• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam193
Toplam Ziyaret1062184
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.440034.5781
Euro35.959736.1038
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ
27/07/2024

Değerli Okuyucularım,

Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.

Birinci Dünya savaşını bitiren Mondros Mütarekesi ile birlikte Osmanlı Devletinde beliren hakim görüş ‘bizi İngilizler alsın ve adam etsin’ şeklindedir. Bu konu ile ilgili olarak Doğan Avcıoğlu’nun Milli Kurtuluş Tarihi kitabını okumanızı tavsiye ederim. Ancak 1919 yılının Ocak ayında toplanan Paris Konferansında, Maraş, Urfa, Antep Fransızlara; Antalya ve civarı Fransızlara; Ege bölgesi ise Yunanlılara verilmiştir. İtalyanlar Antalya bölgesini kendiliğinden terk etmiş, Fransızların bölgeden çıkarılması için milis güçleri yeterli olmuştur. Yunanistan’ın o dönemdeki nüfusu üç buçuk milyondur ve çıkarabileceği askeri güç üç yüz bin civarındadır. Bu kadar büyük bir bölgeyi o kadar askerle işgal edebilmek mümkün değildir.

O dönemde bize öğretilenin aksine yasal olan İstanbul’dur ve İsyan etmiş olan Ankara’daki birtakım Osmanlı subaylarıdır.

İstanbul Hükümeti merkezi yönetime başkaldırmış olan Ankara’yı yola getirmek için birtakım silahlı gurupları Ankara’nın üzerine salmıştır. Bu guruplardan Anzavur’un silahlı güçleri ile hiçbir askeri güç baş edememiş, Ethem kuvvetleri Anzavuru saf dışı bırakmıştır. Düzce, Adapazarı, Bolu isyancıları Gerede’ye kadar varmışlar yine Ethem Kuvvetleri tarafından saf dışı bırakılmışlardır. Yozgat İsyanı için yine Ethem’e yalvarılmış ve Yozgat İsyanı bastırtılmıştır.

Bu isyanların her biri Ankara’yı yakmaya ve Ankara’da bulunan Mustafa Kemal dahil bütün güçleri yok etmeye muktedirdiler. Bu gerçek atlanarak

Kurtuluş savaşı diye bir hikaye anlatılamaz.

Nitekim Ankara bir miktar güç topladıktan sonra Yunanlılara saldırmak yerine ilk önce Ethem Kuvvetlerine saldırmıştır. Ethem Bey kardeş kanı dökmemek için Türk ordusuna kurşun atmadığı için, Ankara bunu büyük bir zafer olarak tarih kitaplarına yazmış ve Ethem’le birlikte bütün Çerkesleri hain ilan etmiştir.

Ve Ethem’in hainliğini tescil etmek için her gün yeni kitaplar yazılmaya devam edilmektedir. Bunlardan birisi de Prof. Şadumam Halıcı’dır. 2016 yılında yayınladığı 648 sayfalık kitabı için ona Emniyet Genel Müdürlüğü’nün arşivi özel olarak açılmış ve bizim asla ulaşamayacağımız yüzlerce belge emrine sunulmuştur. Bu anlamda kitap, sunduğu belgeler açısından önemlidir. Ancak Kemalist Tarih tezini güçlendirmek için kaleme alınmış, bilimsel bir bakış açısına sahip değildir.

***

Sürgündeki Ethem Bey, anılarını bastırabildiği zaman bütün gerçeklerin ortaya çıkacağına ve aklanacağına inanmaktadır. Ancak Türk istihbaratı tarafından çok yakından takip edilmekte ve ondan çok korkulmaktadır. Dostu zannettiği Kürt Mevlanzade Rıfat’a bastırması için Hatıratını teslim ediyor. Mevlanzade Rıfat bu Hatırat’ı bastırmak yerine Halep’teki Türk Konsolosluğuna vermiş, bu hizmeti karşılığında, aylık yetmiş Türk Lirası karşılığında Türk hükümeti adına casusluk teşkilatına dahil olmuştur.

Şu anda piyasada dolaşımda olan Ethem’in hatıratı olarak dolaşıma sokulmuş olan kitaplar gerçek değildir ve tahrif edilmiş sahte anılardır.

Gerçek anıların Emniyet Genel Müdürlüğü arşivinde olduğunu biliyoruz. Gerçeklerden korkmayanların bir gün bu gerçek anıların yayınlanacağına inanıyoruz.

Ethem’in yayınlandığına inandığı anıları için, Türk Ordusuna hitaben yazdığı beyannameyi, Şaduman Halıcı’nın Ethem isimli kitabından sadeleştirerek sizlerin okumasına sunuyoruz.

***

“Kahraman Türk Ordusu ve Donanmasına (Hatıratımın Tab’ını “basımını” ihbar eden) Vatani Bazı Maruzatı Mahsus Beyannamemdir”

Meydana geliş şekli pek çok tahrifata maruz kaldığı görülen ve bugünkü milli varlığımızı mahv ve çökme tehlikelerinden kurtaran vatansever hareketimizin son ve müsait kişilerin, milletin onur ve haklarını korumaya öncülük edenlerin samimi düşünüşlerinden nankörce pek vicdansızca istifade eden, ihtiras erbabı kabilinden olan cambazlıklarıyla, herhangi bir hükümet şeklinde on küsur seneden beri irtikap ettikleri feci ve ihtilal hıyanetine ait kendi acz ve ihanet izlerini gizlemek maksadıyla, meydana gelen gülünç hallerini ve  o vatanperver harekatın yaratıcısı gibi görünmek suretiyle tahrif ettikleri tarihi gerçekleri ve o meyanda nazik ismim etrafında resmî ve gayr-ı resmi pek alçakça asıl ve esastan yoksun peş peşe saçmalayan propogandalarının rezalet derecesi ve mahiyeti, hülasa yükselmesi ve yenilikçi kisvesine bürünen ve Kuva-yı Milliye’nin gayr-ı meşru çocuğu denmeğe yaraşır ikiyüzlü ve yalancı hakimlerinin, büyük zararlar ve binbir felaketin artığı kalan bedbaht vatanımızı son bir felaket uçurumuna sürüklediği eser ve delilleriyle, vesikalarıyla olayları yol gösterici bir biçimde ispat eden, açıklayan ve ifşa eden kitabım Ankara hazretlerinin ve dışişleri çevresinin çeşitli eşkallerde çıkardıkları zorluklara rağmen çok şükür nihayet bastırılmış ve danışma mevkisine konmuştur.

Bu kitabımda irdelenmesini size tavsiye etmek istediğim ve dikkat çekmek istediğim anılan kitabım özetle açıkça belirttiğim acı hakikatler hakkında daha açık ve belgeli malumat vereceği gibi iddialarımın doğruluğu veya eğriliğini ayırt etme fırsatını sizlere sunacak ve tabi ki neticeye dair hükmü yine sizin akli ve vicdani muhakemenize terk etmiş bulunacaktır.

Ey muhterem vatan fedaisi olan Türk ordusu ve mensupları: Vatandan ayrı ve olayları gözler bir halde geçirdiğim on küsur senelik sessizlikten sonra kurtarıcıların huzurunda meydana gelen şu hitab tarzımla sizden daha alim ya da içtihaden vatanperver yaratılışınızdan şüphe eden muhalif bir vatandaşınız sıfatıyla değil; ancak bugünkü şerefli mevcudiyetinizin önüne geçen milli ve vatani felaket ve yok olma senelerinin hakiki ve samimi bir hizmetkarı hatta hasbelkader ve zaman, bugünkü milli varlığın müessisi olmakla övünen eski ve sadık bir cihat arkadaşınız sıfatıyla tam bir samimiyetle ve aynı zamanda vatani bir mecburiyet hissiyle hitap ettiğime itimat etmenizi rica ederim.

Bundan maksadım ve yüce emelim, tarihin o pek çetin geçen safhasını açığa çıkarmak, bana ve size verdiği övünme ve şeref ebedi kalsın: (La semihallah) Garezden ve şahsi ihtiraslara tesis ettirilmiş bulunan devletin istiklali milletin mukadderatı, son bir felakete maruz kalıp mazlum ve Necip Türk’ün çöküş tarihi sizi ve beni eleştirmeye meydan kalmasın fikrinden doğmuştur.

Malumdur ki az müddet zarfında çekile göçüle iltica eylediğimiz anavatanımızın son siyasi hudutları, hiç bir zaman kıyaslanmayacak derecede nazik ve tehlikeli vaziyet almış durumdadır. Çetince bir fırtına içtimai bünyemizi kökünden devirip koparıp atabilir: Gafletin cehalet kadar ve daha ziyade zararlı bir hükümet idaresi namına bu derece baskıcı, suistimalci felaket çağıran ve neticesi hüsran ve mahrumiyet olduğunu bize ihtar eden pek çok vakanın acı hatıralarını şöyle bir düşünür ve mülahaza eylersek, hangimiz kendi nefsimizde duymayız.

Mondros Mütarekesiyle biten askeri çöküşlerden, Sevr muahedesi ve malum neticeleri gibi anavatanımızda şahidi bulunduğumuz acı ve öldürücü vatani felaketlerden sonra hasseten ordumuzun dimağı hükmündeki Erkan, amir ve subaylarımızın hiç bir alay ile iğfal olunamayacaklarını ve ihtiras aleti ve baskı altında kalmamaya özel bir ehemmiyet vereceklerini pek ziyade ümit ve temenni etmeyenlerden idim. (Yazık)

O felaket ve dağılış senelerinde ben bugünkü fedakar ordumuzu; sizi ihya ve yeniden teşkil suretiyle anavatanı düşman ayağından temizleme gibi vatani ihtiyaç yolunda baştan başa anarşi haline girmiş bulunan Anadolu’nun, o anarşi vaziyetinden kurtarmak için kan ter içinde çalışır ve mukaddes gayemize mani bulduğum Halife orduları asi kitleleri, hoca ve kadıları yola getirip, cezalandırıp ve ıslah ederken, Ankara’da sırf şahsi endişesiyle ve acz içinde Bayram Veli camiinde riyakarane namaz kılmakla meşgul bulunan bir sahtekar, müsait günlerin gerçekleşmesinden sonra başladığı karıştırma ile, nankörce kendi sefil emellerine ordumuzu sevketmekte müşkülat bile görmedi.

Ordunun ve daha evvel de, kendi hayatını dahi şükran borçlu olduğu biz arkadaşlarının emniyetini pek insafsızca suistimal eden aynı zattır ki! nihayet yine ordunun saf itaatkarlığına dayanarak hayat boyu şartı ile mi ne? kendisini reis-i cumhur diye ilan etmeğe de muvaffak olmuş, yalan ve riya üzerine kurduğu şahsi saltanat makamından hakikat ve adaletle alay etme fırsatını elde etmiş bulunuyor!!

Zayıf ve bencil bu heyetin ve şahsiyetin ömür boyu kaydıyla vaziyete hakim olduğu zaman zarfında, yani on küsur seneden beri sırf iktidarını korumak ve menfaat endişesiyle imha ettirdiği ve boğdurduğu vatandaş kadar, ben seni yeniden teşkil etmek ve milli birliği temin ve koca Anadolu’yu anarşi halinden kurtarmak gibi olağanüstü bir meşgale içinde bile o kadar vatandaş boğdurmadım.

Dahilde tabileri ve özellikle muhterem heyetinizi doğru yoldan saptırmak sureti ile, ihtiraslarını idame kaygısına düştüğü bir çok dikkatli nazardan yeminli eserleriyle birdenbire tahakkuk eden hükümet heyetinin akıbeti, tabiatıyla ne kadar kanlı ise, öyle bir idareye bağlanmış ve mahkum bir heyet-i içtimâiyenin ve ordusunun mevki ve başarısı o nispette korkulu ve tehlikeli bulunduğuna şüphe caiz midir?

Hiç şüphe etmeyiniz ki, bugünkü hal ve ahvalinizle haricin ihtiraslı bakışlarına pek cazibeli bir vaziyet arz etmektesiniz. Şu kadar ki, milletle aranızda hasıl olmuş ve gittikçe gerginleşen nefretin telafisine imkan kalmadığı bir zamanı bekleyerek karekterimize terk edilmiş bulunuyorsunuz. Ve görülüyor ki mahirane teşvik dahi ediliyorsunuz! Lakin her zamandan ziyade entirikalarla dolu devrin ve yabancıların maskeli hoş geçinme ve müsaadelerine aldanmamanız ve mağrur olmamanız mevcut halin gereğidir.

Bedbaht vatan, pek sinsi, entirikacı ve açgözlü yabancılar tarafından kuşatılmış bulunuyor. Yeni sistem anlaşmalar ve hazırlıklar dikkatten kaçmayacak kadar bariz ve eserleriyle sabittir.

Ne çare ki: bu acı hakikatleri vatandan görebilmeye hürriyetsizlik ve şahsi ihtiraslar manidir! Ve bu mahrumiyeti ortaya çıkaran ve taraf olan, şikayet edilen şuursuzlar ve merkezi Ankara olan iki yüzlü yalancılardır.

 

Ey Muhterem muhataplarım !

Bundan evvelki cahilliğe ve taassuba batmış ve dindar görünen, gerçekte ise Haris ve mevk perest (Damat Ferit Paşa ve Vahideddin), o iğrenç ve bilinen politikalarıyla, onların iflas ettiğini gördükten sonra, vatanperver harekatımıza iltihak eden ve görüldüğü üzere vaziyete hakim olan bugünkü iki yüzlü egemenlerin farkları olmadığı açık eserleriyle ve el ile tutulabilecek kadar gerçekleşmiş bir mesele hükmündedir. Ve hele ruhen pek ziyade benzerlik ve münasebetleri vardır.

Evvelkileri, doğrudan yabancılarla el ele verecek kadar basit düşünmüşler ve düşmüşler şimdikilerde, neticesi tabiatı yine o demek olan yanlışı doğru gösteren yollara saparak ihanetle, açgözlülükle mirasına kondukları vatanperver harekatımızın yararlı meyvelerini suistimal ve israf ederek, vakitlerini hoş geçirmek sevdasına düşmüş bulunuyorlar.

Bütün bu iddialarımın doğruluğu veya geçersizliği hakkında şüpheye düşenler için tavsiye ettiğim kitabım şöyle dursun, bu beyannamem bile güzel bir keşfedici zemin teşkil eder.

Eğer iddialarımda yanlış bir fikre ya da eski garezlere ve kötü düşünceye mağlup olduğumu düşünür ve şüphe ederseniz hakikati arama babında size okumanızı tavsiye ettiğim kitabımı, size okutmayacağına kani olduğum hükümetinizden, mezkur kitabımın serbest okutulmasını isteyebilirsiniz ve istemelisiniz. Hak ve hakikate zerre kadar taraftar iseler kamuoyunun talep ettiği, ciddi ve samimi bir hükümet ve iddia ettikleri gibi mecburi demokratsalar, neden muhterem ordumuzu böyle bir mütalaadan men’e lüzum görsünler ve niçin bu kadarcık bir lütfu bizden esirgesinler.

Malumdur ki, bu asırda ender kalan mutlakiyetle idareye mahkum bulunan yönetimlerde bile, kitap okumak yemek içmek kadar tabi olan ve medeni ihtiyaçlardan sayılmıştır. Dolayısıyla vaki olan böyle bir talep ve arzunuz çok şükür o kitabın okunmasını tavsiye eden aciz, ne ne sadrazam Damat Ferit Paşa mevkiîndeyim ve ne de sizler Sultan Hamit’in eski Hassa Ordusu bakiyesi değilsiniz.

Tekrar ederim ki, sadece tarih açısından değil, aynı zamanda vatanın geleceği ve selameti açısından kitabım haklı olarak sizi alakadar etmektedir. Bunu takdir buyurunuz. Ve yine takdirinizden umut eylerim ki, bu kitabı yazan ve bu vesileyle okumanızı muhterem heyetinizden temenni eden, sizi ortaya çıkardım diye övünebilecek kadar ileri hukuku olan bir vatandaşınız ve sabık cihat arkadaşınız bulunuyor.

Bütün şu gerçeğin özetine rağmen ey muhterem Ordu, tecrübelerime dayanarak arz eylerim ki, kitabım sizin ve milletin dikkatini çekmesinden ve okunmasından şiddetle ve fesatlıkla men olunmak istenecektir. Çünkü kendi iddiaları ve dalkavuklarının propogandaları hilafına gerçekte sahtekarlıklarının ve gelişmenin önünde kendileri bulunduklarının ve özet olarak yalancılıklarının ortaya çıkacağının, yaratılışları icabı korkacaklardır.

Şu halde, öyle bir muhalefet karşısında ve yüz yüze gelme durumunda (aciz kanaatime göre) muhterem heyetinize düşen günün en mühim vatani vazifesi, kurulmuş bulunan yeni devleti, musallat olmuş ihtiras erbabından kurtarmak ve vatanda hürriyet ve hakiki medeniyete dayalı sevgi, kardeşlik esası üzerine tesis eylemek için fikren ve fiilen harekete geçmektir.

Şimdiye kadar devam eden sükunetiniz, bizim zannettiğimiz gibi bir yanlış görüş ve muhterem heyetinize bulaşmış gaflet eseri değil, tereddüd veya vatanın selameti hesabına sabır ve tahammül gibi bir samimi milahazadan mütevellit bulunuyorsa, bilakis görünüyor ki, resmiyet iktisap eden ve gittikçe makul olandan uzaklaşan hastalıkları, garezleri ve şahsi ihtirasa düşmüş bu asalak hakim sınıf sizin bu samimiyetinizden cüret bularak, her gün sizi ve milletin mukadderatını, bir derece daha tehlike uçurumlarına yaklaştırmaktadır.

Şahsi ihtiraslarına yenilerek milleti sizden uzaklaştıran ve bunu kendi sefil maksatları açısından bir başarı sayacak kadar gayr-i vatani ve vahşi düşünen baştaki entrika sahiplerini arayıp bulmak ve kaldırmak sizin için zaruri ahvaldendir.

İcabında dayanağın ve hatta sığınağın olacak olan milletle bütünleşecek gayet meşru ve makul yolların var. Fakat dikkati kaybetmemek daha ziyade fırsat ziyaına meydan vermemek elzemdir.

Halkın samimiyetine istinat etmeyen her kuvvet ne kadar büyük olursa olsun ciddice zorluk gününde dağılmaya mahkumdur. Bu gibi müthiş vakalar, basiretsiz milletler için tarihte tekrar eden makul ve medeni milletlerde pek ziyada önem verilen vukuunda kaçınılan şeylerdir. (Bizdeki dönüşen ruh yapısı daha ziyade kaçınmayı emreder.)

Şikayet edilen, Ankara yönetiminin ve daha doğrusu ticaret, ihtikar ve sefahat derneğinin dahildeki felaket-amiz idare sistemleri ile, dış siyasete dair hareket tarzları gidiş gelişleri aynı derecede vicdansız ve utanç verici ve esassızdır.

Örneğin, Ankara başvekilinin son (Sofya)ya olan debdebeli gidişi, bu iddianın bariz ve canlı bir misalidir. Bu uğursuz seyahat Yarın Gazetesi sahibi Arif Oruç bey ve hürriyetperver yayınını boğmak ve susturmak gibi gayet küçük ve adi bir özel maksat etrafında gerçekleştirilmiş idi. Mahiyeti pek iğrenç ve menfi olan mezkür seyahat ve mülakatın iç yüzü, arzettiğim gibi tenezzül edilmeyecek derecede gülünçtür.

Gerçi bu hayasız diplomatlarımız, büyük bir sevinç ve muvaffakiyet içinde Bulgarya’dan döndüler. Çünkü Arif Oruç’un susturulacağı vaadini almış gibi idiler. Fakat, bilmem? Kamuoyuna hürmetkâr ve medeni ve kanuni Bulgar diplomatları ol baptaki ümit verici îmâlarını ne dereceye kadar teyit edebileceklerdir?

Bu münasebetle burada açtığımız bu bahsi de kısa olarak geçelim. Bu gibi bahislerin yeri bu beyanname değildir. Arif Oruç kimdir? İhtimal ki bu zat hakkında dahi Ordu muhterem heyetine pek yanlış malumatlar telkin edilmiştir.

Hürriyet ve saadeti kendilerine hasreden, icap eder ve artarsa vicdansız dalkavuklarına talimat dahilinde bolca veren, şikayet edilen yönetim heyetinin yalan ve iftirada öyle maharetleri var (yahut kabule müsait zeminleri) vardır ki, insan bir zaman için tereddüte düşmekten kendini kurtaramaz.

Arif Oruç, vatanın en buhranlı ve felaketli zamanında İstanbul’dan Anadolu’ya gelmiş ve hürriyet mücadelesi safına dahil olmuş, fikirlere susamış bulduğu milleti ikaz etmek için elindeki silahı bırakmış esas mesleği olan gazeteciliğe dayanmış ve her türlü mahrumiyetlere rağmen çalışmış, muvaffak olmuş, namus timsali ve halis Türk gencidir. Adı geçen iki sene önce vatanı terk etmeye mecbur eden (ihtimal ki büyük samimiyetle) makul bir insan ve hürriyetperverliğine! inandığımız kani olduğunuz zorba idare ve askeri yönetimdir.

Şu halde ey fedakar ordu: erbab-ı sadakate be efkar-ı ısraraneye karşı o derece baki düşmanlığın ve hakikat düşmanlığın hakiki cumhuriyet prensipleriyle, medeniyet usulleriyle vatanperverlikle münasebeti neresindedir?

Yine bu yalan hakiminin sizleri fikren iğfal sadedinde (Çerkes Ethem) nizami ordu aleyhinde idi (!) Yunan istila ordusuna iştirak etti(!) ve daha sonra İngilizlerle birlikte çalışarak, Kürd’ü Türk’ün aleyhine teşvik ve tahrik suretiyle milli hükümetimizi (Musul) gibi mühim bir vilayetimizden mahrum etmeye vasıta oldu!! diyen aciz isim etrafındaki maksatkar, birbirine benzeyen yalanların hangisinin hakikat olarak benimle ilgisi vardır.

Fakat bu iftiracı mevkidaşların muhterislere has kuruntu endişelerinden yarın ve gelecek için büyük ümitler besleyen mukabil taraf yani ecnebi mahfiller bugün için bile, vatanımız aleyhinde manen ve maddeten ve tavizen menfaatler temin ettikleri görülüyor. Ecnebilere bu fırsatları verenler (isterse bize Anlara vilayeti kalsa da makamımızı muhafaza edelim) diyen muhterislerimizdir.

Lozan sulh masadında yenilmiş Yunanlılara (Edirne)’nin kapısı ve yolları nasıl terk olundu?

Taşıyla toprağıyla bütün insanları anavatana iltihak arzusuyla bağıra bağıra (Musul) nasıl terk edildi?

Vilayet-i Şarkiyemizin en mühim Cenup çöllerinden biri olan (Ceziret’ül İbni Ömer) ve muhiti neden Fransızlara peşkeş çekildi!!!

Bunlar hep acı ve iddiamızı teyit eden emrivakiler ve hakikatlerdir ki, cereyan ediş şekli bilinen şeylerdir. Lakin burada açıklaması uzun sürer. Esef verici şeyler.

Alakadar olmadığım halde, alakadar imişim gibi ustaca maruz bulunan aciz: vatanperver ve sadık bir fert sıfatıyla ve temiz bir alınla şu kadarını özetle burada muhterem heyetinize bu münasebetle arz eylerim ki, maruz kaldığım üzere o gibi şaibelerden tamamen beri bulunduğum gibi, evvel ve ahir vatana hizmet ve sadakat yolunda Türkiye Tarihinde bilhassa, bugünkü Milli mevcudiyetimizin geri alınması esnasında emsali benzersiz olup, o derece fikren ve fiilen vatanla alakadar olmuş bir kimseyim. Ve aleyhimdeki kirli, hakikatsiz, peşpeşe propogandalara rağmen çok şükür her halime durumlara vakıf, vefakâr ve hakşinas Türk milletinin gözünün nuruyum.

Hayat-ı ilticada bile beni teselli eden şey işte bu ve bir de vicdanımıdır. Gazi! Reis Paşa gibi utanmazca nefsimi överek yalan söylemiyorum. Hatta tarihe intikal eden vatani hizmetlerimden bahse mecbur olduğumdan dolayı hicab duyuyorum. Ne yapayım ki, her sınıf vatandaşlardan ziyade muhatabım olan muhterem heyetinizin aleyhimdeki maksatkar propogandalara sahne olduğunuzu bir dereceye kadar nazarı dikkate almak zaruretiyle karşılaşmış bulunuyorum.

Sözün özü ey muhterem muhataplarım: Türk Reis-i Cumhuru Gazi ile mesai arkadaşlarının bugünkü iktidar makamını muhafaza ettikleri halde bile, vatanın her hangi bir Ordu merkezinde yüz yüze gelerek de hesap verilmesine, vatani görevimi itimada en yüksek değerde gerçekleştirdiğimi ispata hazırım.

Şu şartla ki, tarihin mesuliyeti huzurunda bulduğum ordu ve efkarında tarafgirlik yerine, tarafsızca bir fikir oluşması için kitabım engelsizce orduda okunsun istiyorum.

İşte her tafsilatı anlatan ve okunmasını vatanın selameti namına arz ettiğim kitabımı ihbar eden ve tarihi olması lazım gelen bu hitapnamemi engellemelere rağmen sükutta ısrar etmeniz vatanın selameti hesabına değil; İhtiras erbabı lehine, ayıplanmış ısrara, iğrenç akla iştirak demek olacağını hatırlamanız temennisiyle bu beyannameyi okuyan kahramanların diğer meslektaşlarına ulaştırmalarını, himmet buyurmalarını vicdanlarına emanet olmak üzere kendilerine terk ederim.

Mülga Kuva-yı Seyyare ve sabık Kuva-yı Tedibiyye Umum Kumandanı

Ethem.”

(Alıntı: Şaduman Halıcı, Ethem, e yayınları, s.605-613)



681 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
SİYASİ KİMLİĞİ, ÇERKESLİĞİNİN ÖNÜNDE OLANLAR. - 23/03/2024
Tarih, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla bizleri yargılayacak. Çerkes kimliğinin görünür kılınması ve Çerkes kimlik bilincinin yükselmesi adına, İshak Akbay’a oy vermek tarihsel bir sorumluluktur.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi