• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam234
Toplam Ziyaret1061547
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.425434.5633
Euro36.250536.3957
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
‘TEYZEMİZ İTİBARLI VE NÜFUZLU BİRİYDİ HERHALDE?’
01/09/2019

Avcılar Ambarlı Hacı Osmanağa caminin musalla taşında yatan kadın, dokuz ay karnında taşıdığı, 26 yıl üzerine toz kondurmadığı oğlunu, devletin onu alıp koparmasından sonra 39 yıl aramıştı. Bu dünyada kavuşamadığı oğluna, öteki dünyada kavuşmuş, taşıdığı ağır yük de sona ermiştir artık.

26 yıl yaşamış gencecik oğlunu otuz dokuz yıl aramanın, bir anne için nasıl bir ağır yük olduğunu yazabilmek, bu kalemin anlatabileceği bir şey değildir. O, acısını, aynı acıyı yaşayan annelerle bir araya gelerek paylaşmıştı. Yükünü diğer annelerle paylaşırken, onların yükünün bir kısmını da üzerine almıştı. Acılarını, Türkiye'de ve dünyada bir daha böyle acılar yaşanmasın diye bir umut haline getirmişler ve tüm dünya ile paylaşmışlardı. Bu acıların yaşanmasından utananlar onların sesine kulak vermiş, seslerine ses olmuş ve onların sesini tüm dünyaya duyurmuştu. "Devlette devamlılık esastır, devlet asla suçlanamaz" yalanının arkasına sığınanlar, onların yediyüzüncü buluşmasında "siz de

çok oldunuz" diyerek gaza, copa, suya boğmuşlardı bu acılı insanları hiç utanmadan.

O acılı insanlara, Galatasaray meydanını çok görmüşlerdi. Beyoğlu’nun ara sokaklarında bulunan İHD'nin önüne sürmüşlerdi onları. Ama inanın onların sesi bugün dünkünden çok daha fazla dünyada duyuluyor ve yankılanıyor. Bu yasaklamayı getiren kendini nüfuzlu zannedenler, bunu anlayamayacak kadar zeka yoksunudurlar.

Hacı Osmanağa Camii’nin musalla taşında yatan Elmas Eren'in tabutunun üzerine örtülen beyaz tülbent, saflığın, masumiyetin, dürüstlüğün sembolüydü. Şili'den, Arjantin'den, İstanbul'dan, Diyarbakır'a çocukları devlet tarafından kaybedilmiş, işkenceye uğramış anneleri temsil ediyordu. O beyaz tülbent, adalet arayışının sembolü olurken, suçluları da telaşlandırıyordu.

Hacı Osmanağa Camii'nin musalla taşında yatan Elmas Eren 88 yıl önce Biga'nın bir Çerkes köyünde doğmuştu. Yine Bigalı bir Çerkes olan Kemalettin Erenle evlenmişti. Dört çocuk doğurmuş, büyütmüş, okutmuştu. Köylerdeki tarımda makineleşme süreci ile birlikte İstanbul'a göç etmek zorunda kalmışlardı. İstanbul'un gecekondu semtlerinden Hasköy'e yerleşmişlerdi. Kemalettin Eren, o dönemin efsane sendikacılarından Çerkes Rıza Kuas ile dost olmuştu. Meşhur lastik ayakkabı fabrikası Gıslaved grevini örgütlemişler ve hak almanın örgütlü mücadele ile olacağını öğrenmişlerdi. Bu koşullar altında yetişen Hayreddin Eren de dönemin koşullarından etkilendi. 1968 kuşağının estirdiği sol rüzgarın tesiriyle Türkiye'nin sosyalist devrimci mücadelesine katıldı. 1980 öncesinin sıcak silahlı çatışmalarının içinde buldu kendisini. Evleri silahla tarandı, çeşitli defalar gözaltına alındı Hayrettin Eren. Artık onlar da, Hasköy'de kendilerini yaşatmayacaklarına kanaat getirerek Avcılara taşındı. 1980 yılı 12 Eylül askeri darbesinden hemen sonra Hayrettin Eren'i, polisler babasının emekli ikramiyesi ile aldığı Murat marka araba ile aldılar ve bir daha kendisinden bugüne kadar bir haber alınamadı.

Hacı Osmanağa Camii’nin musalla taşında yatmakta olan Elmas Eren'i son yolculuğuna uğurlamak için gelenler cami avlusuna sığmamış, cami avlusunda bulunan kalabalıktan iki kat fazlası da Cami avlusu dışında bekliyordu. Onlar da Türkiye'nin vicdanı olan insanlardı. Her biri insan hakları mücadelesinin birer neferiydi. İsimlerini bilmesem de neredeyse hepsini tanıyordum. İçlerinde tanınmış gazeteciler, milletvekilleri, siyasetçiler vardı.

İkindi namazından sonra, kılınan cenaze namazının ardından, Hacı Osmanağa Camii’nin musalla taşından alınan Elmas Eren alkışlarla son yolculuğuna uğurlandı.

Caminin bir hayli uzağına park ettiğim arabama, yakamda Elmas Eren'in resmi ile yaklaştığımda dükkanından çıkan bir esnaf "rahmetli olan muhterem kişi kimdi acaba?" diye sordu. Ben de "yaşlı bir teyzemizdi" dedim. Esnaf "teyzemiz herhalde çok itibarlı ve nüfuzlu biriydi" dedi. Ben de esnafa "o bir cumartesi annesiydi" dedim.

Günlerdir bu itibar ve nüfuz kelimelerini yan yana kullanan esnafın cümlesini düşünüyorum. Elmas Eren itibarlı bir kişi idi ki, onu son yolculuğuna bu kadar çok kişi uğurlamıştı.

Onun ömrünün neredeyse yarısını insan hakları aktivistleri ile hem kendi oğlunu, hem de başka oğulları ve kızları arayan adalet mücadelesinden bir milim sapmadan sürdürdüğü hayat yolcululuğu,  itibarlı ve saygın yapıyordu.  Elmas annemiz hiç bir zaman nüfuzlu biri olmamıştı ama bu dünyadan son derece itibarlı, saygın ve temiz bir isim bırakarak göçmüştü. 

Hayrettin Eren'le birlikte binlerce gencin ölümüne neden olan, işkence görmesine vesile olan 12 Eylül darbesinin güçlü ve nüfuzlu generali Kenan Evren öldüğünde saygın ve itibarlı biri miydi?

Tarihsel bir paradoks olan 2010 referandumu ile Kenan Evren ve arkadaşlarının yargılanmasının yolu açılmıştı. Bu yargılama sonucunda halen sağ olan Kenan Evren ve Tahsin Şahinkaya müebbet hapse mahkum edilmiş, rütbeleri sökülmüştü. 98 yaşında ölen Kenan Evren'e devlet töreni yapılmadı. Genelkurmay Karargahında yapılan basına kapalı törenden sonra camiye getirilen Evren'in cenaze törenine katılan 12 Eylül mağdurları "Hakkımızı helal etmiyoruz" diye bağırdılar. Bazı 12 Eylül mağdurları da Kenan Evren'in ölümünün ardından davul çalıp halay çekerek düğün yaptılar.

Cumartesi Annelerine, Galatasaray meydanını çok gören, onlara gaz, cop ve tazyikli su ile her türlü eziyeti reva gören bugünün nüfuz ve iktidar sahiplerini de Kenan Evren'in akıbeti gibi bir son bekliyor. 

     Hiç kimse nüfuz sahibi olmayı, itibarlı olmakla karıştırmasın.


2587 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ - 27/07/2024
Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi