"Demokratik reformların gittikçe marjinalize kaldığı yönünde bir izlenimim var. Sanki eskisi gibi önemli değil. Biz başarılıyız, bölgede güçlü bir aktörüz, dünyada önemli bir aktörüz...Sanki artık demokrasiye ihtiyaç duymuyorlar."Alman Yeşiller Partisi Eşbaşkanı Claudia Roth, iktidara geldiği ilk
yıllarda demokratikleşme konusunda önemli adımlar atan AKP hükümetinin,
bir süredir demokratikleşmeyle ilgili sözlerini yerine getirmediğini
düşünüyor. Türkiye’nin yakından tanıdığı, aynı zamanda AB üyeliğini
destekleyen ve bir dönem açıklamalarına medyada sıkça yer verilen Roth,
kendisiyle daha önce söyleşi yapan gazetecilerin, artık basılmayacağı
kaygısı ya da kendilerini tehdit altında hissettiklerinden söyleşiden
kaçındıklarını ifade ediyor. Almanya Federal Meclis milletvekillerinden
oluşan Alman-Türk Dostluk Grubu Başkanı Claudia Roth başkanlığındaki bir
heyet bir süre önce Türkiye’de temaslarda bulundu. Temasları sonucunda
basın ve ifade özgürlüğü konusunda ciddi endişelere kapıldığını belirten
Roth, AKP’nin güçlendikçe demokrasiyi ikinci plana itmesinden kaygılı.
Cumhuriyet’in sorularını yanıtlayan Roth’a göre yeni anayasa AKP’nin
kendisinden olmayanları kucaklayıp kucaklamayacağını göstermesi
açısından kritik bir dönemeci oluşturuyor.
- Bir hafta boyunca temaslarda bulundunuz, yetkililerle, basın
mensuplarıyla görüştünüz. Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda gelinen
nokta konusunda izlenimiz nedir?
Benim izlenimim şu ki Türkiye’de ifade ve basın özgürlüğü parmaklıklar
arkasında. Cezaevinde yaklaşık 70 gazeteci var. Çok uzun gözaltı
süreleriyle içeride tutulan gazeteciler var. Bazıları niçin cezaevinde
olduklarını bilmiyor. Gerçeklerle ilgili makalelerle, halkı
bilgilendirmenin gittikçe zorlaştığını duydum. Türkiye’de demokrasinin
geldiği nokta gerçekten zihnimi meşgul ediyor. Basın özgürlüğü ve ifade
özgürlüğü, herhangi bir demokrasinin temel taşlarından birisi. Ahmet Şık
ve Nedim Şener sembol isimler ama aslında içeride olan bütün
gazeteciler için sembol haline geldi.
Gazetecilerin tehdit edildiği, cezaevine yollandığı, hatta öldürüldüğü
zamanlarla şimdiki zamanların farkı şu: Eskiden propaganda yapmakla
suçlanırlardı, şimdiyse bir terör örgütünün parçası olmakla
suçlanıyorlar. Bugünlerde kolaylıkla terör örgütünün parçası
olabiliyorsunuz. Bu inanılmaz. Yanlış bir kelime kullanırsanız ve eğer
bir gazeteci olarak bir ağ oluşturmuşsanız, Ergenekon’un parçası olmakla
suçlanan insanlarla söyleşi yapmışsanız, o zaman sizi de Ergenokon’un
parçası sayıyorlar. Ben Türkiye’de bu hisse kapıldım, Kafka gibi.
Gazeteciler, seçilmiş belediye başkanları, Kürt bölgesinde halk
tarafından seçilmiş 100’den fazla belediye başkanı hapiste. Bu çok
tehlikeli.
İnsanlar kabuklarına çekiliyor
- Sizce otosansür de var mı?
- Elbette. Örneğin, artık gazetecilerle, hatta arkadaşlarla bile cep
telefonundan konuşmak çok zor. Ben “Siz paranoyaksınız” diyordum. Oysa
gerçekten bir korku atmosferi var. Başta inanmamıştım, abarttıklarını
düşünmüştüm. İnsanlar gerçekten kendilerini tehdit altında
hissediyorlar. İnsanların artık olan bitenle ilgilenmemeyi seçtiklerini
görebiliyorsunuz. Özel hayatlarına dönüyor, kabuklarına çekiliyorlar,
dışardan bana bulaşılmadan yaşayayım diyorlar. Benimle daha önce söyleşi
yapan insanlarla buluştum, bu sefer söylediklerimi yazamayacaklarını
söylediler. Bu şu demek, ya kendileri tehlike altına girecekler ya da
zaten basılmayacak. Bu durum yeni ve gerçekten tehlikeli. Bütün toplumda
bir suç iklimi var. Gazeteciler suçlu, seçilmiş belediye başkanları
suçlu, BDP üyeleri suçlu, nükleer karşıtı militanlar suçlu, daha iyi bir
çevre için mücadele edenler suçlu. Sadece ekonomik açıdan güçlü
Türkiye’den, ekonomik büyümeden söz etmek yetmez. Rakamların arkasında
demokraside olup bitenlere de bakmak gerekir.
‘Güçlüyüz o zaman Hasankeyf’i yıkabiliriz’
- AKP başta hem Avrupa’da hem Türkiye’de değişimin simgesi olarak
görülüyordu, demokratikleşme yönünde adımlar atılacağı beklentisi vardı.
Beklentiler değişti mi?
- Bence hiçbir şey yapmadıklarını söylemek adil olmaz. İlk yıllarda
büyük değişiklikler oldu ve umut vardı... Demokratikleşme, azınlıklarla
ilgili açılım, Ermeni meselesindeki açılım, Kürt açılımı, Kıbrıs
açılımı, geçmişin, önceki hükümetler döneminin tabuların tartışılması
için bir ortam yaratıldı. Yolunda gitmeyen, iyi olmayan her şey için
onları suçlamak kolaycılık olur. Ama ekonomik büyüme her şey demek
değildir. Sanki verimlilik kültürel mirasın yok edilmesi için bahane
oluşturabiliyor. Avrupa’daki en büyük baraja ihtiyacımız var, o zaman
Hasankeyf’i yıkabiliriz, çünkü verimliyiz, başarılıyız, ekonomik olarak
güçlüyüz. Tamam, bu doğru. Ama demokratikleşmeyle ilgili çok sözler
verildi, hükümet uzun bir süredir bunları yerine getirmiyor.
Şimdi askeri anayasanın yerine yeni bir anayasa konusunda tartışma
sürüyor. Yeni anayasanın, herkes için herkes tarafından karar verilen
bir anayasa olmasını umut ediyoruz. Yani sadece AKP çoğunluğunun
anayasası olmamalı. Eğer herkesin “benim de anayasam” diyebileceği bir
anayasa olmazsa, olmaz. Kadınların, dindar olmayan kadınların da
anayasası olabilmeli. Benim bir kadın arkadaşım hakları için mücadele
etmesi gerektiğini düşünüyor. Arkadaşımın da sahipleneceği bir anayasa
olmalı. Kürt halkının sahiplenebileceği, ikinci, üçüncü sınıf insan
olarak görülmeyecekleri bir anayasaya ihtiyaç var. Çoğunluğuz diye bir
AKP anayasası olmamalı. Ülkedeki herkesin anayasası olmalı. Bu kritik
bir adım olacak. Neyse ki İlerleme Raporu’nda demokratikleşme
konusundaki eksiklikler de vurgulanıyor. Hükümet karar veriyor,
parlamento şov gibi. Bir çeşit saygısızlık var.
Demokrasilerde muhalefet çok önemlidir. Anayasa, kabul görmediklerini,
eşit olmadıklarını düşünen insanların da entegre edilebilmesi açısından
Türkiye için bir fırsat. Ya yargı erki? Bu da inanılmaz. O kadar dava...
Senelerdir kullanılmayan maddeleri bile kullanmaya başladılar.
Propaganda, terörist minvalinde 5 bin dava var.
Reformlar marjinalleşiyor
- Ergenekon davasının sulandırıldığını düşünüyor musunuz? AKP niçin demokratikleşme konusunda adımlar atmıyor artık?
- Demokrasi eskisi kadar önemli gözükmüyor. Yine tekrarlıyorum, hiçbir
şey yapmadıklarını söyleyemem, çok şey yaptılar. Kopenhag kriterlerini
İstanbul, İzmir, Diyarbakır kriterleri olarak uygulama sözü vermişlerdi
yani AB istediği için, Türkiye için yapılacaktı bazı şeyler. Türkiye
toplumunun demokratikleşmesi, hukuk devletinin güçlenmesi önemli, şart.
Demokratik reformların gittikçe marjinalize kaldığı yönünde bir
izlenimim var. Sanki eskisi gibi önemli değil. Biz başarılıyız, bölgede
güçlü bir aktörüz, dünyada önemli bir aktörüz... Türkiye’nin ekonomik
büyümesi gerçekten Çin gibi. Umarım bu gerçek büyümedir... Sanki artık
demokrasiye ihtiyaç duymuyorlar. ÖZGÜR ULUSOY/Cumhuriyet, 1 Kasım 2011
|