• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam78
Toplam Ziyaret985782
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.432432.5624
Euro34.631634.7704
Semerkew
Erol Karayel
erolkarayel26@gmail.com
Asimilasyon Asalet Dinlemiyor
07/08/2017

Üç ay kadar önceydi.

İşyerime 22 yaşlarında bir genç geldi, selam verdi ve sordu,

“Erol abi siz misiniz?”

“Evet” dedim “Benim”.

“Beni Mehmet Güller Hoca yönlendirdi, sizinle konuşmak istiyorum.”

Hoş geldin deyip yer gösterdim, oturduk.  

Gencin adı Osman’dı. Beklemeden konuya girdi:

“Abi Cuma namazını sizin semtteki camide kıldım. Namazdan sonra caminin bahçesindeki çay ocağında bir çay içmek istedim. Yan masada birkaç kişi Kafkasya ve Çerkeslerden bahsediyordu. İlgimi çekti. Müsaade isteyip ben de masalarına geçtim ve hemen sordum, “Abi bize köyde Abazalar diyorlar. Demin siz de Abazalardan bahsettiniz. Kimdir, nedir bu Abazalar? Türk müdür, değil midir, bilginiz var mı?” dedim. Bir şeyler anlattılar ama onların da bilgisi sınırlıydı. Konu biraz derinleşince Mehmet Güller hoca adresini ve ismini vererek sorularıma sizin cevap verebileceğinizi söyledi. Onun için buraya geldim” dedi.

Biraz sohbet ettik. Köyünün, köylülerinin, akrabalarının durumunu anlattı. Ama kendilerine Abaza denildiğinin dışında pek bir şey bilmiyordu.

Yanından telefon edip babasıyla görüştüm. O da emin olarak Abaza olduklarını söylüyor fakat daha fazla bir şey bilmiyordu. Köyleri karışık, toplama bir köymüş. Adigelerin yanısıra başka milletlerden de insanlar varmış. Ama köydekilerin tamamı köklerinden kopmuş ve hepsinin asimilasyon süreçleri neredeyse tamamlanmış. “Köyümüzdeki tek Abaza aile biziz ve onun için de Abazalar derler” diyor Osman’ın babası. Sülale adlarını soruyorum bilmiyor. Büyüklerinden hiç duymamış. Abazaca olarak ise bir tek kelime bile miras kalmamış kendilerine.

Telefonu kapattım.

Üzülmüştüm. 150 yıl sonra halkımızın bir kısmının geldiği nokta buydu ve geri kalanları bekleyen akıbet de aynıydı.

Osman’a döndüm, “Evet Osman dediğin gibi Abaza imişsiniz” dedim.

“Abi peki Abazalar Türk müdür?” dedi.  

Evet, alfabenin “a”sından başlıyorduk.

“Hayır” dedim, “Abazalar özgün dil ve kültüre sahip ayrı bir millettir.”

“Peki Ruslarla, Gürcülerle filan bir akrabalığımız var mı?”

“Yok” dedim. Dilim döndüğünce Abazaları ve tarihini anlattım. Apra Tv’yi açtım, Abazaca konuşmalar dinlettim. Pek çok soru sordu ve nihayet Abazaların müstakil dili olan ayrı bir halk olduğuna kanaat getirdi Osman.

“Abi madem biz ayrı bir ırkız ve ayrı bir dilimiz var, ben niçin başkaları için çalışayım? Bundan sonra sadece kendi ırkım için çalışacağım” dedi.

Şaşırdım. Irk kelimesi biraz rahatsız ediciydi. Başka yerlerde de kullanabileceğini düşünerek düzeltmeye çalıştım; bizim ırk davası gütmediğimizi, sadece Allah’ın bize bahşettiği özellik ve meziyetleri korumaya, sürdürmeye çalıştığımızı söyledim. Bu itici kavramlarla da işimiz olmadığını belirttim. Ama birazdan öğrendim ki Osman bir süredir Ülkü Ocaklarına takılıyormuş. Benimle de oranın terminolojisi ile konuşuyordu. Bıçkın bir tarafı vardı Osman’ın, o ortama da bu fıtratı sürüklemiş olmalıydı kendisini diye düşündüm. Hatta bir ara laf gelince kendimin öyle olmadığını ama Abazaların biraz sert mizaçlı tanındıklarını söylediğimde hemen hopladı, “tamam işte abi bu benim Abazalığımın delili” sözüyle de beni epeyce güldürdü.

Osman’la epeyce konuştuk. Gerçeği bulmak onu rahatlatmıştı. “Zaten içime sinmiyordu Ülkü Ocakları” dedi ve ekledi “Ama oralarda çok Abaza ve Çerkes genç var abi, hepsi de kendini Türk sanıyor.”

***

O gün Osman’la neredeyse 5-6 saat halleştik. Abazalarla, Abazaların vatanı ile ilgili pek çok soru sordu, sohbet ettik. Sonraki günlerde de görüştük. Ona Selçuk Sımsım’ın “Abazaların Politik Tarihi” isimli kitabını verdim ve en az iki kere okumasını tavsiye ettim. Kulak dolgunluğu için Apra Tv’yi fırsat buldukça dinlemesini söyledim. Gerçekten okudu ve sanırım internetten de epeyce araştırma yaptı. Daha sonra köyüne gitmesini ve yaşlı genç herkesle konuşmasını, ailesi, ataları hakkında bilgi toplamaya çalışmasını söyledim. Aile ismini öğrenmesini gerçekten çok istiyordum. Nitekim geçtiğimiz Ramazan bayramını fırsat bilerek köyüne gitti ve atalarını araştırdı. Dedesini tanıyan 94 yaşında bir Adige thamatesi ile konuşmuş. O Abhaz olduklarını teyid etmiş ve siz Tsabalsınız demiş.

Osman köyünden sevinçle geldi. Tsabal belli ki Abhazya’da atalarının geldiği bölgenin adıydı. Aile adı da olabilir miydi acaba? Bilmiyorum. Ama o benim için Tsaballı Osman artık. Zaten şimdilerde hızla “Abazalaşıyor”. Tarihini okudu ve öğrendi. Şimdi, fırsat bulursa biraz Abazaca öğrenip anavatanına gitmek istiyor. Orayla ilgili güzel hayalleri var.

***

Geçen hafta Çerkes Dernekleri Federasyonu’nda otururken telefon çaldı. Bir genç gelmek için adres soruyordu. Adresi verdim, ertesi gün geldi. 17 yaşında, yakışıklı, pırıl pırıl bir gençti. Bayrak almak istiyordu. Hangi milletten olduğunu sordum, Abazayım dedi. Aile adını sordum bilemedi. Dedem biliyor, bana da söyledi ama telefonda tam anlayamadım, sonra öğreneceğim inşallah dedi. “Dedenin telefonunu söyle” dedim ve hemen yanından aradım. Dedesi bir Anadolu köyünde oturuyordu; yabancılarla karışmış, sadece 5 hane Abaza kalmış, hiç dil bilenin olmadığı bir köyde. Dedenin kendisi de hiç Abazaca bilmiyordu. Selam kelamdan sonra “torunun soyadınızı hatırlayamadı, sizden öğrenmek istedim” dedim. Bir isim söyledi ama bu bilinen bir sülale ismi değildi. Muhtemelen Abazaların “abipara” dedikleri atalardan birinin isminden mülhem sonradan takılmış bir lakaptı. Başka bir isim olması lazım geldiğini söyledim ama bilemedi. Telefonu kapattık.

Delikanlıyla biraz sohbet ettik. Aile fertlerinin hepsi köklerinden kopmuş ve belirttiğine göre artık pek de umursamıyorlardı. Fakat nasıl olduysa delikanlının içine bir ateş düşmüş, köklerini araştırmaya yönelmişti. Duracağa da pek benzemiyordu. Ona bir Abaza bayrağı ile yine Selçuk Sımsım’ın “Abazaların Politik Tarihi” isimli kitabını hediye ederek dikkatle okumasını istedim. İlk fırsatta da köylerine bizzat gidip yaşlılarla görüşmesini, ailesi hakkındaki bilgileri cep telefonuna ses olarak kaydetmesini tavsiye ettim. Ay sonunda gideceğini ve araştıracağını söyledi. Ben de kendisini merakla bekleyeceğimi, mutlaka gelmesini söyledim ve bilahare kendisini yolcu ettim.

***

Üst üste gelen bu iki olay sonradan zihnimi çok meşgul etti.

Bunlar bizim çocuklarımızdı, Abaza, Adige v.d. milletlerden bizim çocuklarımız.

Asimilasyon seline kapılıp giden binlercesinden can havliyle bir sala tutunmayı başarabilen ikisiydiler sadece.

Ya diğerleri?

Şiddetini artırarak devam eden asimilasyon seli daha binlerce, onbinlerce insanımızı almış gözümüzün önünde götürüyor.  Çoğunun tutunabileceği bir dal parçası bile yok etraflarında. Sele düşmeyenler ise ya kötü bir salın üstünde veya kötü bir kayığın içinde ama yine selin üzerinde bir çöp gibi sürükleniyorlar.

Ve hiç biri emniyette değil.

***

Ana sorunumuz işte bu sel, yani Asimilasyondur.  

Artık her şeyi bir kenara bırakıp, bütün imkanlarımızı, bütün beyin gücümüzü bu sorunun çözümüne odaklamamız lazım.

Arif Nihat Asya’nın “sel ve sal” nüktesini biraz değiştirerek kullanırsak çocuklarımızı “sala bindirerek” değil, ancak “seli kurutarak” kurtarabiliriz.  

Sorun bu kadar büyükken peki biz nelerle meşgulüz?

 



5328 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

SEÇİM SONUÇLARI NE ANLATIYOR? - 03/04/2024
Gözden kaçırılmaması gereken husus, partilerin seçmenlerini kemikleştirmek ve dinamik tutmak için toplumu özellikle kutuplaştırdıkları, siyasi bir öfke ve nefreti bile isteye arttırdıklarıdır.
VERECEĞİMİZ OYUN HALKIMIZA BİR YARARI OLSUN! - 26/03/2024
Partimiz insanlarımızın mevcut siyaseten parçalanmışlığını dikkate alarak bu bataklığa girmeyecek; dikey değil yatay siyaset yapacaktır.
SEÇİMLER BİZİM İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR? - 14/02/2024
Sivil toplumumuzun yanında, iyi çalışan bir siyasal toplumumuzun da olması gerektiğini herkesin anlaması ve bu süreçlere samimiyetle destek vermesi gerekir.
ADALET DUYGUSU KÖRELMİŞ BİR UKRAYNALI VEKİL - 02/10/2022
Goncherenko ile iş tutacak dostlara hatırlatmak isterim: Kendi adalet duygunuzdan taviz vermeden, adalet duygusu körelmiş biriyle işbirliği yapamazsınız.
POLİTİK BİLİNÇ - 29/01/2022
Sorunu olan toplum kesimlerinin, örgütlenerek sorunlarını siyasi platforma taşıyıp, devlet yönetimini bu sorunları çözme yönünde etkileyecek güç oluşturmaları demokratik bir haktır. ÇDP işte bu hakkı kullanmak istiyor.
AZINLIK TOPLULUKLAR İÇİN ‘SİYASAL KÜLTÜR’ NİÇİN ÖNEMLİDİR? - 30/08/2021
“Varlık mücadelesini devletin meselesi haline getirecek olan siyasal toplumun embriyosunu içinde barındırıyor olmasından dolayı “siyasal kültür” oluşturmak çok ama çok önemlidir”
PUTİN’İN YENİ ANAYASASI “RUSLAR EFENDİ, DİĞERLERİ KÖLE” DİYOR - 26/04/2020
Putin son derece sinsi bir politika uyguluyor. Gerçek amacını gizliyor ve günü geldiğinde hızla icra ediyor.
ETNİSİTE, SİYASET, ÇDP, V.S. - 19/07/2019
ÇDP’ye “etnik parti olmaz” argümanıyla karşı çıkanların “etnik derneklerde” icra-i faaliyette bulunuyor olması da tam bir kara mizah örneğidir.
KARADAN GEMİ İDARE EDİLMEZ; ÖYLEYSE HAYDİ SİYASETE! - 27/06/2019
Kırmızı kitapta bir rezerv olsun olmasın, taleplerimizin hayata geçmesi için mutlaka Çerkes sorununun çözümünü misyon edinmiş şahısların mecliste ve yürütme kadrolarında bulunması, yani siyasete girmesi gerekiyor.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi