Balkar Selçuk
selcuk@ozgurcerkes.com
Makineler ve İnsanlar Arasındaki Savaş!
27/12/2013
Yok, bu yazı öyle Matrix tarzı konuları ele alan futurist bir yazı falan değil. Malum konu Fethullah Gülen ve mezhebi üzerine yazılmış bir yazıdır. Aslında Gülen mezhebinin insanlarını, uzun süredir aramızda yaşayan, bizim gibi görünen, bizim gibi yaşayan ancak düşünme ve kritik yapma yetileri tamamen yok edilmiş makinelere benzetmek hatalı bir benzetme olmaz. 2011’de bu köşede yazmaya başladığım erken dönemlerdeki yazılarıma tekrar baktım, elime kalemi alır almaz hemen iki yazı yazmış ve Türkiye Çerkesleri’nin Gülen cemaatiyle olan ilişkisi üzerinde durmuştum.[1] Bu yazılar “bizim kuşağın” sorunlarına ve yaşadıklarına dairdi. O zaman henüz AKP ile Gülen mezhebinin iç içe olduğu dönemlerdi ve tarafların birbirlerini alabildiğine sevgi ve hürmetle andığı zamanlardı. Ne var ki Türkiye’de yaşayan bir Çerkes olarak Açılım ve Demokrasi Sürecinde Başbakan ve AKP politikaları sayesinde “ŞAP” gibi dışarıda bırakılan bir kültürün insanı olarak hem AKP’ye, hem de Gülen mezhebine söyleyecek sözlerim vardı. Neyse… İlk iki yazıdan sonra o zaman (ve şimdide) AKP Ankara İl yönetiminde olan bir Uzunyaylalı Çerkes beni uyarmış ve hem AKP yönetiminden, hem de Gülen cemaatine (mezhebine) sempati duyan birisi olarak yazdıklarımı onaylamadığını söylemişti. Ben de kendisine Gülen cemaatinin ya da AKP’nin değil, Çerkes Halkının ihtiyaç ve taleplerinin benim için öncelikli olduğunu söylemiştim. Şimdi yaşanan bu ayrışma sürecinde kendisi hangi tarafta kaldı merak ediyorum doğrusu. AKP’ye destek vermeye ve içinde kalmaya devam mı edecek; yoksa Gülen mezhebinin faydasına zaman ayarlı bir şekilde istifa mı edecek? Gülen cemaati, neredeyse tamamı makinelerden oluşan operasyonel ekibiyle birlikte Mavi Marmara olayından buyana yan çizmektedir. Öyle anlaşılıyor ki 30-40 yıl süren “insanlar içinde insanmış gibi yaşama” dönemi bitti ve makineler yeterli sayıya ve imkâna ulaştıktan sonra artık biz insanların iktidarını devralmak için adım adım hamlelerini yapmaya seçimle ülkenin başına gelen Hükümete saldırmaya karar vermişlerdir. Ne gariptirki Matrix filmindeki seçilmiş adam “Neo” gibi bu savaşta da makinelerle insanlar arasındaki bu ölüm kalım savaşının sonucunu belirleyecek olan sadece bir kişidir ve o da Recep Tayyip Erdoğan’dır. Şimdi görüyoruz ki makineler çok erken dönemde bu kişinin etrafını sarmış ve onlarca “Ajan Simit”i kendisine tebelleş etmişlerdir. Bu makinelerden oluşan mezhep aslında insan eliyle yaratılan yapay zekanın zamanla kendi mantık örgüsünü ortaya çıkararak süreç içinde insana ihtiyaç duymadan kendi kendisini tamamlaması ve en sonunda tüm insanlığı emri altına alması gibi kötücül bilim kurgu filmlerine çok fazla benziyor. Bugüne kadar tüm hükümetlerle iyi geçinen Gülen mezhebinin artık AKP hükümetine ihtiyacı kalmadığına karar verdiğini ve İnsanların bu hakimiyetini yıkmak için bir dizi ittifak geliştirdiğini görüyoruz. Tek bir şairi, tek bir ressamı ya da tek bir müzisyeni ya da tek bir filozofu-felsefecisi olmayan bu makine ordusu sadece makinelerin dünyaya hakim olması için gereken meslek dallarına ilgi göstermekte ve sadece bu alanlara yoğunlaşmaktadırlar. Makinelerin genel stratejilerinden birisi yeterince çoğalıp güçlenmedikleri sürece her yerde insanlar gibi görünmeleriydi aslında. Neyse ki Mavi Marmara olayıyla biz bu makineler ordusunun özgüveni tam bir şekilde hamleler yapmaya başladığını gördük. Ancak bu makineler ordusunun biz insanlar gibi duygusal zaafları yok ya da taktik stratejik hata yapmıyor gibiler. Ruhları ve duyguları olmadığından tüm işlemleri asgari mantıksal bir çerçevede yürütürler ve sadece makineler iktidarının faydasına olacak hamleleri yaparlar. Mesela, içimizden birçokları hala onların bizler gibi insanlar hatta saf Müslümanlar olduğuna (aslında kitle büyük oranda öyle) inandıklarından, nasıl olup da Mavi Marmara olayında İsrail’den yana tavır aldıklarına, nasıl olup da MOSSAD ile ya da CIA ile hiç yüksünmeden işbirliği yaptıklarına ve bunu kendi yayın organlarında çekinmeden yayınladıklarına inanamamaktadırlar. Oysaki bu işlemlerin makineler ordusu için hiçbir etik anlamı yoktur. Bunlar sadece birer hamledir. Yine bu makineler ordusu Türkiye’de AKP’yi bir dönem (ilk 9 yıl) desteklemiş olmasına rağmen, şimdi hiçbir şey olmamış gibi AKP’ye her alanda saldırabiliyorlarsa, bunun tek nedeni makineler ordusunun ana kumandasında bulunan Fettullah Gülen’in Türkiye’nin ve dünyanın her yerinde bulunan alıcılarına merkezden yeni komutlar girerek “düşman” tanımını güncellemesi ve yerine “Recep Tayyip Erdoğan” yazmış olmasıdır. Şimdi ana kumanda merkezinden yüklenen yeni veriler “düşman-Recep Tayip Erdoğan-yok et!” olarak girilmiş olsa da Mavi Marmara’dan önce bu komutların yerinde “dost-Recep Tayip Erdoğan” yazmaktaydı. Bu ani değişikliğe hiçbir makine tarafından direniş ya da karşı koyma olmamış olması dikkat çekidir. Ne var ki bunlar sadece makinelerdir. *** Neyse bu kadar metafor yeter … Yani Türkiye’deki şu kadar yüz bin kişilik Fettulah Gülen mezhebinden insanlar içerisinden bir aklı başında grup çıkıp da şunu demiyor: “Bir dakka Hocam, orda dur! Biz bu iktidarla, İsrail için neden bağlarımızı koparıyoruz?” Bu denmiyor, denilemiyor. Yani mesela şöyle bir şeyi biz şu ana kadar yaşamadık ve sanırım yaşamayacağız da: “- Biz aşağıda adı yazılı olan Hizmet Hareketi içerisindeki insanlar olarak, Hizmet hareketi içinde kalmayı sürdürecek ancak Fethullah Gülen hoca efendinin Bedduasına amin demeyeceğiz.” Böyle bir şey olmadı, olamaz ve olmayacak. Faraza böyle bir şey olduğu an o kişiler kendilerini çok sevdikleri Gülen mezhebinin kapısının önünde bulacaklardır. Şimdi aynı adamların Gezi sürecinden beri Başbakanı diktatör olmakla suçlamaları ne garip değil mi? İslam tarihi boyunca oluşmuş en tek tip, en anti çoğulcu ve en kişilik ve benlik emicisi hareketin kendi haline bakmadan başkalarına reva gördüğü laflara da bakın. Kaldı ki kendileri her an ve her zaman temas kurdukları herkesi fişlerken ve bu bilgi notları üzerinden istişarelerde analizler yapar ve strateji belirlerken, kalkıp utanmadan Taraf gazetesine “Fişlemeler başladı hükümet cemaate saldıracak” ağzıyla haber yaptırmaları da iğrenç bir ikiyüzlülüktür. Şunu kesinlikle iddia edebiliriz ki Fetullah Gülen ve mezhebinin mantıksal örgüsü kesinlikle bizlerden farklı çalışıyor ve çıkar ve sonuç odaklı bir yapı. Çıkarları ve onları çıkarlarına götüren şeyler dışındaki “dünya güzellikleri!” onları pek ilgilendirmiyor. Yeryüzünün neresinde olursa olsun Gülen mezhebinden her hangi birisine eğer daha önce komuta merkezi tarafından veri yüklenmemiş bir konuda soru sorarsanız sistem hemen “eror” vermektedir. Onlara göre konu kendilerinin çıkarına değilse ne konuşursanız konuşun saçmalıyorsunuz (ehli dünyasınız, boş işler konuşuyorsunuz) demektir. Zaten işte bu yüzden de Gülen hareketinde vitrine konan adamların neredeyse tamamına yakını çekirdekten yetişme değildir. Bunların tamamına yakını devşirilmiş insanlardır. Ve mesela Hüseyin Gülerce istediği kadar insanları sağduyuya ve teenniye davet etsin, istediği kadar Gülen mezhebiyle hükümetin arasını bulmaya çalışsın, biz biliyoruz ki onun Gülen mezhebinin bir vitrin yüzü olmaktan öte hiçbir rolü yoktur. Asıl Çekirdek kadrosu her zaman en son aradığınız yerde duran bu hareket kendi ekran yüzleriyle kendisini kamufle ederken, asıl pazarlıkları dış dünyanın istihbarat örgütleriyle olan ilişkilerini ya da para akışını ve insan kaynakları sevk ve idaresini “has dairedeki” çekirdek kadro ile yürütmektedir.
MOSSAD Gülen Hareketine Sızabilir mi? Evvelki gün İHH başkanlarından Bülent Yıldırım televizyonda,“Gülen mezhebinin orta ve üst düzey yetkilileriyle görüştüklerini ve bu kişilerin “MOSSAD’ın Gülen mezhebinin Polis ve yargıdaki kadrolarına sızdığını ve bu kadroların kontrolden çıktığını” söylediklerini iletti. Bir kere bu doğruysa MOSSAD Gülen mezhebinin Askeriye-Ordu kadrolarına da sızmış ya da bu kadroları deşifre etmiş demektir.[2] Nitekim Hanefi Avcı kendisini hapse attıran kitabında Gülen mezhebinin Emniyet teşkilatındaki kadrolarının başındaki Osman Hilmi Özdil adlı kişinin Amerika’ya yaptığı bir giriş sırasında bilgisayarındaki tüm arşiv bilgilerinin FBI tarafından ele geçirildiğini yazmıştır. FBI’ın eline böyle bir bilgi geçmiş ise bu bilgi aynı zamanda MOSSAD’ın da elinde demektir. Şimdi Hanefi Avcı’nın adı var kendi yok bir terör örgütünün üyesi olmak suçundan hapse atılmasının temel nedeni muhtemelen yazdıklarının doğru olmasıdır. Ancak burada bu günlerde yaşadığımız şey Gülen mezhebinin topyekûnbir mücadeleye girmiş olmasıdır. Dolayısıyla bazı kadroların deşifre olmuş olması ayrı şeyken mezhebin topyekûn bir savaşa girmesi ayrı bir şeydir. İster şantajla, ister bilerek ve isteyerek, ne sebeple olursa olsun şu an içinde bulundukları durum kendi ülkelerine karşılık İsrail politikalarını desteklemek şeklinde görülebilir. Burada Gülen mezhebinin çok ilginç bir beynelmilel dil tutturduğunu görmemek mümkün değildir. Özellikle mezhebin Todays Zaman gibi İngilizce yayın yapan yayın organlarının tamamen self-oryantalist bir dille basın dünyasında daha çok da Amerikan basın dünyasında hâkim olan İsrail yanlısı jargonu hiç yüksünmeden kullanması ve Erdoğan’ı anti-semitik olmakla itham etmesi ilginçtir. Dikkat edelim, bunu şimdilerde yapan hareket ilk 9 yılda Erdoğan hükümetinin kayıtsız şartsız destek verdiği bir mezheptir. Şimdilerde Hakan Şükür’ün istifasıyla birlikte çakılan işaret fişeğiyle AKP’de başlayan istifaların asıl nedeni bu kişilerin Erdoğan’la ne kadar yakın görünseler de aslında Gülen mezhebinden olmaları ya da bu mezhebin etki alanına girmiş (şantaj-tehdit-kaset vb.)olmalarından kaynaklanmaktadır. Ne var ki Gülen mezhebinin Emniyet’teki kadrolarının FBI tarafından ele geçirilmiş olmasından daha vahim olan şey bizzat Gülen’in kendisinin Amerikan devletinin elinde esir olmasıdır.
Gülen Mezhebi’nin İki Stratejik Hatası: Gülen mezhebi AKP ile güç birliği yaparken her zaman bunun bir çıkar ilişkisi olduğunun farkındaydı ve hep bir ajandası vardı. Şimdi ve gelecekte yaşanacak tüm istifalar bu ajandaların maharetidir. AKP’nin hiç gocunmadan devletin her imkanını önlerine serdiği bu mezhep, elindeki her makamı gelecekteki hamlelerini yapmak için kullandı ve ele geçirdiği her makamla bir üst makama giden yolların kapısını zorladı. Burada Gülen mezhebinin temel hatası kendileri devletin içinde yoğunlaşırken aslında devletin de kendi içlerinde yoğunlaştığını anlamamış olmalarıdır. Nitekim Başbakan’ın “İnlerine girecek ve didik didik edeceğiz!” açıklamasından iki gün sonra bu güne kadar hiçbir yerde resmini görmediğimiz bazı mezhep üyelerinin gazetelerde deşifre edilmesi dikkat çekicidir. Gülen mezhebi Türk devlet geleneğini hafife aldı ve onu aptal yerine koydu. Şimdi bunun bedelini ödeyecek. Mezhebin buna tepkisi yeni istifalarla AKP’yi sıkıştırmaya çalışmak ve yeni davaların açılmasını ve açılan davaların kendi yayın organlarıyla “Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet” operasyonunun bir parçası olduğu propagandasını yapmak olacaktır. İkinci Temel Hata: Mezhep bu güne kadar belli bir insiasyon sürecinden geçmeyen insanlara Fethullah Gülen’i dinletmedi. Ama yıllardır aynı anda hem radyo hem de televizyon kanallarında 7/24 Fetullah Gülen’in hezeyanlarla dolu vaazlarını tüm Türkiye’ye dinleten mezhep sanki koskoca Türkiye’de yaşayan 75 milyon insanın hepsi kendi mezheplerindenmiş gibi davranmaktadır. Oysaki mezhebin terminolojisini bilmeyen milyonlarca insana karşın Fethulah Gülen’in mezhebin, içindekiler için yaptığı konuşmaları hiçbir sıkıntı görmeden normal bir şeymiş gibi paylaşılması bir temel hatadır. Nitekim en son yaşanan “Beddua” hadisesinde mezhepteki herkes yürekten “Amin”ler çekerken bizim gibi sıradan -ehli dünya- insanlar dehşet içerisinde kalmışlardır. Ondan sonra da zaten bildiğimiz gibi mezhebin alt kadroları bu “Beddua”nın bir beddua olmadığını açıklamaya çalışarak milyonlarca insanı aptal yerine koymuşlardır. Dışarıdaki insanlar için beddua bedduadır. Gülenin kendi inananlarına hakikatmiş gibi yutturduğu bu herzeleri milyonlarca insan hakaret olarak almıştır. Sokaktaki adam “bedduamı-mubahale-muaabalemi” bunları bilmek zorunda değildir. Ayrıca bu kadar milyon insan top yekûn anlama özürlü falan da değildir.
Gülen Mezhebi’nin Tarihsel Kökenleri Kendilerini, kıyamet öncesi zamanın “SEÇİLMİŞLERİ” sanan bu mezhebin inananları, kendilerini İslam Peygamberi döneminden sonra başlayan ve günümüze kadar devam eden ve HZ. Ali’nin de Celcelutiye adlı bir kitabında çokça işaret ettiği bir nesil (Altın Nesil!) olarak kabul eder. Onlara göre her 100 yılda bir bir müceddid gelmekte ve İslam dinini tazelemekte yeni yorumlarla zamanın ruhuna uydurmaktadır. Mesela Hindistan’da İmam’ı Rabbani, sonra İmam Gazali son dönemde ise Bediüzzaman Said Nursi bu din yenileyici mücedditlerdendir. Ne kadar İslami bir yorum olduğu tartışmaya açık olsa da, mezhep kendisini bu silsilenin son halkası saymakta ve bunu ta Hz. Ali’ye kadar götürmekte ve buna inanmaktadır. Onlara göre Bediüzzaman son müceddittir. Kendileri de bu silsilenin doğal mirasçılarıdır (ki buna diğer NURCU gruplar itiraz etmektedirler). Daha ilginci Türkiye’deki İmamı Rabbani ekolünden olan insanlar da Gülen mezhebini Ekfer Şahçı olmakla itham etmekte ve kınamaktadırlar. İmamı Rabbani’nin yaşadığı dönemde Şah olan Ekfer (Ekber) adında bir kişinin İslam ile Hindu dinlerini birleştirip yeni bir din yaratmaya çalıştığı ve İmamı Rabbani’nin buna karşı mücadele ettiği bilinmektedir. Ne gariptir ki İmam-ı Rabbani’nin de bir müceddit olduğunu kabul eden Gülen ve mezhebi, İslam dini ile Yahudi ve Hristiyan dinlerini dinler arası diyalogla birleştirmeye çalışmaktadırlar. Bu durum Türkiye’deki İmam’ı Rabbani çizgisindeki grupların Gülen ve mezhebini Ekfer Şah’çı olmakla itham etmeleri gibi ironik bir durum ortaya çıkarmaktadır. Burada gözlerden kaçan bir nokta vardır. Birçok kişi Fethullah Gülen’in Mehdiyet iddia ettiğini yazmakta ve tartışmaktadır. Oysaki Gülen mezhebinde bu makam Risale-i Nurlara aittir (ya da Bediüzzamana. bknz. Mehdi bir insan değil bir düşünce de (yani Nur Risaleleri) olabilir tartışmaları). Yani Gülen mezhebi kendi içindeki en rijit algıda bile Fetullah Gülen’i Mehdi olarak algılamamaktadır. Ama misyon olarak Mehdi olarak algılanmasa da Mesih olarak algılandığı çok açıktır. Esasen dinler arası diyalogun bir misyon olarak başlatılmasındaki en büyük etken İslamın bu yeraltı yorumlarında Hıristiyanlık ve Yahudilikle birleşeceği ve bunun da Mesih sayesinde olacağı inancıdır. Ki, bu misyona kimin soyunduğu açıktır. Bizler böyle bir şeye inanmasak da, Gülen ve mezhebinin ileri gelenleri bunu asla kabullenmeyecek olsalar da, mezhebe daha tıfılken katılan binlerce mankurtun bunu en az bir kere duyduğunu söylemek yerinde olur. Sonuçta gelinen şu noktada Yahudi ve Hıristiyan dinleriyle istenen evlilik bir türlü gerçekleşmese de Gülen ve mezhebinin MOSSAD, FBI ve CIA ile optimum bir diyalog kurduğu açıktır. Bu Mesih-Mehdi kontenjanları sınırlı olsa da ülkemizde bu kontenjanlara çok aday çıkmaktadır ve esasında Gülen mezhebi hiç düşünmeden bu iddiaları reddetse bile “Türkçe Olimpiyatlarına Hz Muhammed de katıldı” gibi bir lafı kim neyle nasıl izah edecek? Bu bir soru olarak ortadadır. Acaba biz Çerkesler bir Çerkesçe Olimpiyatı düzenlesek ve mesela içimizden nur yüzlü mübarek bir zat çıkıp bize “Ey Çerkes halkı siz o kadar temiz ve nezih bir halksınız ki, ahir zamanda İslam’ın hizmeti size nasip edildi. İşte Çerkesçe Olimpiyatlarına Peygamberimiz de katıldı, ben gördüm. Size selam söyledi” dese başkaları değil de bizzat Çerkes halkı buna ne cevap verirdi acaba çok merak ediyorum. Her halde ilk tepkileri “Biz Ruslarla 300 yıl savaşırken ve soykırıma uğrarken neredeydi?” sorusu olur. Demek istediğim şu, evet Hz. Muhammed bizim peygamberimizdir. Ve biz onun Allah’ın kulu, elçisi ve resulü olduğuna iman ediyoruz. Ama aynı zamanda onun vefat ettiğine ve kıyamette insanlar haşir oluncaya dek bir daha kimsenin dirilmeyeceğine de inanıyoruz. Değilse bugüne kadar neden Peygamberimizi Filistin’de, Arakan’da ya da mesela Suriye’de kendi ümmeti bu kadar eziyet çekerken görmemiş onu bize birisi çıkıp açıklasın. İslam dini ve Peygamber inancı kimsenin Fethullah Gülen dahil oyuncağı değildir. Hz. Muhammet de ümmetinin bir kısmını “seçilmişler” diye seçip onlara ayrıcalıklı muamele edecek değildir, etmiş de değildir. Şimdi buraya kadar yazdıklarımız birçoklarına garip gelecek ve “Sen neden söz ediyorsun be adam!” diyeceklerdir. Özelliklede son bir hafta içerisinde yaşanan olayların hemen ardından “Bu konuda biz şunu düşünüyoruz-fikrimiz budur” diye alel acele yazı döktüren bazı sol ve solcu geçinen aydın kılıklı arkadaşlara (hepsine değil bir kısmına) şunu söyleyelim. Be kardeşim ömründe tek satır Risale okumamışın, ömründe on dakika Fethullah Gülen vaazı dinlememişin, örgütlenme şeklini bilmezsin derdini tasasını bilmezsin, planlarını bilmezsin, jargonunu bilmezsin, literatürünü bilmezsin… Sen kendi kuşağının adamısın. Solcusun, liberalsin, Maocusun,… her neysen. 78 kuşağı mısın, 80 kuşağı mısın her neysen artık. Anlamadığın bilmediğin şeyler hakkında ne demeye alel acele yazı döktürürsün? Bu mezhep bizim kuşağının mezhebidir. Bunlara biz maruz kaldık. Bırakın da iki çift lafını biz edelim. Siz solculuğunuzdan dolayı özeleştiri getirirken size karışan eden oldu mu? Olmadı. Her konudan anlıyormuş pozlarını bırakın. Bu mezheple hesaplaşmak bize yaşattıklarını dünyaya anlatmak bizim kuşağın işidir. Anlamadığınız bilmediğiniz ikliminin yabancısı olduğunuz şeyler hakkında Nevizade’de kafa demledikten sonra ahkam kesmeyin. Lütfen… Siz önünüze bırakılan Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet sakızını çiğneyin o size yeter. Şahsen ben bu kavgada seçilmişlerden yanayım. Gülen mezhebinin tam kadro içine girdiği bu darbe eyleminde şimdi de yarın da Türkiye Büyük Millet Meclisine oy vererek gönderdiğim(iz) Recep Tayyip Erdoğan’dan yanayım. Kimse bir milleti bu kadar aptal, kendilerini de seçilmiş dâhiler ve Peygamberin güzide ümmeti yerinde görmesin. Allah’tan başka İlah Yoktur ve Hz Muhammet Onun Kulu ve Resulüdür.
[1] Fethullah Gülen Hareketi ve Çerkes Gençleri Hakkında http://www.ozgurcerkes.com/?Syf=22&Mkl=241417 Gülen Hareketi, AKP ve Yeni Devlet Üzerine http://www.ozgurcerkes.com/?Syf=22&Mkl=246678 [2] http://www.internethaber.com/cemaatin-gizli-liderinbspilk-kez-goruntulendi-623578h.htm' Kozanlı Ömer' lakabıyla bilinen ve Cemaat'in Emniyet yapılanmasının gizli lideri olan Osman Hilmi Özdil'in görünürdeki mesleği sigortacılık. Sabah Gazetesi Özel İstihbarat Bölümü, bugüne kadar adı ve Cemaat'in polis imamı olduğu dışında hakkında hemen hiçbir şey bilinmeyen ve hiç görüntülenmeyen gizemli adamı buldu, görüntüledi, bağlantılarını ortaya çıkardı. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Нарт Лъэпщ и Нэгъуджэр Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - II - 17/12/2016 |
уэ 1уэхур нахри гъэщ1эгъуэн зыщ1ыр Азтэкхэми Маяхэми ямейуэ, гъэ мин аджэ ипэ ящ1ауэ, ауэ зыщ1ари дымыщ1э мывэ гуэрхэм ящ1ы1уми Кецалкоатл и сурэтыр къагъуэтахэщ, ахэми нэгъуджэ 1улъу ик1ий жьак1э тету. Нэгъуджэр уеблэмэ оптикым и щ1эныгъэр пасэ лъэх |
Нарт Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - I - 01/12/2016 |
Гъэщ1эгъуэнращи нобэ къасыху Кассит-Урарту-Хьаттихэм я Тещупк1э зэджэ тхьэпэлъытэр ди Нарт Сосрыкъуэу щытам зыми гу лъитакъым. Касситхэм Тещуп псалъэм крагъэк1ир Жьыбгъэ Кьезгъэпщэ жи1у аращ. |
УСЭНШЭУ ДЫКЪАНЭМЭ! - 09/10/2016 |
Ди хэку дахэр, си уорейда ПщIэ имыIэу дгъэкIуэдай, ДызгъэкIуэдам, си уорейда КIуэдыкIейри къыхукIуэ. |
Bugün Ben Mutlu Bir İnsanım! - 02/06/2015 |
Keşke Çerkes halkının yoğun olarak yaşadığı diğer illerden de adaylarımız olabilseydi. Ama o da olacak yakında. Buna eminim. Bu adı geçen illerde adaylarımızın Çerkes halkı tarafından benimsendiğini görmek beni herşeyden çok mutlu ediyor. |
Heredot Cevdet, Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Duvutoğlu! - 22/05/2015 |
Cumhurbaşkanımız Putin'in Ermeni Soykırımını resmen tanıyor olmasına, “Putin'e darıldım!” diyerek karşılık vermişti. Demek ki cidden çok darılmış olacak ki daha kendisine gelememiş. |
Gerekeni Gerektiği Zaman Yapmak; Ya da Labedeslerin Kaderi! - 12/05/2015 |
2015 Genel seçimlerine 25 gün falan kaldı. Bahaneler ve gerçekler arasındaki birçok Çerkes bu seçimde ÇDP’nin bağımsız Çerkes adaylarını mı destekleyecek; yoksa en rasyonal bahanenin arkasına mı saklanacak. |
Uzunyayla'nın Son Klasik Kuşağı Hareketleniyor - 01/05/2015 |
Kendi kişisel kurtuluşunu elde etmekle yetinmeyen, halkına geri dönen bir kuşak bu kuşak. Köy köy gezen, kendi insanına şehirlerde kasabalarda ve ilçelerde ulaşmaya çalışan bu insanlar birlikte başarabilmenin imkanlarını arıyorlar. |
Kronik bir Aydın Hastalığı Olarak : Sözlük ve Alfabe -I- - 26/04/2015 |
Sözlük ve alfabe hazırlamak ve bunun üzerinden kendini gerçekleştirmek Tanzimat döneminden kalma bir aydın saplantısıdır |
Boyunun Ölçüsünü Vermekten Korkmak! - 20/04/2015 |
Orta yere çıkmak, boyunun ölçüsünü vermek ve alınan ölçüyü de bilmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz artık. Yani artık eskisi gibi iktidar ya da muhalefet partisinde es kazara bir iki Çerkes milletvekili var diye bu işten sıyrılmak mümkün değil. |
Devamı |