Erdal Şafak
Her ülkenin tarihinde kırılma noktaları vardır. O
istisnai durumlarda halkta "Sil baştan" yapma arzusu öylesine büyür ki,
hiçbir güç gemleyemez.
Örneğin, Türkiye'nin kırılma noktası, daha doğrusu dönemi, 27 Mayıs
1960'ta başlayıp 28 Şubat 1997'ye, hatta 27 Nisan 2007'ye kadar uzanan
her türlü darbeler sürecidir.
Küçücük İzlanda (320 bin nüfuslu) için kırılma noktası da 2008 küresel
krizi oldu. O krizde üç bankanın nasıl devlet içinde devlet gücüne sahip
oldukları, nasıl halkın kuşaklar boyu birikimini sıfırladıkları ortaya
çıktı. Ve de siyasilerin nasıl o finans çevrelerinin işbirlikçisi, hatta
uşağı haline geldikleri.
İzlandalılar o kadar tiksindiler ki gördükleri tablodan (Düşünün;
parlamentoya güven yüzde 10'a indi!) masayı silip süpürmeye, sistemi
yeniden kurmaya karar verdiler.
Yeni bir anayasa hazırlamayı da başlangıç noktası kabul ettiler.
Ama... Yeni anayasanın yazımına siyasetçiler kesinlikle karışmayacaklardı.
Katılımcı, hatta doğrudan demokrasinin çağımızda eşi olmayan bir örneğini sergilediler.
Önce sivil toplum örgütlerinin öncülüğünde çeşitli forumlarda halkı
topladılar. Tıpkı Atina'nın agorasında olduğu gibi. Bu toplantılarda
uzun tartışmalardan sonra 25 kişilik bir anayasa yazım kurulu ya da
"Kurucu Meclis" oluşturulmasını kararlaştırdılar.
Kurula sıradan vatandaşlar aday olacak, içlerinden 25'ini halk
seçecekti. Adaylık için üç koşul belirlendi: 18 yaşını doldurmuş olmak,
en az 30, en çok 50 vatandaşın imzalı desteğini almak ve seçim
kampanyası boyunca asla kendi reklamını yapmamak. Toplam 522 İzlandalı
adaylığını koydu. Ülke genelinde sandıklar kuruldu ve "Kurucu Meclis"in
25 üyesi seçildi.
Üyelerin mesleki dağılımı şöyleydi: 5 üniversite profesörü, 4 gazeteci
ve TV sunucusu, 3 doktor, 2 matematikçi, 2 müze müdürü, 1 profesyonel
yönetici, 1 rahip, 1 tiyatro müdürü, 1 işveren, 1 sendika başkanı, 1
hukukçu, 1 tüketici derneği sözcüsü, 1 çiftçi, 1 öğrenci.
Ve, "Kurucu Meclis" işe koyuldu. İlk iş olarak bir "web sitesi"
oluşturuldu. Sonra "Facebook" ve "Twitter" gibi sosyal paylaşım
ağlarında, anayasa yapım yöntemi tartışmaya açıldı.
Daha sonra da halktan yeni anayasaya girmesini istedikleri düzenlemelere ilişkin önerilerini göndermeye başlamaları istendi.
Kurul 2010 sonuna doğru başlayan anayasa yazım çalışmalarını baştan sona "YouTube" den canlı yayınlattı.
Temmuz ayı sonunda, yani bir ay önce yeni anayasa taslağına son nokta
konuldu. Metinde öylesine ilginç düzenlemeler, öylesine yeni
haklar-görevler-sorumluluklar yer aldı ki, inanamazsınız.
Örneğin, doğal kaynakların tüm ulusun ortak zenginliği olduğu, asla
özelleştirilemeyeceği gibi... "Gelecek kuşakların haklarının korunması"
yükümlülüğü gibi. (Ekonomik ve finansal krizde nesi var nesi yok
kaybeden halkın, yeni "Benden sonrası tufan" bencilliklerine karşı
anayasal önlem talebi.) Yeni anayasa metni şimdi parlamentoda.
Ah, unutmadan: Parlamentonun bu metni değiştirme yetkisi yok. Sadece usulen onaylayacak.
Sonra da son sözü halkın söylemesi için referanduma götürecek.
***
Elbette, İzlanda küçücük bir ülke, nüfusu da herkes birbirini tanıyacak
kadar az; o nedenle doğrudan demokrasi ile "e-anayasa" hazırlamak -ilk
deney olmanın getirdiği sorunlar dışında- nispeten daha kolay
başarılabilir.
Ama... AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Ömer Çelik'in SABAH'a açıkladığı
proje ise, İzlanda örneğinin de ötesinde bir "Demokratik devrim"in
müjdesini veriyor.
Çünkü Türkiye gibi bir büyük devletin yeni anayasasının
hazırlanmasında 74 milyonluk ulusunun tüm yurttaşlarından SMS'lerle,
elektronik postalarla, sosyal paylaşım ağlarıyla öneri istemeye karar
vermesi, hiç kuşkunuz olmasın, küresel demokrasi tarihine adını altın
harflerle yazdıracak, ayrıca çağdaş demokrasi anlayışının gelişiminde
çok ama çok önemli bir dönüm noktası olacak.
________________________________
SABAH, 02/09/2011