• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi31
Bugün Toplam413
Toplam Ziyaret1062404
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Aydın Candemir
aydincandemir@gmail.com
Dilimiz Konusunda Özeleştiri
21/01/2013

Fıkra malum; Uzunyaylalı Çerkes kadının kocası ölmüş. Ağıt yakmayı bilmediğinden komşu köyden bir Avşar kadını ağıtçı olarak getirmiş. Kadın cenaze başında ağıt söylemeye başlamış. Kadının söylediklerine bir kulak vermiş ki şunları söylüyormuş:

Ne deyim de ne söyleyim, ölü bizim olmayınca,

Bu Çerkesler tükenir mi, kırkı birden ölmeyince...

Kırkımız birden ölmüyorsak da  yüzbinlerimizin dili, kültürü, kimliği ölüyor. Dilimizi bilenlerin sayısı her geçen gün azalıyor. 20 yaşın altında dil bilenlere artık rastlayamıyoruz. Dil kültürün taşıyıcısı. Dil olmayınca kültür de kalmıyor. Kaybedilen dili yeniden canlandırmak kolay bir şey olmasa gerek. Dünyada bunu Yahudilerin gerçekleştirdiğini biliyoruz. Başka da bir örneği var mı acaba?

Aynı sorun Avrupa’da yaşayan Türk çocukları için de vardı. Uydu yayınlarından sonra Türk çocuklarının dilinde olumlu gelişmeler olduğunu biliyoruz. Ne de olsa 300’den fazla Türkçe TV kanalı 24 saat yayın yapıyor. Arkalarında koskoca bir devlet var. Türkiye’den Türkçe ve Türk Kültürü öğretmenleri orada görevlendiriliyor. Buna rağmen asimilasyon tehlikesinden kurtulamıyorlar.

Ya bizler ne durumdayız?

Adeta ölüme yattık. Birkaç bin kişi dışında ulusal sorunlarımıza duyarlı insan kalmadı. Çerkesçe TV yayınlarına ümit bağladık. İdealist ve duyarlı insanlarımız kurslar açıyor. Yetkili kurumlarla görüşüyor. Bu arada  hayatın doğal akışı bizleri her geçen gün tüketiyor.

Unesco Çerkesçeyi tehlike altında olan diller sınıfına aldı. Ubıh dilinin kaybolmaması için de en büyük  gayreti bir Fransız dil bilimci göstermemiş miydi?  Bizler ise ne kadar rahatız. Evet, Osmanlı Devleti bizleri kendi aramızda iletişim kuramamamız için  ülkenin değişik köşelerine serpiştirdi. ”Vatandaş Türkçe konuş” baskıları yapıldı. Çerkes Ethem’in şahsında itibarsızlaştırılmak istendik.

Ama bizlerin hiç mi suçu yok?

Kendimize toz kondurmadan sürekli bahanelere mi sığınacağız?

Oynamaya gelince  gençlerimizin maşallahı var. Bu konuda atalarını bile geçmiş durumdalar. Ama dile gelince hiç hevesleri yok. Çerkes olup tek bir kelime dahi bilmeyen gençlere sizler de rastlamışsınızdır. Evet, büyükleri olarak bizler suçluyuz. Sizlere bu dili öğretmede birçok ihmallerimiz olmuştur. Sevgili gençler, okul, dershane, hayat mücadelesi derken işiniz çok ama, her  gün olmasa bile, haftada ya da ayda  üç-beş kelime öğrenmek çok mu zor? Ayrıca internet teknolojisi dil öğrenmek isteyenler için bulunmaz fırsatlar sunuyor. Özellikle Danef sitesi büyük bir hazine. Yüz binden fazla kelime telaffuzlarıyla birlikte bir tık ötemizde. 50 yaşını geçen bizlerin çoğu Türkçe’yi okula başladıktan sonra öğrendik. Çünkü evlerimizde Adigece’den başka bir dil konuşulmazdı. Buna rağmen, kelime hazinemizi  zenginleştirmek için bu siteden azami derecede yararlanmalıyız.

Çerkesçe TV yayınları anadil öğretimi gibi devletimizden bazı kültürel hak ve taleplerde bulunulmasından bir kısım hemşerilerimizin tedirgin olduğuna, korktuğuna şahit oluyoruz. Hatta yapılan yürüyüşlerde atılan sloganlardan bir hayli rahatsız olduklarını görüyoruz.

O kardeşlerimiz müsterih olsunlar. Bu davanın mücadelesini verenlerin içinde bölücülük yanlısı, Türkiye karşıtı hiç kimse olacağını zannetmiyorum. Dil öğrenmeyi talep etmek, TV yayını istemek neden sakıncalı olsun ki? Kimse bizleri bölücü, yıkıcı akımlarla karşılaştırmasın. Ağlamayan çocuğa hak vermezler. Yeter ki doğru zamanda, doğru şekilde haklarımızı talep edelim.

Aşağıdaki kıssa halimize uymuyor mu?

Bir bilge bir göletin başında oturmaktadır. Susuzluktan kırılan bir köpeğin devamlı olarak gölete kadar gelip tam su içecekken kaçması dikkatini çeker. “Köpek susamıştır ama gölete her gelişinde sudaki yansımasını görüp korkar” ve suyu içmeden kaçar.

Sonunda köpek susuzluğa dayanamayıp kendini gölete atar ve kendi yansımasını görmediği için suyu içer.

O anda bilge şöyle düşünür: “Bir insanın istekleri ile arasındaki en büyük engel çoğu zaman kendi içinde büyüttüğü korkularıdır. İnsan bunları aşarsa, istediklerini elde edebilir.” Kendi ellerimizle büyüttüğümüz engel ve endişeler, günün birinde aşılmaz bir duvar gibi önümüze dikilir.

Bu duvar, dokunsanız yıkılacak cinstendir aslında.



4933 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

Çoğulcu Demokrasi Hareketi Başarılı Olabilir mi? - 05/07/2014
Şehirlerde yaşayan duyarlı hemşerilerimiz Kafkas Dernekleri yoluyla tükenişe karşı koymuş, asimilasyona karşı canla başla mücadele etmiştir. Kültürel faaliyetlerle halkımıza kimlik bilinci kazandırılmaya çalışılmıştır.
Seçimler ve Çerkesler - 12/03/2014
Başbakanlık makamına gelen biri sıkıysa “Ben Gürcü kökenliyim veya Çerkes kökenliyim” desin bakalım. Avrupa ülkelerindeki Türk milletvekilinden, belediye başkanından gurur duyan TC ünvanlı gençlerimiz sosyal medya üzerinden saldırıya geçerler.
Var Olma Mücadelemiz Devam Edecek! - 09/01/2014
Haydi hep birlikte zoru değiştirmeye talip olalım. Sorumluluğu belirli insanlara yıkmayalım. Kısır çekişmeleri bırakalım. Umutsuzluğa ise hiç kapılmayalım. Bizim yapamadığımızı yapanlara kara çalmayalım.
Andımız Türkiye’ye Ne Kazandırdı? - 24/10/2013
Atatürk Türklerin atası demek, bir milletin atasını sevmesi gerekiyorsa, Çerkesler Türk olmadığına göre, sevmeleri gereken atalarını elbette ki Türkiye'de değil, Kafkasya'da bulacaklardır.
Ulusalcılar ve Çerkesler - 27/07/2013
Özellikle ulusalcılara destek veren Çerkesleri anlamak gerçekten zor. Çerkeslerin ne çıkarı olacak söyleseler de, biz de sesimizi kessek.
“Arnavutum”, “Çerkesim”, “Boşnakım” Demek Suç mu? - 26/02/2013
Türklük kadar diğer soylar da şereflidir. Sen Türk olmaktan nasıl gurur duyuyorsan, öteki de aynı şekilde kendi soyundan gurur duyamaz mı?
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi