• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi31
Bugün Toplam194
Toplam Ziyaret1053890
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar34.154834.2917
Euro37.097537.2462
Semerkew
'Ulus-devlet'in anayasası

Mümtaz'er Türköne

Cemil Çiçek'in çağrısı üzerine artan anayasa önerileri kamuoyuna açıklanıyor. Anayasa Çalışma Grubu gibi platformlar zaten kapsamlı bir çalışma yürütmüş ve epeyce mesafe almıştı.

MÜSİAD'ın bir anayasa taslağı olarak kamuoyuna açıkladığı öneriler ileri adımlardan biri. Kısaca yeni anayasa için toplumdan gelen talepler yavaş yavaş ete-kemiğe bürünüyor. Beş aşağı, beş yukarı tablo ortaya çıkıyor.

Temel insan hak ve özgürlüklerini alabildiğince genişleten ve güvenceler getiren bir anayasa konusunda herkes müttefik. Medenî ve Siyasî Haklar sözleşmesi ve diğer uluslararası belgeler anayasanın temel haklar kısmını belirliyor. Demokratik kurumların güçlendirilmesi, vesayet kurumlarının tasfiye edilmesi, yargının bağımsızlaştırılması gibi talepler de ortak. Parlamenter sisteme karşı başkanlık sistemi öneren birileri -takip edebildiğim kadarıyla- çıkmadı. Peki o zaman yeni anayasanın düğümü nerede?

Düğüm 'ulus-devlet' konusundaki uzlaşmada. Yeni anayasayı tartışırken aslında ulus-devlete vereceğimiz biçimi tartışıyoruz. Bu tartışma soyut bir teorik tartışma değil. Kürt sorununu, anayasada yeni bir ulus-devlet inşa ederek çözeceğiz.

'Ulus-devlet'i kaldırıp çöpe atarak değil; yeniden tanımlayarak yolumuza devam edeceğiz. Zira 'ulus-devlet'ten vazgeçme lüksümüz yok. Daha doğrusu vazgeçmek bizim ihtiyarımızda değil. Dünya üzerinde işleyen düzen 'ulus' ile 'devlet'in özdeş varlıklar olduğu varsayımına dayanan 'ulus-devletler düzeni'. Diplomasinin temel kavram ve kurumlarının tamamı 'devlet' yerine 'ulus'un kullanılmasına dayanıyor. Dünyada var olan devletlerin üye olduğu uluslararası örgütün adı 'Birleşmiş Devletler' değil 'Birleşmiş Milletler'. Dünya siyasal düzeninin adı 'devletler düzeni' değil, 'uluslararası düzen'. Birbiriyle ilişkiye giren devletler ulusları temsil ettikleri için diplomasi yerine 'uluslararası ilişkiler' tabiri kullanılıyor. Bu düzenin temel taşı uluslar; ve devletler tek bir ulusa dayanmak zorunda olduğu için 'ulus-devlet' adını alıyor. Bu tabirle 'ulus' da 'devlet' de birdir ve tektir, demiş oluyoruz. Yaygın bir hata olarak 'ulus-devlet' ile 'üniter devlet' birbirine karıştırılıyor. 'Ulus-devlet'i yeniden tanımlamak, daha doğrusu 'devletin sahibi olan ulus' konusunda mutabakatı yenileyebilmek için bu hatayı düzeltmeliyiz. 'Ulus-devlet' tek-tip ve merkezî de olabilir, çoğulcu ve yerinden yönetim prensibine de dayanabilir. Üniter devlet de, federal devlet de ulus-devlet formudur. Pratiğe yansıyacak çözüm, Kürtlerin gönüllü rıza ve katılımları ile aynı ulusun parçası haline gelmeleridir. Bunun ön şartı ise Kürtleri devletin eşit haklara sahip ortağı veya sahibi haline getirmektir. Kürtler, kendi anadilleri ve kimlikleri; yani Kürt olarak bu devletin sunduğu kamu hizmetlerinden diğer vatandaşlar gibi eşit bir şekilde yararlanmalıdır.

MÜSİAD'ın 78 maddelik anayasa önerisi hem 'üniter devlet'te ısrar ediyor; hem de anadilde eğitim hakkını, dolayısıyla devletin Kürtçe eğitim verme görevini anayasaya yerleştiriyor. Teşebbüs gücünün temsilcisi sıfatıyla MÜSİAD'ın önerisi ciddiye alınmalı; zira sermaye kavga değil çözüm arar. Aynı şekilde Turgut Özal Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nin 23 maddelik anayasa taslağı, anadili eğitime dahil etme önerisiyle yeni anayasanın sağlaması gereken kritik mutabakatı gösteriyor.

Türkiye, bir ulus-devlet formu olarak yaşamaya devam edecek. O zaman Kürtlerin de özgür iradeleri ve tercihleri ile içinde yer alacakları bir 'ulus formu'nu bu anayasanın belirlemesi gerekiyor. Unutmayalım, 'bir ulus olmak' birbirimizden önce, birlikte başka uluslara, yani devletlere karşı başvuracağımız bir referans. Hakkarili bir Kürt'ü Dohuklu bir Kürt yerine Aydınlı bir Türkmen ile aynı ulusun parçası haline getiren şey; Türkmenistanlı bir Türkmen'le Aydınlı Türkmen arasındaki farktan kaynaklanıyor.

Başbakan 'asimilasyon politikalarını bitirdik' dedikten sonra, mensubiyeti gönüllülük esasına dayanan bir ulus dışında, devlete mesnet oluşturacak beşerî unsur kalmıyor. Bunun adı vatandaşlık. Vatandaşlığın hukukunu da anayasa belirliyor.

_____________________

Zaman, 4.12.2011

  
2628 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi