• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi2
Bugün Toplam298
Toplam Ziyaret1065062
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.652334.7912
Euro36.423936.5699
Semerkew
Murat Özden
murathabracu@hotmail.com
ADĞE-ABAZA AYRILIĞINI KÖRÜKLEYENLER RUSYA’NIN HİZMETKÂRIDIR!
01/08/2019

"Her Adğe Çerkestir, Her Çerkes Adğe değildir."

General İsmail Berkok(Tarihte Kafkasya)

 

Son derece iğneli bir fıçı haline getirilmiş, arkasında Rusya Provokasyonu olan başlığımıza girmeden önce, Çerkes Davasında nerede durduğumu anlatarak başlamak istiyorum yazımıza.

Ben de Gönen'de ilkokulu ve ortaokulu her sabah "Türküm, Doğruyum, Çalışkanım" andını tekrarlayarak okumuştum. Başka kaynaktan beslenme şansımız olmadığı için Emin Oktay tarihinin yalanlarına inanacaktık. 15 yaşıma geldiğim 1970 yılında köyümüz Üçpınar'a ulaşan "Kafkasya Kültürel Dergi" bende T.C'nin yalanlarını yıkıp kimlik bilincinin oluşmasına neden oldu. Kendimi "Kafkasya Kültürel Dergi"nin yayıncısı İzzet Aydemir ekolüne mensup bir Çerkes Milliyetçisi olarak tanımladım. Gönen'de bulunduğum lise yıllarımda, Çerkes meselesinin en ateşli savunucularından biri oldum. 

Üniversite için geldiğim İstanbul'da yıllar 1974-75 eğitim sezonunu gösteriyordu. Yoksul, yol bilmeyen, imkanları son derece kısıtlı kimlik bilinci olan bir Çerkes gencinin gidebileceği iki adres vardı. Birisi Sultanahmet, diğeri Bağlarbaşı Kafkas Kültür Derneği idi. Ben her ikisine de gittim. Hatta ilk zamanlar Sultanahmet Kafkas Derneğine daha fazla gittim. Musa Ramazan, Rasih Savaş, Halit Tultay, Tarık Cemal Kutlu gibi Kuzey Kafkasya davasının idealistleri ile tanıştım. Mehdi Nüzhet Çetinbaş ile arkadaşlığımız o yıllara dayanır. Ancak Sultanahmet Derneğinin durduğu sağ çizgi, o çizginin liberal islamcı ve Türkçü versiyonlarının hiç birinin Türkiye'de Türk'ten başka halkların varlığını kabul etmemesi, yok farz etmesi beni sol kesimlere yaklaştırdı.

Kendimi Bağlarbaşı Derneğinde daha özgür ifade edebilirken, üniversitede "Halklara Özgürlük" sloganını atan Dev-Gençlilerin arasında buldum. 1978 yılında 23 yaşında Bağlarbaşı Derneğinin yönetim kurulu üyesi oldum. Geldiğim İstanbul ortamında, Sultanahmet Derneğinde Bağımsız Kafkasyacıları, Üniversite ortamında Türkiye solunun ulusal meselelere nasıl baktığını görmüştüm. İstanbul'da ise dönüşçülerin varlığı ile yokluğu pek belli olmuyordu. Ankara'dan yayınladıkları Yamçı dergisi ile prestij kazanmışlardı. 

Bizim içerisinde yer aldığımız Dev-Genç hareketi dışında kalan sol kesimdeki Çerkeslerin hiç birinin içinde bulundukları hareketlere Çerkes meselesini anlatmadıklarını düşünüyorum. Biz de defalarca Çerkes meselesini dile getirdiğimiz için adımızı "Çerkes Şovenisti"ne çıkarmışlardı Dev-Genç hareketi içinde. Dev-Genç Ankara ve İstanbul merkezli olarak bölündükten sonra İstanbul merkezli hareketin verdiği maddi destekle "Nibceğu Kültürel Dergi"yi çıkarabilmiştik.

İstanbul'a bir Çerkes milliyetçisi olarak gelen bir genç, devrimciler arasında milliyetçiliği savunmak ayıp ve yasak olduğu için Çerkes Devrimcisi olmuştu. O çevrenin mücadele yöntemleri ve direniş geleneğinin Çerkes halkına aktarılması için önemli deney, tecrübe ve gözlemlerin yaşandığı bir süreçten geçtim.

***               

1980 yılı 12 Eylül askeri darbesi, hem Türkiye için, hem de Çerkes toplumu için gerçek bir kırılma ve teslim alınma operasyonudur. Bu operasyondan payımıza düşeni ben de aldım. 1980-85 dönemini yer altında ve hapishanede, 1985-90 dönemini yeniden hayata tutunmada geçirdim. 1990 yılından 2009 yılına kadar geçen sürede ticari anlamda girdiğim girdaplar yıllarımı aldı. 2009 yılında asıl işim olan mali müşavirliğe dönerek kendime stabil bir yaşam sağladım.

2010 yılı Nisan’ında www.cherkessia.net'teki yazı yolculuğumda, diasporik bir halk olan Çerkeslerin, "yeniden ulus inşası süreci" yaşaması gerektiğini yazdım. Bunun için hem siyasi, hem de ekonomik projelerin hayata geçirilmesi gerektiğini savundum. 

Dönüşçü arkadaşlarımızın "valizinizi alın anavatanınıza dönün" diyen, meseleyi hafife alan tavırlarını eleştirdim. Anavatanın nüfusa olan ihtiyacının en makul yolunun diasporadan nüfus transferi olduğunu biliyoruz. Ancak bunun Yahudilerin Atatürk'ü olarak kabul edilen Teodor Herlz'in yaptığı gibi çok iyi planlanmış bir proje doğrultusunda yapılması gerektiğine inananlardanım. Ancak diasporada asimilasyon girdabına düşmüş, Çerkesliğinden vazgeçmiş milyonların yeniden kazanılmadan bu büyük hayalin gerçek olabileceğini düşünmüyorum. Bu hayali gerçekleştirmek için mücadele eden bir dönüşçüyüm aynı zamanda.

Sadece demokratik mücadele veren sol kesimlerle de hep problem yaşadım. Anavatanı ve tüm Çerkes diasporalarını kapsayan bütünlüklü, bağımsız bir Çerkes siyasetinin yaratılması gerektiğini savunuyorum. Rusya’nın ve Türkiye'nin manipülasyonlarını kırıp, gerek anavatanda, gerekse diasporalarda her türlü demokratik hakların genişletilmesi için sonuna kadar, demokratik güçlerle birlikte mücadele edilmesi gerektiğini savunmak zorundayız.

Ucu ve nihai hedefi bağımsızlığı hedeflemeyen bir etnik mücadelenin başarı şansı bulunmamaktadır." Dilimizi, kültürümüzü yaşatalım" argümanının, asimilasyonu önlemekte yeterli olmadığını acı tecrübelerle yaşayarak öğreniyoruz. Bunun için mutlaka bağımsızlığı da kapsayan siyasi bir mücadele başlatmak zorundayız.  Bu anlamda bağımsız Kafkasya idealini savunan arkadaşlarımızla da yolumuz kesişiyor. Ancak BK’cı arkadaşlarımızın demokratik mücadeleyi göz ardı eden tavırlarını da eleştirmek durumunda olduğumuzu belirtmek zorundayım. Her halkın bir arada birbirinin diline ve kültürel gelişimine katkı verdiği bağımsız federal bir Kafkasya'dan yanayım.

Çerkes Halkının demokratik hakları için mücadele eden bir aktivist, bir dönüşçü ve bağımsız federal Kafkasyacıyım.

Yani bir Çerkes milliyetçisiyim.

***

Yazımızın başlığına dönecek olursak;

Adğe-Abhaz sürtüşmesinin tetiklenmesinin başlangıç tarihinden yola çıkarak, bu meselenin ipinin nereye uzandığını göstermeye çalışacağız. Soykırım sonrası yaşanan büyük sürgünle birlikte, diasporada kurulan bütün örgütlenmelerde birlikte hareket etmiş olan Kuzey Kafkasya Halkları, Rusya'dan kaynaklanan bölünmüşlüğü diasporada da yaşamaya başladılar.

1908'de kurulan Çerkes teavün cemiyetinde de, 1921'de kurulmuş Sark-i Karib Çerkesleri temini hukuk cemiyetinde de, 1951 ve 1952'de kurulan Kafkas Derneklerinde de diaspora birlikte hareket etti. 1968'de kurulan Kafkas Abhaz Kültür derneği tesadüfi bir ayrılıktı ve 1992 yılına kadar bitkisel hayatta kaldı.

1992 yılında Abhazyanın bağımsızlığını ilanı neticesinde patlayan Abhazya-Gürcistan savaşı tüm Kuzey Kafkasya halklarını gerek anavatanda, gerekse diasporada yek vücut haline getirdi. Abhazya'nın bağımsızlığını kazanması, tüm Kuzey Kafkasya Halklarının ortak zaferidir. Abhazya'nın bağımsızlığı ile bizler de gurur duyuyoruz. 

Bağımsızlığı defacto olan Abhazya'nın tüm Kuzey Kafkasya Halklarının desteğine ihtiyacı vardı. Bu dayanışma durumu 2008 yılında çatlamaya başladı. Gürcistanın Güney Osetya'yı işgal etmesiyle başlayan süreçte, Rusya'nın Abhazya ve Güney Osetya'nın bağımsızlığını tanıması süreci dananın kuyruğunun koptuğu yeri oluşturuyor. 

2009 yılında Abhaz-Fed'in oluşturulma çabaları başlatılırken, Circassian-Canada web sitesi içerisinden Çerkesya Yurtseverleri örgütleniyordu.

Elbette farklı dilleri olan halkların ayrı örgütlenmeler yaratma hakları değerlidir. Ancak tarihin ve coğrafyanın onlara biçtiği kader birlikte mücadeledir. Rusya'nın Abhazya'nın bağımsızlığını tanımış olmasına şükran duyan Abazalar vardır. Ancak bu durum Abhazya'yı Rusya'nın Kıbrıs'ı olma durumuna getirmiş ve göbeğinden Rusya'ya bağlanmıştır. 

Fille yatağa girenin ezilmesinin kaçınılmaz olduğu gibi, yarın Kırım gibi Abhazya'da Rusya tarafından ilhak edilirse en fazla canı yanacak ve sesini yükseltecek olanlar Çerkes kardeşleridir.

"Biz artık devlet olduk, devlet olamayanların sorunları bizi ilgilendirmez" türü yaklaşımların ve söylemlerin yarın Abazalarla zarar vereceğini bilen kardeşlerimizin olduğunu bilmek bize yetiyor. Ayrıca Rusya'nın, Abhazya'nın bağımsızlığını tanıması soykırım konusunda bir nevi özür dilemedir şeklindeki yaklaşımlarda bir kandırmacadan ibarettir. Bu tuzakları aşarak ortak aklı üretebileceğimize inancımız tamdır.

Çerkesya Yurtseverliği, Neo-Dönüşçülüktür (Yeni dönüşçülüktür). 2011 yılında anavatanı ziyaret ettiğimde, Türkiye'de iken çok ateşli dönüşçü, şimdi işinde gücünde olup, etliye sütlüye karışmayan bir arkadaşın "Siz KGB ve Rusya gerçeğini bilmiyorsunuz. KGB'yi tanımadan bizimle yani dönüşçülerle ilgili yapacağınız tüm değerlendirmeler yanlış olacaktır. " demişti. Bu konuşmadan ben anavatana yerleşen dönüşçülerimizin, Rusya istihbaratı ile bir uzlaşmaya vardıklarını anladım; uzlaşmayanlarınsa başının dertten kurtulmadığını ve deport edildiklerini hep birlikte görmüştük. 

Yurtsever kardeşlerimiz, Çerkes-Adğe, aAdğe-Çerkes kelimesi üzerinde tepinmek dışında bugüne kadar ortaya hiçbir şey koyamamışlardır. Adğe-Abaza ayrıştırmasının kaynaklandığı yer de maalesef Çerkesya Yurtseverliğidir. Devletleşememiş uluslarda kafa karışıklıkları özellikle yaratılır. Anavatanda da buna şahit oluyoruz. Karaçay-Çerkes'te “vu Adığe?” diye soru sorduğumuz kardeşlerimiz “Si Çerkes” diye cevap verdiler. Maykop'ta “vu Çerkes'e” diye soru sorduğumuz kardeşlerimiz “Si Adığ” diye cevap verdiler. Nalçıkta “vu Adığe” diye soru sorduğumuz kardeşlerimiz “si Kaberdey” diye cevap verdiler. Yani anavatanda da Çerkesler arasında bir birlik sağlanamamış durumdadır. Bunun böyle olmasını sağlayan ve devam etmesini isteyen akıl acaba kimin aklıdır?

Adğe ve Abaza halkı anavatanda ve diasporada birbirinin içine geçmiş, birbirinin içerisinde asimile olmuşlardır. Bu durum Türk ve Rus olmaktan çok daha hayırlıdır. Bir çok aile ismi hem Adğeler’de, hem Abazalar’da aynıdır. Ünlü Çerkes aktivist Yağan İbrahim Adğe olmuş bir Abazadır. Kabardey-Balkar'a iki dönem devlet başkanı olmuş Gogo ailesi de Adiğeleşmiş Abazalardır. Kafkasya coğrafyasında yüzyıllardır ağabeylik yapmış olan Adğeler, bugün Kafkas Kardeşliğine en fazla ihtiyaç duyan halk durumundadır. 

Her halkın diline ve kültürüne en büyük saygıyı duyarak, bize soykırım uygulamış olan Rusya'ya karşı birlikte mücadeleyi savunacağız.

Büyük Mücadele adamı General İsmail Berkok'un dediği gibi "Her Adğe Çerkestir ama her Çerkes Adğe değildir" diyerek, kendini Çerkes kabul edenlerle birlikte yolumuza devam edeceğiz.

Bunun dışında halklar arasına nifak sokmaya çalışanları Rusya işbirlikçisi olarak ilan edeceğiz.



2210 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

ETHEM’İN, GÖNEN BALCI KÖYÜ’NDEN ARAP MAHMUT’A MEKTUBU. - 19/08/2024
Çerkes Diaspora tarihinde Balıkesir’in Gönen ve Manyas Çerkeslerine uygulanmış asimilasyon, inkar ve imha politikaları anlaşılmadan Türkiye Çerkesleri’nin neden bu kadar yoğun bir biçimde yok olduklarını anlamak mümkün değildir.
SÜRGÜNDEKİ ETHEM’İN HATIRATI DOLAYISIYLA TÜRK ORDUSUNA YAZDIĞI BİLDİRİ - 27/07/2024
Bizlere kitaplarda Kurtuluş Savaşı, ya da İstiklal Harbi diye öğretilen şey aslında bir iç savaştır. Bu savaşta Fransızlar, İtalyanlar ve Yunanlılar, verilen iç savaşın yanında bir ayrıntıdan ibarettir.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR-3 - 01/07/2024
Çerkeslerin “Met Çunatuko İzzet” (Bilgin İzzet) dediği Yusuf İzzet Paşa, rafları kitap dolu bir odada Ethem beyi kabul etti. Solgun, halsiz görünüyordu. Heyecanlıydı, kalkarak Ethem beyi karşıladı, —“Memleketi bir felaketten daha kurtardın" dedi.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR – 2 - 14/06/2024
Ticaret basımevini satın alarak kurduğu Yeni Dünya gazetesini başyazarlıkla birlikte Arif Oruç beyin buyruğuna vermişti. Yeni Dünya, sırtını Ethem beyin askeri gücüne, ününe dayayarak komünizmi savunuyordu.
ETHEM’İN BOLŞEVİKLİĞİNE DAİR NOTLAR - 03/06/2024
Ethem Bey’in iyi bir eğitimi olmadığı için onu eleştirenler, onun üstün meziyetlerinin farkında değildirler.
KIZILORDU KOROSU’NA GEÇİT YOK! - 25/04/2024
Her şeye rağmen bu konserlerin yapılmasında ısrar edilirse, Kızılordu Korosu'nu her şekilde protesto edeceğimizi ve pişman edeceğimizi de bilin!
ETHEM, CELAL BAYAR’A YAZDIĞI MEKTUPTA KÜRTLER İÇİN ÖZERKLİK, ÇERKESLER İÇİN AZINLIK HAKKI İSTEDİ. - 20/04/2024
Ethem meselesi bir çelişkiler yumağıdır. Ondan bir hain çıkarmaya çalışan güruh, onlarca kitap yazmasına rağmen henüz bunu başaramamıştır. Ondan bir kahraman çıkarmaya çalışanların eli de T.C. yasaları ve saldırıları nedeniyle bağlıdır.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİNE BİR BELGE DAHA - 13/04/2024
Çok net şekilde Şark-i Karibcilerin bunak paşalar diye suçladığı Çerkes Teavün Cemiyeti’nin, istisnalar hariç, Çerkeslik için hiç bir gelecek tasavvurunun olmadığını görüyoruz.
ŞARK-I KARİB, ÇERKES TEAVÜN ÇEKİŞMESİ - 07/04/2024
Osmanlı döneminde Çerkesler iki önemli Cemiyet oluşturdular. Bunlardan birincisi 1908 yılında Çerkes Osmanlı paşaları tarafından kurulmuş olan “Çerkes İttihad ve Teavün Cemiyeti”dir. İkincisi 1921'de“Şark-ı Karib Çerkesleri Temini Hukuk Cemiyeti"dir.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi