-Sabancı çatışmasının özünü oluşturan mesele de budur zaten.

Ajahov, Sabancıoğlu’na kendi şartlarını kabul ettirmeye çalışır ve bu yüzden de satış gerçekleşmez.

***

Ajahov bir gün Sabancıoğlu’nu telefonla arayarak, Kabardey Balkar Ulusal Bankası'nın, Bum-Bank'ın faaliyetlerini incelediğini, bankanın bazı şirketlere krediler kullandırdığını, bu kredilerin riski için yedek rezerv oluşturulması gerektiğini tespit ettiğini söyler.

Ajahov’un bahsettiği şirketler arasında Voshot-A ve Karpak-N şirketleri de vardır ki, Sabancıoğlu Voshot-A’nın garantörü, Karpak-N şirketinin de kurucusudur.

Ajahov yaptığı sinsi planı yürürlüğe koymuştur.

Sabancıoğlu’nu bu şirketler üzerinden köşeye sıkıştıracak ve makası yavaş yavaş daraltarak elinde ne var ne yoksa alacaktır.

Aslında bu firmalar için bankanın elinde ipotekler bulunmaktadır ve bunların değeri kredilerin reel karşılıklarının üzerindedir. Bu nedenle bu şirketler üzerine ayrıca rezerv oluşturulmamasından dolayı banka aleyhine herhangi bir risk doğmamaktadır ancak Ajahov, ismi geçen şirketlerin kredilerini vaktinden önce ödemelerine dair karar verdiğini, bunun yerine gerçek kişiler lehine kredi hesabı açacağını, yani kendisine yeniden kredi vereceğini söyleyerek büründüğü kuzu postuyla sürüye yaklaşmaya başlar.

İyi de bir gerekçe üretmiştir: Tüzel kişiler krediye % 17,5 faiz ödüyorlar, gerçek kişiler adına açılacak yeni kredi hesabı ile kredi faizi % 13’e inecektir. Yani Sabancıoğlu’nu % 4,5’luk bir faiz yükünden kurtarmayı taahhüt etmektedir.

Sabancıoğlu, Ajahov’a telefonda kısa zamanlı bir seyahatte olduğu için şimdi bu konuyla ilgilenemeyeceğimi söyler.

Ancak Ajahov kredi açma hususunda ısrar eder ve bu işin kanunlara tamamen uygun olduğunu, banka yararına yapıldığını, kendisinin yokluğunda da gerçekleşebileceğini ve bunun için sadece elemanlarını onun yanına gönderip, onların adına yeniden kredi açılmasının yeterli olacağını söyler.

Ancak bu aşamada Sabancıoğlu’nun aklına takılan bir husus vardır: Bir süre önce toprak satın almak için Bum-Bank'dan 12.000.000 rublelik kredi almak istemiş, fakat iyi bir kredi geçmişi ve bankada payı olmasına rağmen bu isteği nedensiz bir şekilde reddedilmiştir. Bu durumu göz önüne alarak telefonda Ajahov’a şöyle bir soru yöneltir Sabancıoğlu: “Yeteri kadar mal teminatına (güvencesi) sahip olmayan gerçek şahıslar, bahsini ettiğin yüksek miktarda kredileri nasıl alabilir? Oysa bana kredi verilmedi mesela...”

Bunun üzerine Ajahov kredi işlemlerini bizzat halledeceği ve bu kredilerin 500.000 ve 1.000.000 rublelik ufak miktarda olacağı açıklamasında bulunur.

Sabancıoğlu ikna olur ve Ajahov’un planlaması doğrultusunda elemanlarını kredi almak üzere Bum-Bank’a gönderir.

Bu şekilde Ajahov, gayrimeşru olarak Sabancıoğlu’nun elemanlarına bireysel kredi açar. 22.07.2011 tarihinde Stas Zoya Nizar ve 25.07.2011 tarihinde de Monastıriova Irina Leonıdovna, Çeçenov Murat Zalimhanoviç, Hanov Zalim Magomedoviç, Jukova Haujan Sufovna adına olmak üzere toplam tutarı 114 milyon 314 bin rublelik kredi çıkartır.

Ancak verilen krediler Sabancıoğlu’na söylendiği küçük miktarlarda değil, 16 milyon 816 bin ile 20 milyon ruble arasındadır.  Ve bu krediler ismi geçen şahıslara sanki 1 aylığına verilmiş gibi gösterilir.

Ajahov ayrıca gayrimeşru bir şekilde, Nazmi Sabancıoğlu’nun sahibi olduğu "Vilis" isimli şirkete de 50 milyon rublelik bir kredi açar. Ancak bu tutar şirketin hesabına geçmediği gibi, şirketin temsilcilerine de verilmez. Ama bankada "Vilis" şirketine kredi verilmiş gibi evrak tanzim edilir.

Böylece Ajahov 164 milyon 594 bin rublelik yeniden kredi düzenlemesine dair işlemler yapar.

Ayrıca Ajahov sahte bir evrak düzenleyerek, yukarıda ismi geçen gerçek şahıslara verilmiş olan kredi parasından Sabancıoğlu’nun özel hesabına 114 milyon 316 bin rublelik para aktarır. Ajahov bu paranın dolaşımı normal bir şekilde olmuş ve sonra Sabancıoğlu’nun hesabından çekilmiş gibi gösterir. Aslında o para o hesaba hiç yatırılmadan "Karpak-N’' ve "Voshod-A" şirketlerinin kredileri kapatılmıştır.

Sabancıoğlu bu işlemler yapılırken İtalya’dadır ve işlemlerin tamamı gıyabında, Ajahov’un koordinasyonunda gerçekleşir. Sabancıoğlu bu işlemler esnasında başka bir ülkede bulunduğunu ispat eden bilet ve pasaportundaki mühürlerin fotokopilerini mahkemeye ibraz eder.

Sabancıoğlu yurt dışından döndüğünde, Ajahov’un talebi üzerine, 20 yıllık dostluklarının verdiği güvenle, kredi çekmiş gösterilen ama aslında o parayı almayan gerçek şahısların kefiliymiş gibi gösteren evrakları ve hesabındaki para hareketini onaylayan evrakları imzalar.

Ajahov Sabancıoğlu’dan ayrıca, Stas, Monastıriova, Çeçenov, Hanov ve Jukova için teminat koymasını talep eder. Çünkü onlara güya 114.314.000 rublelik kredi verilmiştir. Sanal paraya, reel teminat istemektedir. Sabancıoğlu bunu reddeder ve kendisine daha önce vaad edildiği gibi "Karpak-N" için 3 senelik kredi hesabı açıldıktan hemen sonra böyle bir teminatı verebileceğini söyler.

Sabancıoğlu bu arada, kendisi Kabardey-Balkar’da yokken, ismi geçen gerçek şahısların üzerine yeniden kredi verildikten sonra, Bum-Bank’ın yönetiminin Mal Müdürlüğüne başvurarak "Karpak-N"nin mallarının kredi alan gerçek şahısların üzerine devredilmesini talep ettiğini öğrenir.

Mal Müdürlüğü, Bum-Bank’a, "Karpak-N"ın mallarının devredilmesi için şirket müdürünün veya vekaletnamesi olan ve böyle evrakları imzalamaya yetkili olan bir hukukçunun hazır bulunması gerektiğini söyler.

Bunun üzerine Sabancıoğlu’nun hukuk müşaviri bu konu ile ilgili kendisine telefon eder ve Mal Müdürlüğü’nde evrakları imzalaması gerekip gerekmediğini sorar.

Sabancıoğlu elemanlarına çıkarılan kredi tutarlarını işte bu esnada öğrenir ve çok şaşırır. Ajahov tarafından verilen kredi tutarlarının kabul edilemez olduğunu ve bunun için kendisi olmadan hiçbir şey imzalamamasını, gelince de kendisinin her şeyi halledeceğini söyler.

Ayni şekilde Ajahov tarafından Sabancıoğlu’nun başka elemanlarına da kredi çıkarılmıştır: Akburak Tayar, Çeçenov Marat, Nartokov Haşan, Stas Zoya, Hanov Zalim, Animokov Murat, Mejidov Zamir.

Adı geçen elemanlara, gayrimeşru şekilde kredi çıkarma olayı, Ajahov’un Sabancıoğlu’nun mallarını ve banka hisselerini ele geçirmek için planladığı sinsi bir girişimdir.

Bum-Bank’ın temsilcileri, Sabancıoğlu’nun elemanlarının parayı aldıklarını gösteren, ama aslında Ajahov tarafından verilmeyen paralar için bir de vezne dekontları ibraz eder mahkemeye. Bu dekontlarda Akburak Tayar, Çeçenov Marat, Nartokov Haşan, Stas Zoya, Hanov Zalim, Anlmokov Murat ve Mejidov Zamir'in imzaları yer alıyor ama aslında o imzaların hiçbiri onlara ait değil. Yani imzalar sahtedir.

***

2011 yılı Ekim ayı sonunda öğle saatlerinde, Akburak Tayyar’ın işyerine Bum-Bank’ın yönetim kurulu başkan yardımcısı Dikinov Muhammed gelir. Monastırlova İrina da bunun şahidi. Dikinov, Akburak Tayyar’dan, 20 milyon rublelik krediyi aldığına ilişkin dekontu, kredi evraklarının tanzim edildiği ve kredinin ödendiği tarihte imzalatılmasının unutulduğu gerekçesiyle geçmiş tarihli olarak imzalamasını ister.

Tayyar ise Dikinov'a, kendisine ve diğer şahıslara verilmiş gibi gösterilen ama aslında verilmeyen bu kredilerin, Sabancıoğlu ve Ajahov arasındaki problemler nedeniyle dava konusu olabileceğini söyler.

Dikinov ise bu ihtimalin çok uzak olduğunu ifade eder. Tayyar, eğer bu krediler dava konusu olursa, krediyi almadığına ilişkin elindeki tek ispat aracının dekontlar olacağını, bu nedenle o dekontu imzalayamayacağını Dikinov’a söyler.

Dikinov, Stas Soya’nın da böyle bir dekonta imza atıp atmayacağını Akburak Tayyar sorması üzerine, onun da imzalamayacağını söyler.

***

Sabancıoğlu, 2011 yılı Eylül ayı başlarında Taov Pşikan ile birlikte Ajahov ve Kabardey Balkar Ulusal Bankası’nın yöneticisi Thamokov Anatoli ile görüşür. Thamokov, Ajahov'un kanunsuz davranışlarından haberdar değildir. Sabancıoğlu’nu, değerli metaller ile ilgili operasyonlar için lisans aldıkları gerekçesiyle kutlar. Thamokov ayrıca, “Ajahov, lisans almasına rağmen, Bum-Bank'ın ödediği rezerv değerinden memnun kalmadığı için Kabardey-Balkar Ulusal Bankasını mahkemeye verecek” der.

Allah, Allah; diğer bankaların rezerv fonlarıyla karşılaştırıldığı zaman bu 16 milyon rublelik rezerv değeri, verilen kredilerin toplamı olan 1 milyar 400 milyon rubleye kıyasla çok düşüktür. Sabancıoğlu’nun beyninde şimşek çakar: Thamokov’un söylediklerinden çıkan mana şuydu ki, Ajahov aslında rezerv artışı için hiçbir şey yapmıyordu ve ondan rezerv artışı yapmasını isteyen de yoktu. Ajahov “rezerv artışı isteniyor” yalanını Sabancıoğlu’nun varlıklarını ele geçirmek için uydurmuş ve kendisini yanlış yönlendirerek onu çıkamıyacağı bir bir batağa sokmuştu.

Şimdi de bataklığa çektiği avını bir piton gibi sarmış, sıktıkça sıkıyor, canını almaya çalışıyor.

Bum-Bank’da dönen olayların özeti işte budur.

***

Nazmi Sabancıoğlu herhangi bir hüküm giymeksizin iki yılı aşkın bir süredir Nalçik Cezaevi’nde yatıyor.

Eskiden çevresinde dönen ve dost görünen simaların hiç birisi şimdi ortalıkta yok.

Tek desteği Türkiye’de yaşayan kardeşleri. Onlar canlarını dişlerine takmış hukuki bir mücadele veriyor ve varlarını yoklarını da bu uğurda harcıyorlar. Maldan mülkten vaz geçmiş bir can kurtarma derdindeler.

Onları ancak damdan düşenler anlar.

Sabancıoğlu T.C. vatandaşı.

T.C. Devleti vatandaşına sahip çıkmalı, onu yalnız bırakmayarak, mahkeme sürecini takip ederek yok yere mağdur edilmesine fırsat vermemelidir.

Kurumlarımız ise…

Neyse, kurumlarımıza bir şey demeyelim. Onların böyle bir kapasitesi olmadığı çeşitli kereler sınandı.

Allah Sabancıoğlu ailesinin yardımcısı olsun, adalet tez zamanda tecelli etsin.



4973 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

“DİPLOMASİNİN” DEĞİL, “KAMUOYU BASKISININ” ZAFERİ veya “SELDEN KÜTÜK KAPMAK”… - 28/04/2024
“DİPLOMASİNİN” DEĞİL, “KAMUOYU BASKISININ” ZAFERİ veya “SELDEN KÜTÜK KAPMAK”…
SEÇİM SONUÇLARI NE ANLATIYOR? - 03/04/2024
Gözden kaçırılmaması gereken husus, partilerin seçmenlerini kemikleştirmek ve dinamik tutmak için toplumu özellikle kutuplaştırdıkları, siyasi bir öfke ve nefreti bile isteye arttırdıklarıdır.
VERECEĞİMİZ OYUN HALKIMIZA BİR YARARI OLSUN! - 26/03/2024
Partimiz insanlarımızın mevcut siyaseten parçalanmışlığını dikkate alarak bu bataklığa girmeyecek; dikey değil yatay siyaset yapacaktır.
SEÇİMLER BİZİM İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR? - 14/02/2024
Sivil toplumumuzun yanında, iyi çalışan bir siyasal toplumumuzun da olması gerektiğini herkesin anlaması ve bu süreçlere samimiyetle destek vermesi gerekir.
ADALET DUYGUSU KÖRELMİŞ BİR UKRAYNALI VEKİL - 02/10/2022
Goncherenko ile iş tutacak dostlara hatırlatmak isterim: Kendi adalet duygunuzdan taviz vermeden, adalet duygusu körelmiş biriyle işbirliği yapamazsınız.
POLİTİK BİLİNÇ - 29/01/2022
Sorunu olan toplum kesimlerinin, örgütlenerek sorunlarını siyasi platforma taşıyıp, devlet yönetimini bu sorunları çözme yönünde etkileyecek güç oluşturmaları demokratik bir haktır. ÇDP işte bu hakkı kullanmak istiyor.
AZINLIK TOPLULUKLAR İÇİN ‘SİYASAL KÜLTÜR’ NİÇİN ÖNEMLİDİR? - 30/08/2021
“Varlık mücadelesini devletin meselesi haline getirecek olan siyasal toplumun embriyosunu içinde barındırıyor olmasından dolayı “siyasal kültür” oluşturmak çok ama çok önemlidir”
PUTİN’İN YENİ ANAYASASI “RUSLAR EFENDİ, DİĞERLERİ KÖLE” DİYOR - 26/04/2020
Putin son derece sinsi bir politika uyguluyor. Gerçek amacını gizliyor ve günü geldiğinde hızla icra ediyor.
ETNİSİTE, SİYASET, ÇDP, V.S. - 19/07/2019
ÇDP’ye “etnik parti olmaz” argümanıyla karşı çıkanların “etnik derneklerde” icra-i faaliyette bulunuyor olması da tam bir kara mizah örneğidir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi