Aydın Candemir
aydincandemir@gmail.com
Dilimiz Konusunda Özeleştiri
21/01/2013
Fıkra malum; Uzunyaylalı Çerkes kadının kocası ölmüş. Ağıt yakmayı bilmediğinden komşu köyden bir Avşar kadını ağıtçı olarak getirmiş. Kadın cenaze başında ağıt söylemeye başlamış. Kadının söylediklerine bir kulak vermiş ki şunları söylüyormuş: Ne deyim de ne söyleyim, ölü bizim olmayınca, Bu Çerkesler tükenir mi, kırkı birden ölmeyince... Kırkımız birden ölmüyorsak da yüzbinlerimizin dili, kültürü, kimliği ölüyor. Dilimizi bilenlerin sayısı her geçen gün azalıyor. 20 yaşın altında dil bilenlere artık rastlayamıyoruz. Dil kültürün taşıyıcısı. Dil olmayınca kültür de kalmıyor. Kaybedilen dili yeniden canlandırmak kolay bir şey olmasa gerek. Dünyada bunu Yahudilerin gerçekleştirdiğini biliyoruz. Başka da bir örneği var mı acaba? Aynı sorun Avrupa’da yaşayan Türk çocukları için de vardı. Uydu yayınlarından sonra Türk çocuklarının dilinde olumlu gelişmeler olduğunu biliyoruz. Ne de olsa 300’den fazla Türkçe TV kanalı 24 saat yayın yapıyor. Arkalarında koskoca bir devlet var. Türkiye’den Türkçe ve Türk Kültürü öğretmenleri orada görevlendiriliyor. Buna rağmen asimilasyon tehlikesinden kurtulamıyorlar. Ya bizler ne durumdayız? Adeta ölüme yattık. Birkaç bin kişi dışında ulusal sorunlarımıza duyarlı insan kalmadı. Çerkesçe TV yayınlarına ümit bağladık. İdealist ve duyarlı insanlarımız kurslar açıyor. Yetkili kurumlarla görüşüyor. Bu arada hayatın doğal akışı bizleri her geçen gün tüketiyor. Unesco Çerkesçeyi tehlike altında olan diller sınıfına aldı. Ubıh dilinin kaybolmaması için de en büyük gayreti bir Fransız dil bilimci göstermemiş miydi? Bizler ise ne kadar rahatız. Evet, Osmanlı Devleti bizleri kendi aramızda iletişim kuramamamız için ülkenin değişik köşelerine serpiştirdi. ”Vatandaş Türkçe konuş” baskıları yapıldı. Çerkes Ethem’in şahsında itibarsızlaştırılmak istendik. Ama bizlerin hiç mi suçu yok? Kendimize toz kondurmadan sürekli bahanelere mi sığınacağız? Oynamaya gelince gençlerimizin maşallahı var. Bu konuda atalarını bile geçmiş durumdalar. Ama dile gelince hiç hevesleri yok. Çerkes olup tek bir kelime dahi bilmeyen gençlere sizler de rastlamışsınızdır. Evet, büyükleri olarak bizler suçluyuz. Sizlere bu dili öğretmede birçok ihmallerimiz olmuştur. Sevgili gençler, okul, dershane, hayat mücadelesi derken işiniz çok ama, her gün olmasa bile, haftada ya da ayda üç-beş kelime öğrenmek çok mu zor? Ayrıca internet teknolojisi dil öğrenmek isteyenler için bulunmaz fırsatlar sunuyor. Özellikle Danef sitesi büyük bir hazine. Yüz binden fazla kelime telaffuzlarıyla birlikte bir tık ötemizde. 50 yaşını geçen bizlerin çoğu Türkçe’yi okula başladıktan sonra öğrendik. Çünkü evlerimizde Adigece’den başka bir dil konuşulmazdı. Buna rağmen, kelime hazinemizi zenginleştirmek için bu siteden azami derecede yararlanmalıyız. Çerkesçe TV yayınları anadil öğretimi gibi devletimizden bazı kültürel hak ve taleplerde bulunulmasından bir kısım hemşerilerimizin tedirgin olduğuna, korktuğuna şahit oluyoruz. Hatta yapılan yürüyüşlerde atılan sloganlardan bir hayli rahatsız olduklarını görüyoruz. O kardeşlerimiz müsterih olsunlar. Bu davanın mücadelesini verenlerin içinde bölücülük yanlısı, Türkiye karşıtı hiç kimse olacağını zannetmiyorum. Dil öğrenmeyi talep etmek, TV yayını istemek neden sakıncalı olsun ki? Kimse bizleri bölücü, yıkıcı akımlarla karşılaştırmasın. Ağlamayan çocuğa hak vermezler. Yeter ki doğru zamanda, doğru şekilde haklarımızı talep edelim. Aşağıdaki kıssa halimize uymuyor mu? Bir bilge bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. “Köpek susamıştır ama gölete her gelişinde sudaki yansımasını görüp korkar” ve suyu içmeden kaçar. Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer. O anda bilge şöyle düşünür: “Bir insanın istekleri ile arasındaki en büyük engel çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkularıdır. İnsan bunları aşarsa, istediklerini elde edebilir.” Kendi ellerimizle büyüttüğümüz engel ve endişeler, günün birinde aşılmaz bir duvar gibi önümüze dikilir. Bu duvar, dokunsanız yıkılacak cinstendir aslında. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
Çoğulcu Demokrasi Hareketi Başarılı Olabilir mi? - 05/07/2014 |
Şehirlerde yaşayan duyarlı hemşerilerimiz Kafkas Dernekleri yoluyla tükenişe karşı koymuş, asimilasyona karşı canla başla mücadele etmiştir. Kültürel faaliyetlerle halkımıza kimlik bilinci kazandırılmaya çalışılmıştır. |
Seçimler ve Çerkesler - 12/03/2014 |
Başbakanlık makamına gelen biri sıkıysa “Ben Gürcü kökenliyim veya Çerkes kökenliyim” desin bakalım. Avrupa ülkelerindeki Türk milletvekilinden, belediye başkanından gurur duyan TC ünvanlı gençlerimiz sosyal medya üzerinden saldırıya geçerler. |
Var Olma Mücadelemiz Devam Edecek! - 09/01/2014 |
Haydi hep birlikte zoru değiştirmeye talip olalım. Sorumluluğu belirli insanlara yıkmayalım. Kısır çekişmeleri bırakalım. Umutsuzluğa ise hiç kapılmayalım. Bizim yapamadığımızı yapanlara kara çalmayalım. |
Andımız Türkiye’ye Ne Kazandırdı? - 24/10/2013 |
Atatürk Türklerin atası demek, bir milletin atasını sevmesi gerekiyorsa, Çerkesler Türk olmadığına göre, sevmeleri gereken atalarını elbette ki Türkiye'de değil, Kafkasya'da bulacaklardır. |
Ulusalcılar ve Çerkesler - 27/07/2013 |
Özellikle ulusalcılara destek veren Çerkesleri anlamak gerçekten zor. Çerkeslerin ne çıkarı olacak söyleseler de, biz de sesimizi kessek. |
“Arnavutum”, “Çerkesim”, “Boşnakım” Demek Suç mu? - 26/02/2013 |
Türklük kadar diğer soylar da şereflidir. Sen Türk olmaktan nasıl gurur duyuyorsan, öteki de aynı şekilde kendi soyundan gurur duyamaz mı? |