Emre Uslu
Geçenlerde duyuruldu, nüfus cüzdanlarımız değişiyormuş. Yenisi nasıl
olacak bilmem ama eskisi, kimliğimiz tıpatıp yansıtan bir vesikaydı.
Bu nedenle nüfus cüzdanımız ile siyasal kimliğimiz (etnik kimlik) arasında şaşırtıcı benzerliğe hayret etmişimdir.
Nüfus cüzdanımız boyutları itibariyle evrensel standartlara uymaz.
Örneğin kredi kartlarının standart boyutundan farklı yapılmıştır. Bu
nedenle cüzdanlarımızda ona ayırabileceğiniz bir yerimiz yoktur.
Benzer şekilde, Türk kimliği de boyutları itibariyle evrensel
standartlara uymaz. Bir ucu Agarta Efsanesi’ne, bir ucu Sümer
Krallığı’na dayandırılmak istenmiş, güneşten dil teorileri üretilmiş ama
bir türlü yerli yerini bulamamış bir kimliktir o. Bu nedenle Türk
kimliğine de vicdanlarımızda kolayca yer bulamayız.
Nüfus cüzdanınıza konulacak yer bulamadığınız için de esasında yanınızda
taşımak istemezsiniz. Zira olur olmaz yerde bir ucu çıkıverir
cüzdanınızdan.
Evrensel standartların söz konusu olduğu yerlerde Türk kimliğinin de
konulacak bir yeri yoktur. İlla ki bir ucu görünür; bir bakarsınız
Dersim çıkmış bir tarafından, bir bakarsınız 1915 görünüvermiş başka bir
ucundan.
Konulacak bir yuva bulunmadığından, çabuk yıpranır kafa kâğıdımız. Bu
nedenle sık sık PVC yaptırmamız; yüzletmemiz gerekir. Yüzü çabuk
eskidiğinden, ve en dayanıksız kâğıtlardan yapıldığından diğer
kartlarınız arasında en fazla korunmaya ihtiyacı olan odur. Hemen her
yıl bir PVC ustasına gider sıcak bir presten geçiririz nüfus
cüzdanımızı, kaplamalarını düzeltmek için.
Türk kimliğimiz de, muhtemelen en dayanıksız argümanlardan inşa
edildiğinden, çabuk eskir. Tıpkı cüzdanımız gibi, diğer kimliklerimiz;
liberalliğimiz, dindarlığımız, solculuğumuz, mezhebimiz, aşiretimiz,
parti kimliğimizin yanında en korumaya muhtaç kimliğimizdir Türk
kimliği. Çabuk yıpranır, zira girecek bir yuvası yoktur. Evrensel
standartlarda bu kimliğe bir korunak barınak yapmak da mümkün değildir
haddizatında. Bu nedenle her on yılda bir sıcak bir presten geçirme
ihtiyacı duyulur. Bu sefer TSK yapar pörsüyen yerleri düzeltme ve
kaplama işini. PVC makinesi yerine, tank, kaplama yerine Kemalizm
yeniden ısıtılıp üstüne kaplanır kimliğimizin. Çok pörsüyen kısımları
nezarethanelerde, hapishanelerde preslenir, iflah olmaz kasımları
çıkarılıp asit çukurlarında yok edilir, tıpkı cüzdanımızın köşelerinden
patlayan isyankâr PVC kaplamaları gibi...
Tek parça bir kart olmasına rağmen, nedense “cüzdan” konmuş kafa
kâğıdımızın adı. Oysa “cüzdan” içine bir şeyler koymaya yarayan küçük
çanta demekmiş. İçine olur olmaz, yalan yanlış bilgiler doldurduğumuzdan
mıdır acaba bu karta “cüzdan” dememiz? Alevi’ye açıkça Alevi, Kürt’e
açıkça Kürt, Çerkes’e Çerkez yazamadığımızdan; ya da onları bir çantanın
içinde kaybetmek istememizden mi taktık bu karta “cüzdan” adını?
Muhtemelen eskiden gelen alışkanlıktır bu karta “cüzdan” demek. Hani
Osmanlı’da ve Cumhuriyet’in ilk dönemlerinde bir kalın çantadan
mürekkepmiş kafa kâğıdımız. Oradan geliyor olmalı. Yani geçmişe takılıp
kalmış bir kavram “nüfus cüzdanı”, tıpkı siyasal kimliğimiz gibi.
Geçmişe takıldığı için bir türlü küçülüp kendine diğer kartlar arasında
yer bulamaz. Muhtemelen diğer kartlar arasında yer bulunca, önemini
yitireceğini düşünüldüğünden bir türlü küçültülmez nüfus cüzdanlarımız,
tıpkı kimliğimiz gibi; o da kendine diğer kimliklerimiz arasında yer
bulamaz. Nedense diğer kimliklerimiz, dindarlığımız, liberalliğimiz,
Aleviliğimiz, Sünniliğimiz, hatta insanlığımızdan büyük olmak ister Türk
kimliğimiz de.
Nüfus cüzdanımızı devlet zoruyla taşırız yanımızda. Bir polis
çevirmesinde, karakolluk olduğumuzda, bir devlet işinde kullanmak üzere
taşırız resmî kimlik olarak. Tıpkı, siyasal kimliğimiz “Türk” kimliğini
de devlet zoruyla taşıdığımız gibi. Resmî dairelerde, Kürt, Laz, Çerkes
olamayız örneğin; illa da Türk olmak zorundayızdır. Yani, hem nüfus
cüzdanımızı hem de Türk kimliğimizi resmî işlerde kullanmak üzere
taşırız, asıl kimliğimiz olarak değil, resmî kimliğimiz olarak...
Nüfus cüzdanımız evrensel standartlarda sahtesi en kolay yapılan kartlar
grubundaymış. Bir soğuk damga, bir sıcak PVC makinesi, bir de renkli
fotokopi sahte kimlik üretmeye yetiyormuş.
Anlaşılan o ki Türk kimliği de sahtesi en kolay üretilen kimliklerden.
Sahte Atatürkçüsünden, kripto milliyetçisine, hemen herkes en delikanlı
“Türk”tür yeri geldiğinde. Bir çırpıda yedi göbek ötesinden Türk
olduğunu ispatlar bu tipler...
Oysa Türk olmak öyle komplike ya da derin bir şey değildir. Basit
adamdır Türk. Yedi nesil öncesine ilişkin kaydı da yoktur, şeceresi
de... Zira Türk’ün kafa kâğıdıyla imtihanı yüz yıllık meseledir
nihayetinde. Belki de bu yüzden Anadolu insanı çok takmaz, ne nüfus
cüzdanını, ne de kimliğini... Tıpkı nüfus cüzdanı gibi, kimliğini de
arka cebinde taşır, kafasında değil. Gerektiğinde göstersin diye...
Sorun da budur zaten, “Türk” (ya da Kürt) kimliğini bir kurgusal
zorunluluk olarak kafasında taşıyanlar, nüfus cüzdanlarını koyacak yer
bulamazlar. Bu nedenle gözümüze sokulmak üzere üretilmişlerdir nüfus
cüzdanlarımız. Bu kesimler, bize “kimlik arka cepte taşınmaz” telkini
verir ama bu kimliği kendileri de kalbe yakın ceplerinde de taşımazlar.
Çünkü o cepler, başka kimliklerle doludur.
Kimliğimizi ve nüfus cüzdanımızı alabildiğine eğreti şekilde dizayn eden
bu kesimler, isterler ki, Anadolu insanı, bu eğreti kimliği kafalarında
ve kalplerinde taşısın... Zira onlar, kalbimize yakın taşıdığınız nüfus
cüzdanlarımızı kimlik kartı olarak değil bir hedef tahtası olarak
görürler. Çünkü kimlik, ne kadar görünür ise o kadar müdahaleye açıktır.
Ne kadar kalbe yakın ise o kadar etkili hedeftir...
Nüfus cüzdanımız değişiyormuş. Darısı yeni anayasa ile değiştirmek istediğimiz siyasal kimliğimizin başına...
______________________________-
Taraf,7.12.2011