Devlet, bireysel haklar dışında bir hak tanımamaktadır. AKP’nin, Kürdçe yayınların gelişmesinde bir çabası olmuştur ama kolektif haklara karşı durması dikkatlerden uzak tutulamaz.Bu tutum, asimilasyonun devam ettirileceğini göstermektedir.Kürdistan Post'tan Hülya Yetişen'in İsmail Beşikçi ile yaptığı röportajı aşağıda sunuyoruz. -o O o- Hülya Yetişen- Kürt ve Kürdistan sorununun çözümünde sürekli olarak
yöntem hatasından söz ediyorsunuz. Size göre sorunun çözümünden önce,
soruna kaynaklık eden 1920'li yıllardaki olayların araştırılması
gerekiyor. O yıllarda ne oldu? Olayın kaynağı, çözümü ve çözüm yöntemi
arasında nasıl bir bağlantı var?
İsmail Beşikçi-
Kürdler ve Kürdistan sorunu konusunda, çözümden önce sorunun temel
niteliği üzerinde durmak gerekir. Sorun günümüze kadar neden
çözülememiştir, sorunun tarihsel geçmişi nedir, sorunun eni-boyu nedir
gibi soruların incelenmesi gerekir. Bu çerçevede, Birinci Dünya
Savaşı’ndan sonra, 1920’lerde, Milletler Cemiyeti döneminde, Kürdlerin
ve Kürdistan’ın bölünmesi, parçalanması ve paylaşılması incelenmesi
gereken çok önemli bir olaydır. Dönemin iki emperyal devleti
Büyük Britanya ve Fransa, Ortadoğu’nun iki köklü devleti, Osmanlı
İmparatorluğu ve Osmanlı’nın devamı olan Türkiye Cumhuriyeti, İran
İmparatorluğu ve devamı olan Yeni İran Şahlığı… Bu dört güç birlikte,
1920’lerde Kürdlerin ve Kürdistan’ın üzerine çullanmıştır. Kürdleri ve
Kürdistan’ı tarihlerden ve yeryüzünden silmek için. Bugün dünyada,
nüfusu 10 bin- 15 bin, 30 bin-40 bin olan devletler bile varken,
Ortadoğu’da toplam olarak 40 milyonu aşkın nüfusuyla Kürdlerin bir
siyasal statüye sahip olmaması dikkate değer bir durumdur. Bugün,
Kürdistan sömürge bile değildir. Ortadoğu’nun ortasında, bölünmüş
parçalanmış ve paylaşılmış yapısıyla, Kürdistan ve Kürdler sömürge bile
değildir. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’ni ayrıca değerlendirmek gerekir. Bugün,
PKK’nin üslendiği Qandil, bir gün Türk savaş uçakları, ikinci gün İran
savaş uçakları tarafından bombalanmaktadır. Üçüncü gün her iki devlet
birlikte Qandil’i bombalamaktadır. İnsanlar ölmekte, köyler yakılıp
yıkılmakta, koyun sürüleri telef olmaktadır. Kürdistan doğası tahrip
edilmektedir. Federal Irak hükümeti bu saldırılara karşı sessiz
kalmakta, Suriye bu saldırıları desteklemektedir. ABD, Rusya, AB bu
saldırıları izlemekte, Kürdlerin çığlığına kulaklarını tıkamaktadır. Bu
saldırılara sadece, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Kürd Hükümeti karşı
durmaktadır. O da sesini bu güçlere duyuramamaktadır. Kürd aleyhtarı bu
statüko nasıl kurumlaşabilmiştir? Kürd aleyhtarı bu statüko nasıl
korunup kollanabilmektedir? Bu tür konuların incelenmesi gerekir.
Çözümden önce çözülecek sorunun temel niteliğini kavramak gerekir.
Milletler
Cemiyeti dünyada barışı kuramadığı için İkinci Dünya Savaşı’nın patlak
vermesine engel olamamıştır. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Birleşmiş
Milletler döneminde, dünyanın siyasal çehresinde çok büyük değişiklikler
olmuştur. Örneğin, İkinci Dünya Şavaşı’ndan önce, Afrika’da, sadece iki
bağımsız devlet varken bugün bu sayı 54 tür. Ama, Kürdistan ve Kürdler
için hiçbir şey değişmemiştir. Kürdlere statü vermeyen statüko aynen
sürdürülmüştür.
Adı, Birleşmiş milletlerdir. Ama hep milletlerin
değil, devletlerin çıkarını gözetmektedir. Kürdlerin değil Kürdleri,
müştereken baskı altında tutan devletlerin çıkarını gözetmektedir.
Hülya
Yetişen- Bir yazınızda "Kürtler artık tarihlerini kendileri yazıyor"
demiştiniz. Buna karşılık Kürt tarih anlatımında Türk tarih alıntılarına
sıkça rastlıyoruz. Bu anlatım ve alıntıların dil ve alfebe ile nasıl
bir ilişkisi var?
İsmail Beşikçi- Kürdler, özellikle
Küzey Kürdistan’da yaşayanlar, tarihlerini hep başkalarından, Türk
yazarlarından, Türk güvenlik bürokrasisinde çalışanlardan öğreniyordu.
Redde, inkara, imhaya dayalı bir anlatım vardı. Son, 27 yılı aşkın savaş
sürecinde, bu durumun değiştiğini görüyoruz. Kürdler, artık kendi
tarihlerin kendileri yazıyor. Bu da Kürdlerin fiili bir kazanımıdır.
Kürd diliyle, Kürd edebiyatıyle, Kürd tarihiyle, Kürd kültürüyle, Kürd
müziğiyle ilgili araştırmalar, incelemeler gelişmektedir.
Ama
Türk siyasal ve toplumsal yaşamında resmi ideoloji çok etkin bir
kurumdur. Bu resmi ideoloji, hala Kürd yazarlarını, Kürd aydınların
etkileyebilmektedir. Bu etkiden kurtuldukça, resmi ideoloji
eleştirildikçe Kürdler ve Kürdistan araştırmaları daha nitelikli
olacaktır.
Hülya Yetişen- Cumhuriyet tarihi boyunca Kürtler,
Kürdistan gibi kavramlar sosyal bilimler literatüründen çıkarıldı. Ancak
bu kavramlar artık sıkça kullanılıyor. Suskunluğun nedeni neydi? Bu
suskunluğu kıran olay ve olaylar silsilesini nasıl açıklamak gerekiyor.?
İsmail Beşikçi-
Cumhuriyetle birlikte, yoğun bir ret, inkâr ve imha politikası
uygulanmaya başladı. Kürd, Kürdçe, Kürdistan sözcüklerinin kullanılması
yasaklandı. Kullanılması suç oldu. Kürdlerin Türklüğe asimilasyonu için
yoğun bir devlet terörü gündeme getirildi Örneğin 1930’larda,
çarşıda-pazarda Kürdçe konuşanlara konuştukları kelime kadar para cezası
kesildi. Bu, kararlı ve sistematik bir şekilde uygulanan bir politika
oldu. Ama artık, bu sözcükler rahatça kullanılıyor. Bu, gerilla
mücadelesi sürecinde gerçekleşen fiili bir kazanımdır. Savaş, mücadele,
böyle bir ortam yaratmıştır. Bu fiili kazanımlardan geri dönüş
olmayacağı şüphesizdir.
Hülya Yetişen- Tarihsel ve toplumsal
bir sorun olan Kürt ve Kürdistan sorununda Kürtlerin ciddi bir zaafiyet
yaşadığını söylüyorsunuz. Nedir bu zaafiyetler? Kürtler neden devlet
istemiyor? Politik söylemden öte toplum olarak Kürtlerin devlet
istemediğini söylemek mümkün mü?
İsmail Beşikçi-
Birbirlerini dinlememek, birbirlerini otoritesine karşı olmak, ama
Kürdlere, Kürdistan’a düşman olan güçlere kölece bağlanmak, onlara
kölece hizmet etmek önemli bir zaaftır. Kürdler böyle bir zaaf
içindedir. Kürdlern birbirlerin boğazlaması konusunda yönlendirici olan
elbette hasım güçlerdir.
Hasım güçlerin krizlerini
derinleştirmemek, bilakis bu krizlerin atlatılması için onlara yardım
etmek bir Kürd geleneğidir. Kriz atlatılınca, hasım gücün ilk
darbesini Kürdlere vurduğu bilinen bir durumdur.
Kürdler,
komşuları olan Araplarla, Farslarla, Türklerle kendi konumlarını
mukayese etmemektedir. Bu güçlerin Ermenilerle, Asuri-Süryanilerle olan
sorunlarında hasım güçlere tetikçilik yapmaktadır.
Hülya
Yetişen- Elit Kürtlerin hâkim ulusla olan ilişkilerinde Türk kimliğine
tabi olmalarından dolayı ekonomik avantaj elde ettikleri biliniyor.
Ancak son yıllarda bu elit kesimden de Kürt kimliğine duyulan ilginin
büyüdüğü görülüyor. Kürt hâkim sınıfında bir kırılma mı yaşanıyor?
İsmail Beşikçi-
Gerilla mücadelesi Kürd toplumunun çeşitli kesimlerinde etki
yaratmıştır. Kürd toplumunda alt-üst olma durumu yaşanmaktadır. Geniş
bir kitle desteğinin sağlanması, kadınların, çocukların mücadeleye
katılması önemli bir gelişmedir. Kanımca şehirli Kürdler de bajariler
de, bu mücadeleden etkilenmektedir.
Bugün, Kürdler, Kürd sorunu yoğun bir şekilde konuşuluyor, tartışılıyor. Bu süreçte mücadelenin rolü şüphesiz çok büyüktür.
Kitlenin
genişlemesi şüphesiz önemlidir. Ama kitlesel mücadelenin kalitesi
üzerinde de durmak gerekir. 25-29 Mayıs 2011 günlerinde, Hakkari
Üniversitesi’nde, Kürd Dili ve Edebiyatı Sempozyumu düzenlenmişti. Bu
sempozyuma, Kürdistan’ın çeşitli bölgelerinden,Avrupa’dan, Türkiye’den
Kürd aydınlar, yazarlar, uzmanlar katılmıştı. Sempozyum Kürd diliyle
yapılmıştı. Ama, sempozyum, Hakkari’de, Barış ve Demokrasi Partili
belediye tarafından, BDP li gençler tarafından protesto edildi. Gençler,
çocuklar, sözleriyle, pankartlarıyle bu protestoyu gerçekleştirdiler.
Pankartlarında, “Size yumurta atacaktık ama yumurtaya bile değmezsiniz”
sloganı yazılıydı.
Bu, kitlenin kalitesizliğini gösteren önemli
bir olaydır. KCK tutuklularının, mahkemelerde , Kürdçe savunma yapmak
için ısrar ettikleri bir dönemde, Hakkari’de, Kürd Dili ve Edebiyatı
Sempozyumu’nun, Kürdçe konuşan Kürd aydınlarının Türk diliyle protesto
edilmesi kalabalıklardaki kalitesizliğin diğer bir göstergesidir. Her
biri, yaşadıkları devletlerde, baskı-zulüm gören Kürd aydınların,
yazarlarının, Türk solunun kaba bir taklidiyle, ‘ size yumurta
atacaktık ama, yumurtaya bile değmezsiniz’ denerek protesto edilmesi
ancak kalitesizlikle açıklanabilir.
Hakkari’deki Kürd Dili ve Edebiyatı Sempozyumu, sağlıklı bir toplantıydı.
Ama,
13-14 Mayıs 2011 tarihleri arasında Bingöl Üniversitesi’nde yapılan
Zaza Dili Sempozyumu Kürd aleyhtarı bir sempozyumdu. Zazaların
Kürdlerden ayrı bir etni, Zazaki’nin Kürdçe’den ayrı bir dil olduğunu
ispat etmeye çalışıyordu. Ama bu sempozyum, PKK tarafından, BDP li
gençler tarafından hiç protesto edilmedi. Milli bilinç konusunda burada
da bir eksiklik, kalitesizlik var.
Kitleselleşme şüphesiz
önemlidir. Ama, kitleler, kalabalıklar, diktatörlere hayrandır. Bunu da
unutmamak gerekir. Bu koşullar altında, BDP’nin kitleleri demokratik
düşünce ve eylem doğrultusunda yönlendirmeleri önemli bir çaba
olmalıdır. Her lafın başına “demokratik” sözcüğü eklenerek demokrat
olunmaz. Demokrasinin, demokrat olmanın en önemli özelliği ifade
özgürlüğüdür, özgür eleştirinin kurumlaşmasıdır.
Hülya
Yetişen- 1990'lı yıllarda 4500 Kürd köyü boşaltıldı, yakılıp yıkıldı. 5
milyon insan da göç etti. Köy yakmalar, göçertmeler Kürd toplumunda ne
tür değişiklikler yarattı?
İsmail Beşikçi- Savaş Kürd
toplumunda alt-üst olma durumu yarattı. Köylerin yakılması-yıkılması,
temel geçim kaynaklarının tahribi, ormanların yakılması, insanların,
ailelerin yerlerinden yurtlarından edilmesi şüphesiz Kürdleri mağdur
etmiştir. Ama, milli hareket, ancak, şehirlerde gelişebilecek bir
toplumsal ve siyasal süreçtir. İnsanların şehirlerde toplanması milli
hareketlerin, Kürd milliyetçiliğinin gelişmesi doğrultusunda elverişli
bir ortam yaratmıştır.
Hülya Yetişen - Son dönemde şehir
merkezlerinde de olayların yaşandığına tanık oluyoruz. Kürd toplumu
şehirleşti mi? Şehirliler ya da Kürdlerin küçümsemeyle söylediği gibi "Bajariler"in Kürd ulusal mücadelesini sahiplendiği söylenebilir mi?
İsmail Beşikçi-
Kürd toplumu şehirlerde birikti ama şehirleşmedi. Buna rağmen Kürd
milliyetçiliğinin gelişmesi yolunda elverişli bir ortam oluştu.
Hülya
Yetişen- Kürt silahlı mücadalesinin yoğunluk kazandığı dönem 15 Ağustos
1984 sonrasıdır. Ve bu savaş 27 yıldır sürüyor. Savaşın bu kadar uzun
sürmesi mücadele yönteminde tartışmalara neden oluyor. Bir çokları bunun
için "silahlı mücadele miadını doldurdu" diyor. Bu belirlemenin doğru
ve yanlış yönleri nedir?
İsmail Beşikçi- Savaşın bu
kadar uzun sürmesi, kirlenmesi devletin katı tutumundandır.
Devlet-hükümet, Kürdlere hiçbir şey vermeden, daha doğrusu bireysel
haklar dışında hiçbir şey vermeden Kürdlerin, Kürd toplumu olmaktan
doğan haklarını hep göz ardı ederek sorunu çözmeye çalışmaktadır.
“Görüşmeler” denen süreç oyalamadan başka bir şey değildir.
“Silah
miadını doldurdu” sloganı, “Milliyetçilik kötüdür, her türlü
milliyetçilik kötüdür”, “Ulus devlet öldü”, “her etniye bir devlet
gerekmez” gibi, Kürdlerde gelişmeye başlayan milli bilinci körletmeye
saptırmaya, çarpıtmaya çalısan sloganlardan biridir. Devlet terörünün
tırmandırıldığı bir dönemde bunu tartışmak yanlıştır.
“Ya Türk
olacaksın, Türk’e benzeyeceksin, ya da seni yok edeceğim
ırkçılığıyla/milliyetçiliğiyle, “kendi dilimle kültürümle varolmak
istiyorum…” milliyetçiliği nasıl aynı kefeye konabilir mi? Dünyada 3
bin-5 bin kalmış bir etniyle 40 milyon Kürd nasıl aynı kefeye
konabilir? Ulus devlet öldüyse, Filistin’in bağımsız bir devlet olması
için gösterilen bu çaba nedendir? Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin
bağımsız bir devlet olarak tanınması için neden büyük bir çaba
harcanıyor? Ulus devlet öldüyse, Güney Sudan neden oluştu? Kosova,
Karadağ neden oluştu? Ulus devlet öldüyse, Azerbaycan, Gürcistan,
Ermenistan, Kazakistan, Kırgızistan (15 devlet) Hırvatistan, Slovenya,
Bosna-Hersek, Makedonya (7 devlet) neden ortaya çıktı? Çekoslovakya,
neden, Çekya ve Slovakya diye ikiye bölündü?
Kanımca, Kürdler
federasyonu savunmalıdır. Gerillalar da federasyonun güvenlik gücüne
dönüşmelidir. Örneğin Filistin de çözüm böyle olmadı mı?
Hülya
Yetişen- Bir süre önce yaptığınız söyleşide "Kandil ve PKK, BDP'yi
dinlemelidir" diyordunuz. Bu söyleminizi mücadele yönteminde bir değişim
vurgusu olarak algılayabilir miyiz? BDP ile yapılan/yapılması muhtemel
müzakereler ile PKK ve Öcalan ile yapılan ve yapılması muhtemel konular
ne olabilir? BDP bu süreçte nasıl bir rol üstlenebilir?
İsmail Beşikçi-
Barış ve Demokrasi Partisi’nin, öne çıkması inisiyatif alması gereğini
dile getirmeye çalışıyorum. Kanımca, PKK-MİT görüşmelerinde iki önemli
yanlış vardır. Gürüşmelerin Milli İstihbarat Teşkilatı’yle yapılması
yanlıştır. Bu görüşmelerden olumlu bir sonuç çıkmaz.
İmralı ile
Qandil arasında devlet kuryelik yapmaktadır. Buradan sağlıklı bir sonuç
çıkmaz. Siz zaten devletin istekleriyle kendinizi sınırlamışsınız.
Bunlar
oyalamaya dönük görüşmelerdir. Görüşmeler doğrudan doğruya hükümetle
yapılmalıdır. İkinci olarak görüşmeleri Barış ve Demokrasi Partisi
yapmalıdır. BDP görüşmeleri yürütürken, Qandil’le ve İmralı’la ilişki
içinde olmalıdır.
Kürd ve Kürdistan sorunu, Kürdlerin doğuştan
sahip olduğu hakların, Kürd toplumu olmaktan doğan hakların
gaspedilmesiyle ilgili bir sorundur. Bu gasp eyleminden dolayı, devlet
yoğun bir şekilde eleştirilmelidir. Sorun gasptan geri dönüldüğü zaman
çözüm yoluna girer. Devlete, devlet terörüne yoğun bir şekilde destek
veren ABD, Rusya, AB, BM gibi kumlar da eleştirilmelidir.
PKK bu
gasp eyleminden dolayı, bu gaspın sonucu ortaya çıkmıştır. PKK sorunu,
gerillanın dağdan inmesiyle ilgili bir sorundur. Bunun çözümü kanımca
şudur. Kürdler, PKK, BDP federasyonu savunmalıdır. Gerilla da
federasyonun güvenlik gücüne dönüşmelidir. Gerillanın dağdan inmesi
ancak böyle olur.
Hülya Yetişen- Arjintin'deki Plaza de Mayo
annelerinin yarattığı etkiyi Barış Annelerinin yaratamadığı görülüyor.
Bunun bir çok nedenleri var. Ancak bu etkiyi yaratamamalarının asıl
nedeni mücadele yöntemlerindeki hatalar mı yoksa Türkiye'de Kürtlere
karşı örgütlenmiş toplumsal ve politik yapılanmalar mı?
İsmail Beşikçi-
Kürdlere karşı örgütlenmiş toplumsal ve politik yapılar olduğu açıktır.
Barış Anneleri, Kürdlere, Kürdçe’ye, Kürdistan’a yönelik direnişler
sergilemelidir. Bunlara rağmen Barış Anneleri’nin düşüncesinin ve
eyleminin etkili olduğu kanısındayım.
Hülya Yetişen- İlk çıkış
sürecinde Kürd Sorununun çözümü konusunda AKP, toplumun geniş bir
kesiminde olumlu beklentiler yaratmıştı. Ancak geçen bu süre zarfında
fiili bazı iyileştirmeler olsa da hukuk alanına yansımadı. Bu gün ise
AKP'nin Çiller- Ağar çizgisine kaydığı söyleniyor. AKP'nin bu çizgiye
gelmesinde etkili olan yapısal ve olgusal olaylar nedir?
İsmail Beşikçi-
2009 yılı ortalarında Kürd açılımı gündeme getirilmişti. Ordunun ve
muhalefetin tepkisi üzerine, bu, milli birlik projesi olarak ifade
edilmeye başlandı. O günlerde Kürd açılımı olacağı yönünde kamuoyunda
bir umut doğmuştu. Ama bu umut giderek zayıfladı, yok oldu.
Bugün
şu anlaşılmıştır. Devlet-hükümet, Kürdlere, bireysel haklar dışında bir
hak tanımamaktadır. Bu, sistematik bir tutumdur. sistematik bir
düşüncedir. AKP’nin, Kürdçe yayınların gelişmesinde bir çabası olmuştur
ama, kolektif haklara karşı durması dikkatlerden uzak tutulamaz. Bu
tutum, asimilasyonun devam ettirileceğini gösterir. Bu da sistematik
bir düşünce ve uygulamadır. Asimilasyon zaman zaman entegrasyon
kavramıyle de dile getirilmektedir. Devletin, hükümetin bu tutumu,
elbette eleştirilmelidir.
Adalet ve Kalkınma Partisi ordunun,
yüksek yargının, siyaset üzerindeki ağırlığını geriletilmesi için
önemli bir çaba sarfetmiştir. Ama, ordu, yüksek yargı, 12 Eylül 2010
referandumundan önce, Kürdler, Kürd sorunu konusunda nasıl engelleyici
bir tutum içindeyse, bugün, Başbakan, AKP aynı tutumu sürdürmektedir. Bu
şüphesiz, düşüncede ve eylemde önemli bir çelişkidir.
Şu konuda,
şu ilişkilerde, önemli bir sorgulama olmalıdır. Başbakan, Kıbrıs’ta
Türkler için istediğini, Filistin’de Filistinliler için istediğini
neden Türkiye’de Kürdler için istemiyor, Ortadoğu’da Kürdler için
istemiyor? Bu konuyu, bu ilişkileri Kürdler sürekli olarak
sorgulamalıdır.
Hülya Yetişen- Taraf Gazetesi'nin TSK'nın
hükümet iradesi üzerindeki vesayetinin kırılmasında önemli rol oynadığı
söylenebilir. Ancak aynı Taraf Gazetesi'nin bu gün PKK ve BDP'ye karşı
aynı yöntemi izlediği görülüyor. Taraf Gazetesi'ni bu çizgiye yönelten
olay, olgu ve anlayışlar ne olabilir? Emre Uslu'nun da ismi zikredilerek
MİT ile bağlantılarından söz ediliyor? Bunlar ne kadar gerçek olabilir?
İsmail Beşikçi-
Taraf Gazetesi, ordunu ve yüksek yargının, siyaset kurumu üzerindeki
ağırlığının geriletilmesinde çok önemli bir rol oynamıştır. Taraf hem
devlete-hükümete, hem de PKK’ye, BDP’ye karşı eleştirel bir tutum
içindedir.
Taraf’ı Taraf yazarlarını, bu arada Emre Uslu’yu
okuyorum, izliyorum. Emre Uslu’nun söyledikleri önemlidir. Emre Uslu,
devletin-hükümetin, Kürdlerin koletif haklarını eksisiz bir şekilde
tanımasını, asimilasyon politikalarına son verilmesini istemektedir.
Emre Uslu, bu düşüncelerini birkaç defa dile getirmiştir. Bu, güven
verici bir tutumdur.
Hülya Yetişen- Size göre yakın bir süreçte barış mümkün mü?
İsmail Beşikçi-
Kürd sorunu çok ağır bir sorundur. Sadece Türkiye’nin değil, Irak’ın,
İran’ın, Suriye’nin Ortadoğu’nun bir sorunudur. 1920’lerden dolayı,
Büyük Britanya’nın, Fransa’nın giderek Avrupa’nın, ABD’nin, Rusya’nın
bir sorunudur.
Kürdler, “biz bölücü, ayrılıkçı değiliz…” deyip
durmaktadırlar. Bu sözde tarih bilinci yoktur, toplum bilinci yoktur.
Bu, 1920’lerde, Kürdlerin başına geçirilen lanetli çorabın bilincine
varmamak demektir. Çünkü bölünen sensin, parçalanan, paylaşılan sensin… _________________________ Kaynak: http://eu.kurdistan-post.eu,8/10/2011
|