• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi28
Bugün Toplam282
Toplam Ziyaret1062273
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Balkar Selçuk
selcuk@ozgurcerkes.com
Bir Siyasi Parti Kurmak Çerkeslerin Haddine mi?
27/11/2013

Soru gayet net. Bu soruya vereceğiniz cevap ise sizin bir Çerkes olarak kendizi bu ülkeye, bu ülkenin hakim ideolojisine ve hakim olan kültürüne ve tabii bu ülkenin tarihine karşı nasıl konumlandırdığınıza bağlı.

Şimdi bizler Çerkesler olarak bir siyasi parti kurma arefesindeyiz. Öyle görülüyor ki parti kurmak dernek kurmak ve yönetmekten çok farklı. Sonuçta, dernekler kendi üyelerine dönüktür ve daha çok içeriye mesaj verirler.

Ancak bir siyasi parti kuruyorsanız sizin kendi doğal potansiyel kitleniz dışındakilere de söyleyecek sözleriniz var demektir.

Peki Çerkesler olarak bizle bu ülkeye neler söyleyecek ve bu ülkeden neler isteyeceğiz?

Ve karşılığında ne vereceğiz?

Her şeyden önce, Çerkeslerin Türkiye’de kuracağı bu ilk siyasi parti, bundan sonra Türkiye’de yaşayan her Çerkes’in kendisi ve çevresi ile kurduğu ilişkiyi yeniden tanımlayacaktır.

Şu ana kadar Türk ve Kürt taraflarından olası bu partiye karşı üç tür tepki verilmiştir.

İki tarafın da demokrat çevreleri bunu olgunlukla karşılamıştır.

Buna karşın bazı Türkler, “Kürtlerden sonra şimdi bir de siz mi çıktınız başımıza?” şeklinde tepki verirken; bazı Kürtler ise, “Şimdiye kadar neredeydiniz, Kürt halkı bedel ödedi siz hazıra konuyorsunuz” demektedir.

Bu notları sonra dönmek üzere burada bırakalım.

***

İşin Çerkeslere bakan yönünde ise, büyük bir kitlenin partinin kurulması haberini sevinçle karşıladığını ve bir o kadarının da bundan tedirgin olduğunu söylemek mümkün.

İçlerinden bazılarının, “Evet artık bizim de bir partimiz olmalı! Zamanı gelmişti” derken; diğer bazılarının da, bundan ne kadar tedirgin olduklarını ve “Parti kurmak bizim ne haddimize, yemek yediğimiz kabamı pisliyeceğiz?” dediklerini görüyoruz.

Ülkede her çeşit etnisite, mezhep, meşrep ve millet her konuda bangır bangır bağırırken Çerkes halkının bir siyasi parti kuracak olmasının da doğal karşılanması gerekir.

Aslında ve gerçekte Türkiye Çerkeslerinin hayli yüklüce bir kısmı bal gibide asimile olmuş, kültürel ve dilsel anlamda her şeyini yitirmiş ve neredeyse yok olma noktasına gelmiştir.

Büyük bir kısmı da dilsel ve kültürel olarak bir şeylere sahip olsa da apolitik ve tamamen bezmiş bir durumdadır, ülkenin diğer siyasal ve düşünsel yapılarına ruhunu teslim etmiştir.

Muhtemelen kurulacak olan bu siyasi parti bir çeşit paratoner işlevi göreceği gibi aynı zamanda Çerkes halkının ana kitlesinin de istese istemese de uyarılmasına ve bilinçlenmesine en azından rahatsız olmasına ve kıpırdanmasına neden olacaktır.

 

Zamanın Ruhu Çerkesleri de mi Çağırıyor?

Küreselleşmeyi sadece bir İllimunati oyunu olarak görmüyorsanız bu dönüşümün bazı temel dinamiklerinin olduğunu da biliyorsunuz demektir.

Küreselleşmenin ulus devlet üzerinde muazzam bir etkisi olduğu ve onu yok etmese bile dönüştürdüğü doğrudur. Ancak yine aynı küreselleşmenin devlet denen aygıtı da güçlendirdiği, daha mobilize olmuş ve daha yükünü atmış bir şekle soktuğu da açıktır.

Açıktır ki yüzyılın başında imparatorlukları yıkıp ulus devletleri kuran sarkaç şimdi de ulus devleti dönüştürmeye ve muhtemelen bu dönüşüme ayak uyduramayan bazı ulus devletleri de yıkmaya çalışacaktır.

Ama bu bir aygıt olarak devletin tarih sahnesinden çekileceği anlamına gelmez. Ancak hala vergi toplayan ve sizi askere alan devlet varlığını ve buyurganlığını korumaktadır ve koruyacaktır.

Ne var ki küreselleşmenin acilen dönüşmesini istediği alt başlıklar olan eğitim, kimlik, güvenlik, sağlık gibi ana başlıklarda devlet her ne kadar özelleştirmeler yoluyla elini çekse de lüzum duyduğunda süreci tersine de çevirebilmektedir.

Nitekim son günlerde yaşanan dershane tartışmaları buna bir örnektir. Öte yandan mesela Türkiye’de devletin eğitim, sağlık, kimlik ve güvenlik gibi alanlarda yetki, otorite ve işleticilik rolünü sivil yapılarla, cemaatlerle ya da etnik gruplarla paylaşıyor olması bu dönüşümün sancısız olacağı anlamına da gelmemektedir.

Daha açık söylemek gerekirse, bu dönüşüm bir yönüyle de güç mücadelesidir ve taraflar örgütlülükleri ve güçleri ölçüsünde isteklerine kavuşacaklardır. Yine de devlet bir prensip olarak her zaman kendisini en güçlü görmek ve göstermek isteyecek ve lüzum gördüğünde her zaman düğmeye basacaktır.

İçinde yaşadığımız bu zamanlarda devlet, “kimlik” üst başlığını kontrollü de olsa o kimliklerin sahipleriyle birlikte tartışmaya açtı ve buna da “Açılım Politikası” adını verdi. Ne var ki Kürt, Alevi ve Roman kimliklerini kapsayan bu açılımda AKP hükümeti bilerek ve isteyerek Çerkes halkını dışarıda bıraktı.

Bunda Açılım Projesi’nin asıl mimarı olan Başbakanın belirleyici olduğu açıktır. Başbakan prensip olarak Çerkes halkına rezerv koymuştur.

Hali hazırda bu rezervi kaldırmak niyetinde de değildir. Bunda iki önemli etkenin söz konusu olduğunu söylemek mümkündür.

Birincisi Türk devleti tarihsel olarak Rusya karşısında girdiği tüm savaşları kaybetmiş bir gelenekten beslenir ve son kertede Çerkeslerin Anadolu’ya nasıl iskan edileceğini bile Rus Çarlığı belirlemiştir. Bu gün Rusya Putin’le birlikte yeniden toparlanmıştır. İki ülke dış politikalarında biri Kafkasyalıları (Çerkesleri ve Çeçenleri), diğeri ise Kürtleri manüple etme ve bu konuda işbirliği yapma kültürünü geliştirmişlerdir.

Ekonomik anlamda ise Türkiye Rusya’ya karşı sürekli açık vermektedir. Dolayısıyla Türkiye’nin bir devlet politikası olarak Türkiye Çerkeslerini vitrine etmesi ya da derleyip toparlaması söz konusu değildir.

Türkiye’nin Abhazya politikasını Gürcistan ve NATO; Çerkes politikasını ise Rusya domine etmektedir.

Aynı Türkiye’nin Füze Savunma Sistemleri konusunda NATO ve tüm Batı’yı karşısına aldığını düşünürsek, Türk devletinin Kafkasya-Abhazya ve Çerkes politikasını bu kadar statükocu renklerle boyamasını sadece Çerkeslerin ve Kafkasya’nın önem arz etmemesiyle açıklayabiliriz. Burada Kafkasya’dan kastımız Azerbaycan-Ermenistan ve Gürcistan değildir. Gerçek Kafkasya’dır.

Gerçi Dışişleri Bakanı Sn. Davutoğlu Suriye Çerkesleri konusunda bu duruşu bozmuştur. Ancak  aynı durum AKP Hükümetinin genel politikaları için söz konusu değildir. Bunda merkezi Ankara’da bulunan Çerkes dernek ve federasyonlarının hükümet ve Dışişleriyle iletişim kurmayı becerememeleri ve bir baskı grubu gibi hareket edememeleri de etkendir.

İkinci önemli konu ise Türkiye Çerkesleri’nin bir Soykırım (1864) ve Sürgün (İstanbılakwe) yaşamış olmalarıdır; ki Türk devleti apriori bir şekilde “Soykırım” kelimesinden hoşlanmamakta ve hangi halka ait olursa olsun cümle içinde kullanmaktan çekinmektedir. Ve bunda da en temel etemen Ermeni Soykırımı gerçeğidir. Oysa Rusya Ermeni Soykırımını bir kez değil, iki kez kabul etmiştir.

Toparlayacak olursak eğer Kafkasya’yı işgal eden ve elinde tutan Rusya Çerkes halkına pozitif yaklaşırsa, Türk devleti de pozitif yaklaşacaktır. Ancak Rus Devleti’nin Kafkasya politikası Neo-Kolonyalist parametreler üzerinde devam ettikçe bir refleks olarak Türkiye Çerkeslerini belli bir düzeyin ötesinde görünür ve bilinir kılmayacaktır. Karşılığında da Rusya’nın Kürt kozuna oynamamasını umacaktır.

Bu konuda Türk devletine haksızlık ettiğimiz düşünülebilir. Buna Türkiye’de işlenen Çeçen cinayetlerine devletin inatla suskun kaldığını hatırlatmak yeterli bir cevap olacaktır sanırım.

Bu iki ana aksın Türkiye devleti’nin Çerkes ve Kafkasya politikasını sinik ve etkisiz kıldığını, hatta bu konularda bir politika üretmesine engel olduğunu iddia etmek mümkündür. İşte tam burada 2005 yılı itibariyle Çerkes-Rus Savaşı’nın yeniden başladığını hatırlatmak yerinde olur.

2005 yılından beri yüzlerce Çerkes genci Rus birlikleri ve istihbaratçıları tarafından öldürülmüştür. Bir çoklarının, Çerkes gençlerinin islamcı duruşları nedeniyle, Çerkes-Rus Savaş’ı yeniden başladı tanımlamasına katılmayacağından eminim. Ancak ideolojik anlamda Rus birlikleri ve FSB ile savaşan gençlerin islamcı olmaları onların Çerkes olduğu gerçeğini değiştirmez. Yoğunluğu düşük bile olsa bu bir savaş durumudur. Ve ölen gençler Çerkes gençleridir. Unutmayalım ki Rusya Çerkesya’yı işgal ederken de gayet pozitivist bir yaklaşımla Çerkesya’ya medeniyeti götürme ve Çerkes halkını medenileştirme misyonuyla hareket etmişti. Şimdi yine Rus propaganda makinası öldürülen Çerkes gençlerinin ideolojik duruşları nedeniyle onlardan nefret etmemizi istemektedir.

Ve öldürülen Çerkes gençlerinin yüzlercesinin cesetlerini bile ailelerine vermemektedir.

Üstelik FSB, “Kara Şahinler” adında bir kontrgerilla örgütü kurdurup milliyetçi Çerkes gençlerinin islamcı Çerkes gençleriyle çatışmalarını bile istemiştir. Ne varki bu kontrgerilla hareketi Kara Şahinler’in başkanının öldürülmesi üzerine başlamadan bitmiştir. İlginç olan, Kara Şahinler örgütünün kurulduğunu ilan etmesi ve İslamcıları Çerkes cumhuriyetlerinde yok edeceğini ilan etmesinin hemen ardından Rus İçişleri yetkililerinin Kara Şahinlerle iş birliğine hazır olduklarını açıklamaları olmuştur.

Bu senaryo ne kadar tanıdık değil mi?

Ayrıca, Soçi Olimpiyatları’nın ardında Rus işgalinin ve askeri operasyonların ve öldürmelerin artacağını öngörmek mümkündür.

 

Tüm Yollar Roma’ya Çıkar

Sonuç olarak hem Türkiye’nin içinden geçtiği demokratikleşme ve Açılım süreçlerinden Çerkes halkının dışlandığı gerçeğini, hem de Kafkasya’daki Rus işgalinin Neo-Kolonyalist işgal politikalarını yeniden mobilize etmesi gerçeğinden hareketle Türkiye Çerkesleri kendilerini dernek binalarına daha fazla hapsedemezler. İvedilikle siyasallaşmak ve hem ulusal hemde uluslararası alanda görünür olmak zorundadırlar.

***

Şimdi gelelim “Kürtlerden sonra bir siz eksiktinizcilerle, şimdiye kadar neredeydinizcilere”...

Doğrusu şu ki Kürtlerden sonra biz hep eksiktik ama şimdi biz de partimizi kuruyoruz ve her şey tam oluyor. Ne varki bazı şeyleri başlamadan yazmakta fayda var:

İlkin: ne Kürtler ne de Türkler Kurtuluş Savaşı’nda Çerkeslerden çok savaşmadılar, Çerkeslerden çok ölmediler ve öldürmediler. Gerçi sene 2013’de hala varlığımızı Kurtuluş Savaşı’nı refere ederek açıklamak zorunda kalmak üzücü. Ama ne yapalım ki temel referansımız hala demokrtasi değil Kurtuluş Savaşı anılarımızdır.

Şu iyi bilinmelidir ki, Türkiye Çerkesleri bu ülkenin tüm külfetlerini herkesle birlikte eşit olarak çekmiştir. Kimse Çerkeslere, “-Size ekmek verdik su verdik bize bunumu edecektiniz” diyemez.

Birincisi ortada bir cürüm yok; yani siyasi bir parti kurmak bir suç değil.

İkincisi Kurtuluş Savaşında Konya ve Yozgat bölgelerindeki bazı Türkler isyan ederken Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin arkasını toplamak ve isyanları bastırmak Çerkeslere kalmıştır (Bkz. Hain Çerkes Ethem!). Ama bugün bu bölgeler Türk’ün harman olduğu, yiğidin bol olduğu memleketler olarak anılırken, Çerkes halkının üzerinde hala bir şüphe bulutunun var olması kabul edilemez.

Çerkesler Cumhuriyetin kurulduğu günden beri asimile edilmişlerdir…

Buna itiraz edenlere sayısal bir veri ile cevap verelim, Cumhuriyet tarihi boyunca tamamı Çerkesçe olarak kaç kitap basılmıştır? Ya da devlet Çerkes dilinde kaç kitap basmıştır? İlk sorunun cevabı:1 kitaptır. İkinci sorunun cevabı da 1dir.

Şimdi kimse bize Çerkes halkı Türkiye’de el bebek gül bebek yaşadı, biz çalıştık siz KAYMAK yediniz diyemez. Bu ülkede Çerkesler “Ellerinde simten sakiler gül bahçelerinde kadeh tokuşturarak” yaşamadılar, yaşamıyor da.

Şunun iyi bilinmesi gerekiyor:

Türkiyede Çerkesler hiçbir Kürt köyünü yakmadı!

Roboskide Kürtleri Çerkesler bombalamadı!

Sivasta Alevileri Çerkesler yakmadı!

Başbağlar’da Sünnileri Çerkesler kurşuna dizmedi!

Bu ülkenin bankalarını Çerkesler hortumlamadı1

Bu ülkenin askerlerini Çerkesler kurşuna dizmedi!

Bu ülkenin polislerine Çerkesler pusu atmadı!

İstenirse tarihtende Çerkes davranışları hatırlatılabilir:

Viyana Savaşında Türk olan Tatarlar Osmanlıyı yalnız bırakırken, Çerkes Yeniçerileri kaleden içeri girmişti bile…

Balkan Savaşlarında Balkanlardaki tek düzenli birlik Çerkes Süvari Birlikleriydi.

I. Dünya Savaşına Türkiye’de yaşayan hiçbir halk Çerkeslerden daha çok katılmamıştır. Vs..

Günümüze gelirsek:

Bizim elimizde insan kanı yok. Bu ülkede hiç kimseye kin güderek siyasete atıldığımız da yok. Biz “Buğzu Muaviye” ettiğimizden değil, “Hubbu Ali” olduğumuzdan bu yoldayız. Yani, başka kültürlerden ve halklardan nefret ettiğimizden Türk dili, halkı ve kültüründen hoşlanmadığımızdan değil, Çerkes olduğumuz, dilimizi kültürümüzü sevdiğimiz ve yaşatmak istediğimizden dolayı bu yola çıkıyoruz.

Anavatanımızdaki işgal devam ettiği için, siyasal olarak örgütlenmek zorundayız. AKP ve Başbakan, Çerkes halkını yok saydığı için siyasallaşmak ve kendi partimizi kurmak zorundayız.

Biz ne KAYMAK yedik ve KAYMAK yiyerek yaşadık; ne de AKP hükümetinin bir iki ilde göstermelik Çerkes Dili Edebiyatı Bölümü açarak ağzımıza bir parmak bal çalmasıyla susacağız. Biz eşitlik ve adalet istiyoruz.

Almanya’daki Türkler için her türlü imkanını seferber eden bu hükümet Türkiye Çerkeslerini yok sayamaz. Kendi ırkından ve dilinden olanı her alanda kollayıp Çerkes halkına ne haliniz varsa görün diyemez.

“ŞİMDİ’DE ÇERKESLER BAŞLADI” diyemez.



3469 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Нарт Лъэпщ и Нэгъуджэр Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - II - 17/12/2016
уэ 1уэхур нахри гъэщ1эгъуэн зыщ1ыр Азтэкхэми Маяхэми ямейуэ, гъэ мин аджэ ипэ ящ1ауэ, ауэ зыщ1ари дымыщ1э мывэ гуэрхэм ящ1ы1уми Кецалкоатл и сурэтыр къагъуэтахэщ, ахэми нэгъуджэ 1улъу ик1ий жьак1э тету. Нэгъуджэр уеблэмэ оптикым и щ1эныгъэр пасэ лъэх
Нарт Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - I - 01/12/2016
Гъэщ1эгъуэнращи нобэ къасыху Кассит-Урарту-Хьаттихэм я Тещупк1э зэджэ тхьэпэлъытэр ди Нарт Сосрыкъуэу щытам зыми гу лъитакъым. Касситхэм Тещуп псалъэм крагъэк1ир Жьыбгъэ Кьезгъэпщэ жи1у аращ.
УСЭНШЭУ ДЫКЪАНЭМЭ! - 09/10/2016
Ди хэку дахэр, си уорейда ПщIэ имыIэу дгъэкIуэдай, ДызгъэкIуэдам, си уорейда КIуэдыкIейри къыхукIуэ.
Bugün Ben Mutlu Bir İnsanım! - 02/06/2015
Keşke Çerkes halkının yoğun olarak yaşadığı diğer illerden de adaylarımız olabilseydi. Ama o da olacak yakında. Buna eminim. Bu adı geçen illerde adaylarımızın Çerkes halkı tarafından benimsendiğini görmek beni herşeyden çok mutlu ediyor.
Heredot Cevdet, Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Duvutoğlu! - 22/05/2015
Cumhurbaşkanımız Putin'in Ermeni Soykırımını resmen tanıyor olmasına, “Putin'e darıldım!” diyerek karşılık vermişti. Demek ki cidden çok darılmış olacak ki daha kendisine gelememiş.
Gerekeni Gerektiği Zaman Yapmak; Ya da Labedeslerin Kaderi! - 12/05/2015
2015 Genel seçimlerine 25 gün falan kaldı. Bahaneler ve gerçekler arasındaki birçok Çerkes bu seçimde ÇDP’nin bağımsız Çerkes adaylarını mı destekleyecek; yoksa en rasyonal bahanenin arkasına mı saklanacak.
Uzunyayla'nın Son Klasik Kuşağı Hareketleniyor - 01/05/2015
Kendi kişisel kurtuluşunu elde etmekle yetinmeyen, halkına geri dönen bir kuşak bu kuşak. Köy köy gezen, kendi insanına şehirlerde kasabalarda ve ilçelerde ulaşmaya çalışan bu insanlar birlikte başarabilmenin imkanlarını arıyorlar.
Kronik bir Aydın Hastalığı Olarak : Sözlük ve Alfabe -I- - 26/04/2015
Sözlük ve alfabe hazırlamak ve bunun üzerinden kendini gerçekleştirmek Tanzimat döneminden kalma bir aydın saplantısıdır
Boyunun Ölçüsünü Vermekten Korkmak! - 20/04/2015
Orta yere çıkmak, boyunun ölçüsünü vermek ve alınan ölçüyü de bilmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz artık. Yani artık eskisi gibi iktidar ya da muhalefet partisinde es kazara bir iki Çerkes milletvekili var diye bu işten sıyrılmak mümkün değil.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi