Balkar Selçuk
selcuk@ozgurcerkes.com
İslamcılık, Özeleştiri ve Seküler Bir Kutsal Alan Taksim
14/07/2013
Gazetelerde çıkan haberlere bakılırsa 11. Türkçe Olimpiyatlarına Peygamberimiz de katılmış. Cemaatten bu konuda çok sayıda mektup alan Fettullah Gülen bunu kendisi de doğrulamış. Pensilvanya’dan mı görmüş acaba İstanbul’daki Olimpiyatlara Peygamberimizin geldiğini? Yani şimdi ölümünden 1600 yıl sonra Peygamberimiz 2013 İstanbul’unda yapılan Türkçe Olimpiyatlarına mı katılmış? Siz cümle cemaat kafayı mı yediniz? diye sorma hakkımızı bir kenara bırakalım. Zira alıngan insanlardır, çabuk üzülür Nurcular. Anlayacakları şekilde soralım: Hepiniz mi uçtunuz a mübarekler?!... Bence Fetullah Gülen ile kendi Cemaati arasındaki bazı konuşma ve yazışmalar yine kendi aralarında kalsa ve biz hiç bilmesek daha iyi olacak… Çünkü onlar için normal sayılan bazı şeyler bizim için normal değil. Anlamakta zorluk çekiyoruz…. İnsanların kendi dinlerinin Peygamberlerini sevmesi doğaldır. Ama bakın Hz. İsa’da bir Peygamber, yüzyıllardır geri gelmesi bekleniyor daha bir kez bile ortaya çıkıp yüzünü göstermiş değil. İslam’da Peygamberimizin ölümünden sonra geri geleceğini söyleyen hiçbir kaynak olmamasına rağmen (kıyamet günü hariç…) 11. Türkçe Olimpiyatlarına katıldığına inanan Müslümanlar var bu dünya da. Şimdi önümüzdeki eğitim öğretim döneminde Karakuyu ve Kaynar (Kayseri’deki Çerkes köyleri) köylerinde Çerkesçe Ana Dil sınıfları açılacak. Acaba Peygamberimiz bu sınıflardaki Çerkes çocuklarını da ziyaret eder mi? Gezideki Kemalistler çok değil bir ay önce AKM’nin önünde Mustafa Kemal’in aralarında olduğunu yazmışlardı… Bu ülkenin İslamcısı da Seküleri de aynı mistifikasyonlarla kendisini tatmin ediyor. Ne oldu yazdıklarım çok mu garibinize gitti? Türkçe Olimpiyatlarına gelen bir Peygamber Çerkesçe Ana Dil sınıfına neden gelmesin? Sonra Peygamberimiz sadece Türkçe konuşanların Peygamberi değil ki. Her neyse… Gülen cemaatinin bu ahir zamanın SEÇİLMİŞLERİ vurgusu hatadır, yanlıştır ve İslami değildir. Özelde Gülen hareketinin, genelde ise Nurculuğun bu batıni hali eleştirilmelidir. Büyük organizasyonlar yapabilirsiniz, küresel çapta eylemler ve stratejiler geliştirebilirsiniz ancak “11. Türkçe Olimpiyatlarına Peygamberimiz geldi!” derseniz bu olmaz. Çeçenistan’dan, Gazze’den, Arakan’dan böyle haberler gelmedi bugüne kadar. Öyleyse İslami bir hareket olarak Gülen hareketi haddini bilmelidir. 1.5 milyar İslam aleminde sizin ne özelliğiniz var, siz kimsiniz ki eylemlerinize Peygamberimizin katıldığını iddia ediyorsunuz?
Nurculuk Batıni mi? Nurculuk ana metinleri olan Risale-i Nur külliyatı ortaya çıktığı günlerden bugüne her türlü rasyonalizmi ve İslam rasyonalizmini ve aklı dışlayarak içsel-batıni bir hareket şeklinde kurulmuş ve gelişmiştir. Esasen kendileri reddetseler de Nurculuk süreç içerisinde bir mezhep olma potansiyeline de sahiptir. Ebced hesapları üzerinden Kur’an’dan çıkarılan sonuçlar üzerine cemaate yapılan göndermeler ve seyri-sülük tecrübeleriyle elde edildiği varsayılan bilgilerle Nurculuk kendisini bu güne kadarki tüm İslam cemaatlerinden ayırmakta ve Muhiddin Arabi gibi tasavvufçuları bile aşağılayarak Said Nursi’nin bugüne kadar ki tüm İslam alimlerinden üstün olduğu tezi işlene durmaktadır. Aynı durum üstü kapalı bir şekilde Fettulah Gülen içinde işletilmektedir. Sosyolojik olarak Nurculuğun analizi yapılabilir. Türkiye’nin ve Müslümanların pozitif ve küresel bir aktörü olarak da cemaatin analizleri yapılabilir. Ancak bu cemaate dışarıdan bakıştır. Bir de dışarıya içerden bakmak gerekir; ki, o zamanda Gülen hareketinin ne kadar elitist ve ego patlaması yaşayan bir hareket olduğu daha net görülür. Sürekli ve kesintisiz bir şekilde televizyonlar aracılığıyla “Ülkemizin Kanaat Önderi” olarak reklamı yapılan Gülen’in kendi şahsi görüşleri ve cemaatiyle arasındaki iletişim dili bizim gibi sıradan Müslümanlar ve sokaktaki insanlar açısından anlaşılabilir ve rasyonel değildir. Biz sıradan Müslümanlar olarak Peygamberimizin Hicri 632 yılında vefat ettiğine ve Kıyamet günü gelinceye ve haşir günü yaşanıncaya kadar da bir daha aramızda olmayacağına inanıyoruz. Aksini söyleyenlerin ne dediklerini de anlamıyoruz. Özelde Gülen hareketi, genelde ise tüm İslamcı cemaatler ellerindeki basın yayın organlarıyla, tüm Türkiye’ye, kendi insiasyon sürecinden geçmiş cemaat üyelerine sesleniyor gibi seslenmektedirler. Türkiye belki de tarihi boyunca bu kadar yoğun bir islamisazyon süreci hiç yaşamamıştır. Ne var ki yaşanan bu yoğun islamizasyon sürecine rağmen aynı gelişmenin entelektüel anlamda yaşandığını söylemek mümkün değildir. Burada temel sıkıntı ana metinleri son 40-50 yılda yazılan bu cemaatlerin aslında hızla ve geri dönülmez bir şekilde sosyologların “halk islamı” olarak adlandırdığı ve kesinlikle cemaat tipi islam anlayışıyla örtüşmeyen sıradan Müslümanlığı yok etmesidir. Ortalıkta bir çeşit SEÇİLMİŞLERDEN oluşan ahir zaman elitleri cirit atmaktadır. Gülen cemaatinin bizi ilgilendiren asıl özelliği 80 sonrası Türkiye Çerkeslerinin okutup yetiştirdiği Çerkes gençlerinin yüklüce bir kısmını devşirmiş olmasıdır. Ne var ki eğitime bu kadar yatırım yapan bir cemaatin içerisinden tek bir şairin, tek bir entelektüelin, tek bir sanatçının, tek bir ressamın, tek bir piyanistin, tek bir aydının, tek bir felsefecinin çıkmamış olması ilginçtir. Yaşanan bu entellektüel boşluğun Gülen’in tazelenen sohbet-vaazlarıyla doldurulmaya çalışılması da yeterli görünmemektedir.. Aaradaki açık kapanmamaktadır. Yine Türkiye ve Ortadoğu’da İslami hassasiyetleriyle dikkat çeken iktidarların var olduğu şu günlerde Gülen hareketinin elitist ve bencil tavırları en çok kriz zamanlarında kendisini göstermektedir. En son Mısır’da yaşanan darbe girişimine Zaman gazetesi yazarlarının verdiği anlamsız tavırların bir nedeni de bir İslamcı hareket olarak sadece kendisiyle hemhal olan cemaatin diğer İslamcı gruplar konusundaki küçümseyici oryantalist tavrının belirleyici olmasıdır. Gülen hareketi şişmiş egosu nedeniyle Ortadoğu’nun diğer İslami gruplarıyla empati yapamıyor. Zaten Nurculuk baştan beri empati yapmadı. Sürekli konuştu anlattı ve hidayete ermenizi bekledi. Ta en başından beri demokrasi gibi bir sorunları olmadı. Demokrasi için hiçbir zaman bedel ödemedi. Bugün AKP hükümetinin tüm nimetlerinden sonuna kadar faydalanan bu hareketlerin neredeyse tamamı zoru gördüklerinde köprüden önceki her çıkışta AKP ile daha doğrusu demokrasiyle olan bağlarını terk etmeye ve sinmeye, aşırtma vuruşlar yapmaya hazırdırlar. Yeter ki ellerindekiler kaybolmasın. Oysa bu aşamadan sonra AKP’nin ayakta tuttuğu Türkiye demokrasisi yıkılırsa altında ilk kalanlar kendileri olacaktır.
Rusya Gülen Hareketini Kısıtlarken Neden Kadiri Grupların Önünü Açıyor? Gülen hareketi erken dönemde Kafkasya’daki Çerkes cumhuriyetlerinde okullaşma yoluna gitmek istese de tüm Sovyet coğrafyasında örgütlenebilen bu cemaatin Çerkesya’da yer yurt tutamaması için Rusya Federasyonu özel çaba sarf etmiştir. Bunda 80 ve 90 dönemlerinin KAFFED kadrolarının da etkisi büyüktür. Sonuçta Gülen hareketi Kafkasya’ya girememiş, buna karşın duyulan ihtiyaç Arap-Vahabizmi tarafından hızla kapatılmıştır. Daha geniş anlamda Rusya Federasyonu Türkiye üzerinden Çerkesya’ya Sünni İslamı’nın her türünün girmesini yasaklamış (Gazalinin kitaplarının yasaklanması bu bağlamda ilginçtir…), onun yerine Suud resmi ideolojisini yani Selefiliği Çerkesya’ya sokmuş ve belli bir aşamadan sonra onu terörize ederek zaten İslam dinini “Cihat” ideolojisi olarak yorumlayan bu selefi hareketler sayesinde Çerkesya’da istediği devlet kontrolünü silah ve terör yoluyla daha da sıklaştırmıştır. Buna karşın Rusya Selefiliği, Sufizmle en çok da “Kadiri”likle dengeleme yolunu açmış görünmektedir. Rusya Federasyonu Türkiye’deki Karadeniz-Kadiri gruplarıyla iş tutmuştur. Rusya’nın Kadirilere ve Kadiri Şeyhi Haydar Baş’a duyduğu bu ilgi Türk iç politikasına mı, yoksa Kafkasya ile ilgili bir yöne mi evrilecek, bu henüz açık değil. Bunu zaman gösterecek. Şimdi Çerkes kamuoyunun çok da dikkat etmediği bir şekilde Rusya Federasyonu önce sınırlı sayıda Çerkes gencini Arap ülkelerinde okutmuş, onlar kanalıyla Kafkasya’ya gelen İslami eğilimleri terörize ederek ve onlarla çatışarak Çerkesya’nın istikrarsızlaşması için ihtiyaç duyduğu İslamcı-terörist kadroları yaratmış ve bu algı üzerinden Çerkesya’da yaşanacak olası demokrasi taleplerini (ve Çerkes Soykırımının tanınması, 6 parçaya bölünen Çerkes ülkesinin birleştirilmesi vd.) ertelemeye çalışmaktadır. Öte yandan da Rusya Federasyonu şırıngayla Kafkasya’ya enjekte ettiği “Vahabi” İslamına karşılık Kadiri sufizmine oynamaktadır. Bu bağlamdan olmak üzere Türkiye’de “BTP” adıyla partileşen ve kuruluşunda partideki emekli albayların varlığıyla dikkat çeken ve asıl kalkışını 28 Şubat sürecinden sonra yaşayan Kadiri grupların Rusya tarafından marke edilmesi ilginçtir. Bu nedenle hem tarikatın, hem de partinin başkanı olan Haydar Baş adlı kişinin Rusya Duma’sına çağırılması ve konuşmalar yaptırılması, buna karşın aynı süreç içerisinde Gülen hareketinin okullarının kapatılması veya enterne edilmeleri ilginçtir. Anlaşılan Türkiye’deki İslami grupların duruş-tavırlarına göre, politik ve siyasal tavırlarına göre yabancı ülkelerce marke edilmelerine alışmamız gerekecek. BTP adıyla partileşen bu kadiri grupların bir diğer özellikleri de ilginç bir şekilde “ulusalcı” ve anti AKP’ci olmalarıdır.
Seküler Bir Kutsal Alan: TAKSİM Alan işgal edilince, bayraklar da alandaki Atatürk heykelinin sağına soluna dikilince işgal tamamlanmış ve Türk devleti adına AKP hükümetinin Taksim’den kovulduğu ilan edilmiş oldu. Dünyada çok az sol vardır bizdeki gibi ezik ve tedavi kabul etmeyecek düzeyde ruhsal sorunları olan. Zamanında bir darbeyi tastamam yapsalardı da, geçici bir süreliğine sosyalist bir hükümet kursalardı. En azından bu kadar ezik olmazlardı. Belki çok insanın da canına kıyarlardı iktidarları zamanında. Muhtemelen kısa bir süre sonra beceriksizliklerinden hükümetleri yıkılır ve ağır aksak bir demokrasi yeniden inşa edilirdi. Ama en azından solcularımız bu kadar ezik ve bu kadar illegaliteye meraklı olmazlardı. Şimdi Türk solu devletten dayak yemek dışında hemen hiçbir şeyi becerememiş şu haliyle Taksim’de ki en ufak kıpırtıda sanki o kadar yıl devletten dayak yiyen kendileri değilmiş gibi yine döküldü sokaklara. Yaşadıkları şey tastamam bir tatmin duygusu olsa gerek. Galiba benim gibi solcu olmayan insanların Türk-Solu ve Taksim arasındaki seküler ama dinsel ilişkiyi anlaması pek kolay değil. Sanırım Taksim onlar için bir çeşit “Mabet”. Orada toplanmayı orada polise saldırmayı seviyorlar ya da polis kendilerine saldıracaksa tercihen Taksim’de dayak yemeyi uygun buluyorlar. Sonuçta Taksim’in ritüelleri galiba bunlar. Bu ritüeller kendi dilini de yaratmış; polisin eylemcilere müdahalesini “polis halka saldırdı!” diye vermek, ya da cam çerçeve indirip araç-oto yakmayı “direniş” olarak adlandırmak gibi. Ancak sanırım onlar için en efsunlu kelime “barikat”. Bu kelime onlarda sünnet olmuş ve erkekliğe adım atmışlar gibi bir etki yapıyor olmalı. Tabi bir de “Kollerimi açeydim, geçte TOMA deyeydim!” duruşuyla gövdesini tazyikli suya bırakan çakma Jan Dark’lar var… Sonuç olarak yazılabilecek ve yazılamayacak kadar çok nedenden dolayı Taksim Türk Solu için ve şimdilerde Kemalistler için de bir semboller yığını ve irrasyonel çekim merkezi ve tapınma yeri ve faşist devlet şiddetine! maruz kalınarak arınma mekanıdır. Ne var ki Kuzey Afrika gibi diktatörü bol ülkeler için üretilmiş yığınla protesto tekniğinin, seçimle gelmiş bir başbakan ve Türkiye demokrasisine sökmeyeceğini hesap edememiş olmalılar. Çileli de olsa her mümin gibi sol ve Kemalizm’e iman edenler de kendi kutsal mekanları olan Taksim’de polis şiddetiyle arınmaktan geri durmayacaklar ve her fırsatta kendi pagan inançları gereği bu alanda kan akıtacak ve kendi tanrılarına kurbanlar sunacaklardır. Ölen her insan bir “şehit”, akıtılan her damla kan “arınmanın bir ritüeli” olarak kutsanacak ve bu modern mabet üzerinden ellerindeki son Kemalist ve solcu “mümin” yok olana kadar devletle çatışacaklardır.
|
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Нарт Лъэпщ и Нэгъуджэр Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - II - 17/12/2016 |
уэ 1уэхур нахри гъэщ1эгъуэн зыщ1ыр Азтэкхэми Маяхэми ямейуэ, гъэ мин аджэ ипэ ящ1ауэ, ауэ зыщ1ари дымыщ1э мывэ гуэрхэм ящ1ы1уми Кецалкоатл и сурэтыр къагъуэтахэщ, ахэми нэгъуджэ 1улъу ик1ий жьак1э тету. Нэгъуджэр уеблэмэ оптикым и щ1эныгъэр пасэ лъэх |
Нарт Лъэпщ и Тепщэгъуэмрэ и Гъуэгуанэмрэ - I - 01/12/2016 |
Гъэщ1эгъуэнращи нобэ къасыху Кассит-Урарту-Хьаттихэм я Тещупк1э зэджэ тхьэпэлъытэр ди Нарт Сосрыкъуэу щытам зыми гу лъитакъым. Касситхэм Тещуп псалъэм крагъэк1ир Жьыбгъэ Кьезгъэпщэ жи1у аращ. |
УСЭНШЭУ ДЫКЪАНЭМЭ! - 09/10/2016 |
Ди хэку дахэр, си уорейда ПщIэ имыIэу дгъэкIуэдай, ДызгъэкIуэдам, си уорейда КIуэдыкIейри къыхукIуэ. |
Bugün Ben Mutlu Bir İnsanım! - 02/06/2015 |
Keşke Çerkes halkının yoğun olarak yaşadığı diğer illerden de adaylarımız olabilseydi. Ama o da olacak yakında. Buna eminim. Bu adı geçen illerde adaylarımızın Çerkes halkı tarafından benimsendiğini görmek beni herşeyden çok mutlu ediyor. |
Heredot Cevdet, Recep Tayip Erdoğan ve Ahmet Duvutoğlu! - 22/05/2015 |
Cumhurbaşkanımız Putin'in Ermeni Soykırımını resmen tanıyor olmasına, “Putin'e darıldım!” diyerek karşılık vermişti. Demek ki cidden çok darılmış olacak ki daha kendisine gelememiş. |
Gerekeni Gerektiği Zaman Yapmak; Ya da Labedeslerin Kaderi! - 12/05/2015 |
2015 Genel seçimlerine 25 gün falan kaldı. Bahaneler ve gerçekler arasındaki birçok Çerkes bu seçimde ÇDP’nin bağımsız Çerkes adaylarını mı destekleyecek; yoksa en rasyonal bahanenin arkasına mı saklanacak. |
Uzunyayla'nın Son Klasik Kuşağı Hareketleniyor - 01/05/2015 |
Kendi kişisel kurtuluşunu elde etmekle yetinmeyen, halkına geri dönen bir kuşak bu kuşak. Köy köy gezen, kendi insanına şehirlerde kasabalarda ve ilçelerde ulaşmaya çalışan bu insanlar birlikte başarabilmenin imkanlarını arıyorlar. |
Kronik bir Aydın Hastalığı Olarak : Sözlük ve Alfabe -I- - 26/04/2015 |
Sözlük ve alfabe hazırlamak ve bunun üzerinden kendini gerçekleştirmek Tanzimat döneminden kalma bir aydın saplantısıdır |
Boyunun Ölçüsünü Vermekten Korkmak! - 20/04/2015 |
Orta yere çıkmak, boyunun ölçüsünü vermek ve alınan ölçüyü de bilmek zorunda olduğumuz bir yerdeyiz artık. Yani artık eskisi gibi iktidar ya da muhalefet partisinde es kazara bir iki Çerkes milletvekili var diye bu işten sıyrılmak mümkün değil. |
Devamı |