Çerkes Dernekleri Federasyonu, Çerkes sürgününün 150. Yılında Rusya Federasyonu İstanbul Konsolosluğu önünde geniş katılımlı bir protesto eylemi gerçekleştirdi.Akşam saatlerinde Galatasaray Lisesi önünde toplanan eylemciler burada pankart ve bayraklarını açarak halka 21 Mayıs’ın Çerkesler için ne mana ifade ettiğini açıklayan Türkçe ve İngilizce bildiriler dağıttı. 1000 kişiyi aşan kalabalık daha sonra kortej oluşturarak Galatasaray Meydanından Rusya'nın İstanbul Başkonsolosluğuna doğru yürüyüşe geçti. "Çerkesya Rus toprağı olmayacak", "Soykırımın hesabı sorulacak", "Soykırım insanlık suçudur", "Yaşasın Çerkesya direnişi", "21 Mayıs direniş günüdür", "Soykırım sizin, direniş bizim" sloganları atan grup, büyük bir Çerkes bayrağı açarak ve meşaleler yakarak İstiklal Caddesi’ndeki yürüyüşlerine devam etti. Çevik kuvvet polislerinin önlem aldığı Rusya Konsolosluğu önüne gelen Çerkesler burada basın açıklaması yaptı. Sunucu ve sanatçı İshak Akbay, "21 Mayıs'ta dünyanın dört bir yanında çiçekler açarken, Çerkesya'da açan çiçekler, oraklarla kesildi, çekiçlerle dövüldü. Aradan 150 yıl geçti, unutmadık. Bin 500 yıl geçse de unutmayacağız, unutturmayacağız" dedi. Soma'daki maden faciasında hayatını kaybedenleri de anan Çerkes sanatçı ve sunucu İshak Akbay "Türkiye'nin başı sağolsun" dedi. Çoğulcu Demokrasi Hareketi Başkanı Kenan Kaplan ise 1864 yılının 21 Mayıs'ında soykırıma uğratılan Çerkes halkının Osmanlı topraklarına sürüldüğünü, bu soykırım nedeniyle bugün Çerkes halkının, dünyanın 40 ülkesinde anavatanlarından uzaklarda, dillerini, kültürlerini, kimliklerini kaybetme riskiyle, varlık mücadelesi vermekte olduğunu kaydetti. Çerkez soykırımını dünya gündemine getirerek anavatanları ile ilgili tarihsel haklarını talep ettiklerini belirten Kaplan, "Çerkez soykırımını yapan Çarlık Rusya'sıdır. Çarlık Rusya'sının tarihi mirasçısı ise Rusya Federasyonu'dur. Bu nedenledir ki, Rusya Federasyonu soykırımı kabul ederek Çerkes halkından özür dilemeli, uluslararası hukuk normlarının gerektirdiği tüm yükümlülüklerini yerine getirmeli, Çerkesya'nın yeniden Çerkes vatanı olmasının zeminini oluşturmalıdır" diye konuştu. Sanatçı İshak Akbay, akordeon eşliğinde, sürgünü anlatan Yistabulako ağıtını seslendirdikten sonra 10 yaşındaki Sueda Ulus Adigece bir şiir okudu.
Nusret Baş, 150 yıl önceki olayları gündeme getirerek intikam duyguları içinde olmadıklarını, sadece adalet peşinde olduklarını vurguladı. Baş’ın konuşmasının tam metni şöyle: Saygıdeğer Kamuoyu, Değerli basın mensupları! Öncelikle, geçtiğimiz günlerde Soma’da yaşanan maden faciasında hayatını kaybeden tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına ve acısını yüreğinde hisseden herkese başsağlığı diliyoruz. Çerkesler, dünya üzerinde, felaketin, acının ne demek olduğunu en iyi bilen halklardandır. Nitekim bugün bizi buraya toplayan güç, vatan savunmasında ve zulüm üzere öldürülmüş yüz binlerce şehidimizin yüreklerimizde açtığı yaranın 150 yıldır dinmeyen acısıdır. Saygıdeğer Kamuoyu, Değerli Basın mensupları, Çerkesler, Ruslarla yüzyıllarca süren savaşını 19. yüzyılın ikinci yarısında kaybetmiş, ülkeleri işgal edilirken kendileri de dünyanın dört bir tarafına savrulmuştur. Katliamlara bizzat iştirak eden bir Kazak savaşçının Rus Askeri Dergisi’nde yer alan şu satırları savaşın Kafkasya’da nasıl gerçekleştiğini ortaya koyan binlerce örnekten sadece bir tanesidir: ‘‘Birkaç bomba ve roketin patlamasının ardından, Rus Kazakları köye giriyor ve kıyıma başlıyordu. Aniden yapılan saldırı karşısında korkan ve uykulu olan dağlılar yoğun topçu ateşi ve yangın bombalarının altında yanmalarına rağmen kısa zaman içerisinde toparlanıyor, savaşıyor ve ailelerini savunuyorlardı. Fakat öğle saatlerinde, Çerkes köyü ve burada yaşayan insanlar için artık her şey bitmiş oluyordu.’’ Bu şekilde doğrudan bir etnisiteyi, doğrudan sivil insanları hedef alan yok etme amaçlı saldırıların bugün geçerli olan uluslararası hukuktaki adı “soykırım” ve yine affedilmez bir cürüm olan “insanlığa karşı işlenmiş suç”tur. Çerkesler ardı arkası kesilmeyen bu saldırılarda yüz binlerce insanını şehit vermiş, Evleri yurtları yakılıp yıkılmış, Karadeniz kıyılarındaki toplama merkezlerinde, karın, yağmurun, soğuğun altında haftalarca, bazen aylarca bekletilmiş, Sonra da elverişsiz vapurlara istiap haddinin çok üzerinde doldurularak Karadeniz’in azgın sularına salıverilmiş, Deniz üzerinde açlık ve musallat olan bulaşıcı hastalıklardan kırıla kırıla yapılan yolculuk sonrasında karaya ayak bastıkları yerlerde de yine salgın hastalıklar, iklim uyumsuzluğu ve diğer sebeplerle kurbanlar vermeye devam etmişlerdir. Çerkes sürgünlerin o zamanlar kurdukları nice köyler vardır ki 20-30 sene sonra sadece birer mezarlıktan ibaret kalmıştır. Böyle bir zulümle 1859-1879 yılları arasında 2 milyona yakın kişi anayurtlarından sürülmüş; bunlardan ancak 1,5 milyonu hayatta kalabilmiştir. Bunların 1 milyonu Anadolu'ya, 500 bini de Balkanlar, Suriye, Irak, Ürdün ve Kıbrıs'a yerleştirilmişlerdir. Bu sürgünde Adige ve Abhazlar’ın % 90’ı, diğer halkların da % 5-10 oranındaki kısımları vatanlarından çıkartılmıştır. Bu sürgün sonucudur ki günümüzde Rusya sınırları dışında, 6 milyonu Türkiye’de, kalanı dünyanın 40 ülkesinde olmak üzere 7 milyon civarında Adığe, Abaza ve Kuzey Kafkasya halklarından insan darmadağın vaziyette yaşamaktadır. Bu sürgün, Çerkes halkı için bir felaket olmuş, sosyo-ekonomik, politik, kültürel ve ulusal gelişimini tamamen dumura uğratmıştır.
Saygıdeğer Kamuoyu, Değerli basın mensupları! Bugün 150 yıl önceki olayları gündeme getirerek sanılmasın ki intikam duyguları içindeyiz. Hayır, biz sadece adaletin peşindeyiz. Biz sadece toprakları çiğnenmiş, vatanından kovulmuş, yok oluşun eşiğine getirilmiş bir halkın varlığını devam ettirebileceği şartların sağlanmasını istiyoruz. Çarlık Rusyası’nın Çerkeslere uyguladığı katliam, Birleşmiş Milletler’in kabul ettiği ve cezalandırılmasını öngördüğü soykırım tanımına bire bir uymaktadır. Artık dünyanın bütün medeni insanları kabul ediyor ki soykırım bir insanlık suçudur! Tarihte bu suçu işleyenler kendileriyle yüzleşiyor ve bu utanç verici yükten bir an önce kurtulmaya çalışıyor. Nitekim Federal Almanya, Nazi Almanya'sının Yahudilere karşı işlemiş olduğu soykırım suçunu kabul ederek özür dilemiş ve telafi edici adımlar atarak bu insanlık suçundan arınmıştır. Bizler de, Çarlık Rusyası’nın müteselsilen mirasçısı konumunda olan Rusya Federasyonu yönetiminden Çerkeslere karşı işlenen soykırım suçunu kabul etmesini ve Çerkes halkından özür dileyerek hala etkisini devam ettiren olumsuz sonuçlarını giderecek adımlar atmasını istiyoruz. İlk olarak da Anavatana dönüş yolunu kesin bir şekilde açmaya, diasporada yaşayan tüm Çerkeslere kayıtsız şartsız Cumhuriyetlerimizin vatandaşlığını vermeye, anavatanda yaşayan insanlarımızın etno-kültürel varlığını güvence altına alacak sonuç verici tedbirler almaya davet ediyoruz. Rusya yönetimleri bu sorumluluklarından ilânihaye kaçamaz. Zamana yayınca unutacağımızı zannetmesinler. Bilsinler ki hafızalarımız çok berrak! Bilsinler ki mağduriyetimizin bütün anıları ilk günkü kadar canlı. Bilsinler ki yaralarımızdan hala kan sızıyor ve unutmamız mümkün değil. Bilsinler ki gelecek nesillerimizi de bu davanın mirasçı yapacak, unutmayacağımız gibi unutturmayacağız da! İlahi adalet tecelli edinceye kadar, Ulusal haklarımız teslim edilinceye kadar mücadelemizi devam ettirecek, uluslararası alanı da kapsar şekilde yaygınlaştıracak ve her yerde halkımızın ve kültürümüzün katillerinin peşinde olacağız. YAŞASIN HALKIMIZ! YAŞASIN KÜLTÜRÜMÜZ! YAŞASIN ÇERKES KALMA MÜCADELEMİZ!” Daha sonra gazeteci Erol Karayel 21 Mayıs isimli kendi yazdığı bir şiiri okurken, İstanbul Çerkes Derneği’nden Murat Yalçın resmi vesikalardan derlediği Çerkes soykırımına dair şahitliklerden örnekler sunarak arşivlerde çok sayıda benzer belge olduğunu söyledi. Konuşmaların ardından Rusya'nın İstanbul Başkonsolosluğu kapısına bırakılan siyah çelenkle program sona erdi. |
2215 kez okundu |
Yorumlar |
Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |