Vahit Erdo
vahiterdo11@gmail.com
Cari Açık = Dış Borç
14/03/2019 Dış borçlanmanın öyküsü: İTO verilerine göre otomobil, makine sanayii, beyaz eşya parçalarının % 62-81’i yurt dışından alınıyor, montaj yapılıyor ve biz tüketicilere Türk lirası ile nakit veya banka kredisi ile satılıyor. Bizler aldığımız malın parasını ödüyoruz; ödeyemezsek evimize icra geliyor. Montaj firmaları, adı geçen ürünlerin parçalarını alıp montaj yapmak için Londra, New York bankalarından faizle kredi alıp, montaj yapmak için tercih ettikleri otomobilin parçalarını dolar ile satın alıyorlar, sonra da birleştirip tüketicilere satıyorlar. Ayrıca, tüketici kredisi veren bankalar da verecekleri kredi için kendi öz kaynakları yetmediğinden, yine Londra, New York bankalarından faizle para alıyor, bunu bize satıyorlar. Bizler ise banka kredisi veya nakitle aldığımız malın parasını ödüyoruz. Montaj firması, en kazık fiyatla sattığı malın parasını bizlerden alıyor ama kendi ana dış borcunu ödeyemiyor veya kasten ödemiyor. Yani dışarıdan aldığı faizli borcu da bizlere ödetiyor; kârı kendisine kalıyor. Nasıl mı? Yaşayıp gördüğümüz gibi, ya konkordato ilân ediyorlar veya dış borçlarını Türkiye’deki bankalara 10 yıl ertelettiriyorlar veya sessizce tüyüyorlar. Borları ise dış bankalara kefil olan TCMB’nın boynuna kalıyor. Borç ödemede faizlerin ve anaparanın ertelenmesi planı yapılıyor, bu arada döviz yükseliyor ve İMF’ye başvurmak zorunda kalınıyor. Şu anda özel sektörün borcu -ana para olarak- 447 milyar dolar düzeyinde. Sıkarsak dişimizi 10 yılda biter evvel Allah ama bu arada aldığımız, kullandığımız, on misli fiyat ödediğimiz eşyalarımız, arabamız da eskimiş olur ve yenilerine ihtiyaç duyarız. İhtiyacımızı giderirken de yine aynı sarmala düşeriz. Aynı firmalardan, aynı mallar alınır. Son 95 yılda bu döngü, bu tuzak biteviye tekrarlanıyor. Sizler çalışan, onlar yine patron… Bu borç sarmalının sürdürülebilmesi için bir motivasyona (tuzak) ihtiyaç duyuldu: 1923 de muasır Batı Medeniyeti seviyesine çıkılması için “Türk milleti zekidir, çalışkandır!”, “Türk! Övün, güven, çalış” gazıyla çalıştık ama 95 yıldır insanlık için yeni bir buluş yapamadık. Bulunmuşları bile takip edip, bulamadık. Batıya yetişme ideali bir tuzak. Bu hedeften uzaklaştıkça, Batı samanyolundaki yıldız gibi parladı, prestiji arttı. Oysa her toplum yaşadığı coğrafyadan asılıdır. - İlk ciddi borçlanma 1853 Kırım Savaşı sonucu oldu, Osmanlı hazinesi tam takır kaldı. İngilizlerden borç alındı, Kıbrıs rehin verildi. Borç ödenemeyince İngiliz devleti Kıbrıs’ı ilhak etti. 1948’de Rumlar İngiliz emperyasına karşı silahlı direniş başlattı. Teodarakis dağlarına çıktılar. Kıbrıslı Türklerin çoğunluğu İngiliz emperyasının paralı askeri oldu, Rumların direnişine karşı kullandı ancak Rum’lar davayı kazandılar; 1960’da bağımsız, üç garantörlü Kıbrıs devleti kuruldu. - Fransız Devrimi’nin sosyal etkileri ilk başlarda sınırlı kaldı ancak kapitalizm sanayi devrimini başarınca, ürettiği evrensel karakterli meta ve finansın gümrükleri aşarak başta Rus Çarlığı ve Osmanlı, İran coğrafyasına girmesi, insanların bu yeni ürünlerle tanışması, ağır bir aşağılık kompleksinin doğmasına sebep oldu. Aydınlar ve askeri bürokratlar üzerinde kamçı etkisinin yarattığı ivme ile Fransız Devrimi’nin milliyetçi görüşü yayılmaya ve taban bulmaya başladı. Ulus-devlet kurmak için milli burjuvazi yaratılması Fransa örneğine göre öngörüldü, olmazsa olamaz bir şart olarak benimsendi, - Erken kapitalistleşmiş merkezi ülkelerin (şimdiki 7 büyükler) çevresinde en gelişmiş olan ve doğal kaynakları en çok iştah kabartan ülke 32 milyon km kare coğrafyası ile Rus Çarlığı’ydı. Osmanlı hem çok geri, hem de Rusya’ya göre çok daha küçük olduğundan az ilgi çekiyordu. Ama sömürü sıralamasında ilk üç içindeydi. Merkezi ülkelere bağımlı sanayileşerek devlet eli ile milli burjuvazi yaratma sürecini başlatan Rus devleti, 1890’lardan başlayarak büyük başarılar kazandı. Dışa bağımlı montaj fabrikaları kuruldu, askeri sanayi gelişti, Ruble dünyanın en güçlü parası oldu. Bu hızlı çıkışı dışa bağımlı olduğundan, dünya finans-emtia dalgalanmalarına dayanamadı. 1. Dünya Savaşı’nın da etkisi ile hızla çöküşe geçti. Korkunç bir enflasyon ortaya çıktı. Bir yumurta bin lira oldu. Güçlü Ruble tuvalet kağıdı oldu. Hızlı ama dışa bağımlı sanayileşen Rusya’da bir ayağı köyde, henüz şehirleşememiş bir işçi sınıfı ortaya çıktı. Rus aristokratların ve askeri bürokratların sanayileşme ve milli burjuva yaratma istekleri hüsranla sonuçlandı. Ülke tam bir kaosa girdi. Yarı köylü işçileri örgütleyen Bolşevikler tarihin ikinci anti emperyal savaşını (1. sini Amerikalılar İngilizlere karşı yapmıştı) yaptılar ve başardılar. Önder Lenin 15 Mart 1921’de İngiliz emperyası ile barış içinde bir arada yaşam, iç işlerine müdahale etmeme ve tampon bölgeler (Afganistan-Pakistan-İran-Türkiye) anlaşması yaptı. Komünist Partisi’nin devrimi gerçekleştiren 24 üyeli toplantısında Lenin’e sordular: “Neden emperya ile anlaştınız?” Cevap verdi: “Onlar çok güçlü. Bu saldırmazlık anlaşması ile boşta kalan ellerimizle sosyalizmi inşa edeceğiz.” Lenin’in programı gümrükleri dış mallara kapatarak içerde teknoloji yaratıp, adil ve eşit bir yaşam, entellektüel ve enternosyonal bir toplum ve insan yaratmaktı. Ancak ne hazin ki 1987 Komünist Parti 27 Kongresinde -Troçki’nin 1936 yılında tahmin ettiği gibi- Stalinist elitler SSCB’yi parti kararı ile dağıttılar. Şu anda da Rusya sahte federasyonunun başındalar. Rusya’nın yüz yılı aşan sanayileşme ve milli burjuva yaratma serüveninden geriye, uzay yarışını başlatmak, kalaşnikov otomatik tüfek, bir Rus milli burjuvası= mafya kaldı yadigar… Sonuç hüsran. - Fransız burjuva devrimi sonrası, merkezi ülkelerin yeni malları ile birlikte milliyetçilik Balkanlar üzerinden Osmanlıya girdi. Balkan halklarını dehşetli etkiledi. Ordularını birleştirerek Osmanlıyı 1911’de Balkanlardan sürüp attılar. Hepsi kısa zamanda ulus devletlere dönüştüler. Balkan yenilgisi, yine Fransız Devrimi’nin fikri cereyanı ile kurulmuş olan, halen de Türkiye’nin en etkin siyasi hareketi halindeki İttahat ve Terakki Partisi’ni (CHP) iktidara taşıdı. Bütün başarısızlıkların sebebini Osmanlı emperyasının gayr-ı müslüm burjuvasında arayan İTC, tümünü cebren tasfiye etti. Onların yerine ikame etmek için Türk-müslüman milli bir burjuva sınıfı yetiştirmek amacı ile birçok siyasi ve sosyal milli katliamlar tertip etti. 1. Dünya Savaşı’ndaki yenilgi sonucu İTC üst kadrosu yurt dışına kaçtı. Tüm Anadolu’da örgütlü olan partinin kalan öncüleri Çerkes Ethem’in himayesinde milli mücadeleyi başattılar. İngiltere’nin, Sovyetlerin askeri ve siyasi yardımları ile tekçi, milliyetçi bir programla T.C kuruldu. Yukarıda adı geçen Tampon Bölgeler Anlaşması statüsünde olan bu kabuk devleti ilk tanıyan da SSCB ve İngiltere oldu. İzmir İktisat Kongresi’nde Mustafa Kemal, Batı Dünyası’na bağlı milli kapitalistleşme yolunu seçti. Devlet desteğinden ilk Vehbi Koç nemalandı. Bölgelerinde gayr-ı müslimlerin varlıklarına el koyan Anadolu eşrafı ve savaş kaçağı dağ eşkiyaları, yeni rejimin devlet destekli ilk kapitalistleri oldular. 1965 yılında “plân değil, pilav isteriz” diye mitingler tertipleyen Süleyman Demirel zamanında palazlanan bu kapitalistler montaj sanayiini kurdular. Merkezi ülkeler her yeni buluşu üretim araçlarına devrettiği için sürekli yenilenen model makinaları almak için adı geçen holdingler, merkezi ülkelere TCMB garantisi ile borçlandılar. Ancak hiçbir yeni buluş yapamadılar. Örneğin, 1966’da Koç Holding Anadol marka arabayı yaptı (motor ve mekanik İngiliz, kaportası plastik); Kore ise Hyundai markalı arabayı yaptı. Bugün artık o dünya markası oldu, Anadol ise Koç Holding müzesinde bir utanç abidesi olarak duruyor. Merkezi ülkelerin her yeni buluşu ile yeni makine parkları alındı, borçlarımız katmerlendi. Günümüzde TUSİAD Başkanı yapay zeka-robotlarla üretime geçmek için yeni makine parkına ihtiyacımız var diyor. Tercümesi: “Daha 447 milyar dolar borçları dururken yeni borçlanma yapacaklar.” Kısaca 1853’ten beri bu milletin iki yakası bir araya gelemedi. Sürekli cari açık var. Dış borcu alan firmalar zenginleşiyor ve başka ülkelere yatırım yapıyor. Patronlarının birkaç tane pasaportu var. Rahmi Koç bir ara dara düşmüş de New York’taki dairesini 48 milyon dolara satmışmış. Basında böyle çıktı. Yani borcu alanların keyfi keka; dini-milli-yerli-sazlı-sözlü, ekmek arası yedirdikleri necip milletimiz iman gücü ile 150 yıldır borçları ödüyor. Daha da ödemeye devam edecek gibi. Oysa dünya bir bütündür. Sınırlar sadece emekçiler ve yoksullar için çizilmiş. Dünyanın merkezi devletlerindeki burjuvalar Globalizimle tüm dünyanın patronları oldular. Yani Kemalizm’in ve siyasi İslam iktidarlarının güya millet adına yaratmaya çalıştıkları “Milli Kapitalizm” bir tuzak, bir kandırmaca. Tefeci, komisyoncu, işbirlikçi bunlar. Milli Sanayi kuracağız safsatası ile 95 yıldır ülke insanlarını ve kaynaklarını sömürüyorlar. Türkiye insanına ağır kefalet ödeten uyanıklar bunlar... Yukarıda yaptığımız incelemede merkezi ülkelerin çevresinde olan en iri Rusya Çarlığı-SSCB-Rusya sahte federasyonu; Osmanlı-Türkiye 100 yıldan fazla süren milli kapitalistleşme, özgün sanayi kurma plan ve programları hüsranla sonuçlanmıştır. Devlet eli ile yerli milli kapitalist yetiştirme ve özgün sanayi kandırmacası (kalkınma) sürdürülemez olmuştur. Çünkü sistem kendisini yeniden üretemiyor ve kaput olmuş durumda. Yapısal değişim için yeni bir üretim modeli gereklidir. Günümüzün global kapitalist dünya düzeni, ezilen halkların ve tüm çalışanların kaderini ortaklaştırıyor. Çıkış yolu ABD-AB aydınlarının, emekçilerinin önderliğinde, dünya çapında barış-emek- cephesi kurulmasıdır. Yukardaki yazının içinde çözüm de var, eğer çıkarım yapmak istenirse. 3 ay kadar önce Maltepe Çerkes Derneği’nde çözümü, yapısal değişim ve yeni üretim modelini tartışmıştık ama lütfedip icabet edilmedi. Bu yazılarımızın temel amacı, ÇDP ekonomik programına öneride, katkıda bulunmaktır… Çok marifet var insanda… Selamlar. |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |
Yazarın diğer yazıları |
4. SANAYİ DEVRİMİ ve VİRÜS - 21/04/2020 |
Enerjinin maliyeti sıfırlanınca toplumsal ilerleme ivme kazanacak, sınıflar sınırlar ortadan kalkacak, belki de her gün bayram olacak. |
ANAYASA ve KAFKASYA - 29/03/2020 |
Türkiye’deki bir avuç Çerekes aydının kurduğu ÇDP dünyadaki tüm Kafkaslıların biricik partisidir. Onun da temel işlevi ortak bir tarih bilincinin oluşmasını sağlamaktır. Değilse bir adım dahi atılamaz. |
RUS ELÇİSİNDEN TARİH DERSLERİ - 16/02/2020 |
Suriye’deki teröristlerin Türkiye sınırlarını geçip eylem yapmalarına Türkiye’nin cevabını haklı bulan Büyükelçi, Çarlık zamanında Çerkeslerin de Rusya sınırını geçerek terör estirdiklerini, Çarın da Kafkasya'ya müdahale ettiğini söylüyor. |
ÇİN - UYGUR - 30/12/2019 |
Kafkasya’daki mücadelenin temeli, demokrasi ve insan hakları ve ulusların kendi kaderini tayin hakları temelinde geliştirilirse, dünya genel politikasında güçlü devletlerin anlık taktik politik çıkarlarına malzeme olunmaz. |
NEREDE KALMIŞTIK, NE DEMİŞTİK? - 16/12/2019 |
Devletlerin resmi ideolojisine uygun ısmarlama tarih kitapları gerçek üstü palavralarla dolu oluyor. Nitekim Osmanlı ve Türkiye tarihlerinin de hem ısmarlama olanı, hem de gerçek olanı vardır. |
GLOBALİZM ve KAFKASLILAR - 04/09/2019 |
Kafkas önderleri ve aydınları her dönemde olduğu gibi 1917’de ve 1991’de pazar dağılırken tezgah açtıkları için tarihte yaşandığı gibi her seferinde elleri böğürlerinde kaldı. |
İ.T.C. + CHP= KEMALİZM - 16/08/2019 |
Siyasi İslam ve Kemalistler’in miadı dolmuştur. Evrensel normları temel alan, samimi, çoğulcu demokrasiyi savunan, en geniş insan haklarını savunan ve tüm toplumu eşitlik temelinde birleştirici bir harekete ihtiyaç vardır. |
BİZ BU FİLMİ İKİ DEFA İZLEMİŞTİK - 08/07/2019 |
Trabzon’daki konuşmasında “Mustafa Kemal’in izindeyim, Topal Osman’a bağlıyım” diyen Ekrem İmamoğlu, milletin istediği gibi değil de asıl bağlı olduğu önderleri gibi hareket etmeye başlayabilir. |
NE OLACAK DA HER ŞEY ÇOK GÜZEL OLACAK? - 17/06/2019 |
Viyana bozgunundan sonra Doğu ile Batı arasında ortada sıçan politikasını uygulayan Osmanlı elitleri tüm savaşları kayıp ettiler ve Osmanlı dağıldı. AKP hala aynı geleneksel orta da sıçanı oynuyor. |
Devamı |