• https://www.facebook.com/%C3%87erkes-Haklari-Inisiyatifi-1720870914808523/
  • https://twitter.com/CerkesHaklari
Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi3
Bugün Toplam324
Toplam Ziyaret985174
Döviz Bilgileri
AlışSatış
Dolar32.382232.5119
Euro34.402534.5404
Semerkew
Erol Karayel
erolkarayel26@gmail.com
Kayseri Mitingi Niçin Önemli?
08/04/2012

Dünya toplumları, düşünce, siyaset, ekonomi, teknoloji ve diğer bütün alanlarda hızlı bir değişim / dönüşüm sürecinden geçiyor.

Teknolojik gelişim yeni ekonomik alanlar doğurup refah seviyemizi artırırken, iletişim teknolojilerindeki gelişmelerle uğradığımız bilgi bombardımanı düşünce kalıplarımızı kırıyor, hepimizi bir zihniyet değişiminden geçiriyor. Ekonomik gelişim ve refah düzeyi arttıkça, bu ivmeyi yavaşlatan ya da aşağı çeken “toplumsal problemlerden” kurtulma iradesi de artıyor. İnsanlar artık sadece kendisine “rahat ve huzur” vaad eden projelere odaklanmak istiyor.

***

Nitekim, Cumhuriyet döneminde uygulamaya konulan ”bütün kimlikleri eritip tek tipleştirme projeleri” de bu iletişim teknolojilerinin geliştirdiği yeni anlayışlar karşısında tutunamayıp, çöküp gitmiştir.

21. yüzyılda artık sadece özgürlükçü yaklaşımlar karşılık bulmakta, dünya toplumları istisnasız bu yönde dönüşmektedir.

Ancak, toplumlar homojen bir yapıda olmadığı için değişimin ivme kazandığı böyle dönemlerde iç çelişkiler derinleşmekte, çatışmalar artmaktadır. Çatışmanın taraflarını ise “Eski” veya “yeni” anlayışa olan yakınlıklar belirlemektedir.

***

Çerkesler bu değişimi iki boyutlu olarak yaşıyor. Birincisi, Türkiye halkı ile birlikte küresel dinamiklerin de etkisinde gelişen objektif birdeğişim; diğeri de Çerkesler arasında yaşanan ve daha konuşulabilir bir Türkiye'nin ortaya çıkmasıyla başlayan “öze dönüş” diyebileceğimiz subjektif bir değişim.

Türkiye'de 80 yıl süreyle üç nesli kapsar şekilde yürütülen- “kimliksizleştirme” projesine karşı oluşan tepki subjektif değişimin, yani öze dönüşün dinamiğini oluşturmaktadır.

Türkiye'de üç nesil, Kemalist Cumhuriyetin tek tipleştirme projelerinin ağır baskısına uğramıştır. Bu nesillerden 1900'lü yılların ilk 30 yılında doğan birinci grup artık neredeyse terk-i hayat eylemiştir.

1930 - 1960 arasında doğan ikinci nesil ve 1960-1990 yılları arasında doğan üçüncü nesiller ise bugün artık üniversite öğrencisi düzeyine gelmiş son jenerasyon çocuklarıyla birlikte hayat sürmektedir.

Bu 80 yıl içersinde devletin kimliklerine format atmaya çalıştığı Çerkeslerin üçüncü neslinin özellikle kentlerde doğan ciddi bir bölümü kimliğini yitirmiş, tamamen kimliksizleşmiştir. Bu kesimler için Çerkeslik artık sadece “geçmişin bir bilgisi”dir. Bu grup yaşadıkları ülkenin dominant kimliğini benimsemiş olup, herhangi bir kimlik talebi yoktur. Hatta yeni kimliklerine o kadar sahiplenmektedirler ki, kimlik talebi olan Çerkesleri “bölücü” olarak sıfatlandırabilmektedirler.

Cumhuriyet döneminin tek tipleştirme politikalarına muhatap olan bu nesillerden diğer bir bölümü ise kökleriyle bağları sürmesine rağmen resmi ideolojinin oluşturduğu illüzyonun tesiriyle ya ulus-devletçi merkezi yapıyı savunmakta; ya da Çerkesliği “bağımlısı” oldukları diğer “.izmler” üzerinden okuyup-yorumlamaya çalışarak toplumsal karşılığı olmayan hayallerin doğurduğu iç çelişkilerle derin bir “kimlik bunalımı” içinde debelenmektedirler. “Ve yahut da” diyerek, tutumlarının aynı sonucu doğurduğu gerçeğinden hareketle bu kategoride zikredilmesi gereken diğer bir kesim de kendilerini “şef” olmaya şartlandırmış, oluşturdukları sözde “iktidar alanlarını” kimseyle paylaşmak istemeyen “monopolcü” kesimdir. Bu kesimlerin Çerkesliği “egolarının” gölgesinde kalmakta, dolayısıyla egolarını toplumsal menfaatlerin de üzerinde tutmaktadırlar.

Saydığımız bu kesimlerin tamamı “eski anlayışı” temsil etmektedir.

Bütün bunların dışında var olan diğer bir kesim de, dünyadaki değişim sürecini doğru okuyarak, hızla öz kimliğini koruyup geliştirmeye yönelen ve bunun da “devlet güvencesinde, devlet eliyle” yapılması talep edip, irade ortaya koyanlardır. Bu gruplar aktiviteleriyle de Çerkes kimliğinin korunması ve ihyası taleplerine odaklanmış olup “yeni anlayışı” temsil etmektedir. Demokrasi, adalet ve özgürlük kavramlarından destek almakta, “kimlik siyaseti” yapılmasını savunmaktadırlar.

Bu gruplar arasındaki belirgin iki fark yeni anlayıştan yana olanların “etkin” ve “aksiyoner” olmaları; eski anlayıştan yana olanların ise “edilgen” ve “reaksiyoner” yapıda kalmalarıdır.

***

Peki kimlik siyaseti yapmak gerekli midir?

Evet gereklidir.

Çünkü bugün bu ülkede Çerkesleri yok sayma eğilimi iyice yapısallık kazanmış olup, bütün mecralarda sadece Kürtlerin ve Alevilerin hakları tartışılmaktadır.

Bu uluslararası alanda da böyledir. Örneğin AB Komisyonu tarafından Avrupa Parlamentosu’na ve Avrupa Konseyi’ne sunulmak üzere hazırlanan 12 Ekim 2011 tarihli “Türkiye 2011 yılı İlerleme Raporu”nda, sorunlarıyla birlikte Kürt ismi 40 defa, Alevi ismi 11 defa, Roman ismi de 18 defa geçerken, Çerkeslerin de dahil olduğu Lozan tanımı dışında kalan diğer müslüman azınlık grupların isimlerinden ve haklarından bir kelime ile dahi bahsedilmemektedir.

Bu şu demektir: AB, Çerkesleri ve diğer grupları azınlık olarak dikkate alınır bulmamaktadır. Türkiyenin ulus devlet projesini anladık da, AvrupaBirliği ve diğer güçlü dünya devletleri niçin Çerkeslere sahip çıkmıyor?

Daha önce bahsetmiştik ama kısaca hatırlamakta fayda var; BM kriterlerinde “azınlık” kavramı sayıca az olanları ifade etmek için kullanılmaktadır (Bizim de artık bunu böyle anlayıp, azınlık kavramından “işkillenmememiz” gerekir). Azınlık olmanın ana kriterleri, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu’nun Ayrımcılığın Önlenmesi ve Azınlıkların Korunması Alt Komisyonu'nca yapılan tanımlamada şöyle ortaya konulmaktadır:

Ülke nüfusuna kıyasla,

- Etnik, dilsel, dinsel... yönden farklı olma,

- Sayısal yönden az olma,

- Dominant (Başat) olmama,

- Vatandaş olma ve

- Azınlık bilincine sahip olma.

Bir ülkede bu koşulların tümünü taşıyan bireyler varsa, o ülkede azınlığın da olduğu kabul edilmekte; ülke devletinin bu gerçeği kabul etmesi veya inkar etmesi hiç bir şeyi değiştirmemektedir.

Yukarıda saydığımız azınlık olmanın beş şartından ilk dördüne objektif şartlar; beşinci şarta (azınlık bilinci) ise azınlık olmanın subjektif şartı deniliyor.

Objektif şartların tamamının mevcut bulunması durumunda bile önemli olan subjektif şart, yani azınlık bilincidir. Eğer azınlık bilinci yoksa, azınlık da yok demektir. Bu son husus, 1991’de gerçekleştirilen AGİK Cenevre Azınlık Uzmanları Toplantısı’ndan başlayarak uluslararası arenada gittikçe daha çok kabul görmektedir.

Yapılan Çerkes Hakları mitinglerinin önemi de işte burada ortaya çıkmaktadır. Bu mitingler Çerkeslerin kimliklerine sahip çıkma bilincini görünür kılmakta, aranan beşinci subjektif şartı kristalize etmektedir. Yani Çerkeslerin objektif şartların yanısıra subjektif şarta da haiz olduğunu ortaya koymaktadır.

Mitingler, Çerkeslerin azınlık sayılması için yeter şartlara sahip olduğunun en somut belgesi haline gelmektedir.

Çerkes halkını görünür kılan açık hava gösterilerinin misyonu işte budur.

29 Nisan'da, Çerkeslerin en yoğun yaşadığı bölgelerin başında gelen Kayseri'de yapılacak Çerkes Hakları Mitingi de işte bunun için anlamlı ve değerlidir.

Gelecek nesillerimizin anadillerini konuşan, okuyan, yazan insanlar olması için, çoluğumuz, çocuğumuz, eşimiz, dostumuzla 29 Nisan Pazar günü saat 15.00'de Kayseri Fuar Önü Miting Alanı'nda buluşalım.

Şunu da anlayalım artık, bugün “varım!” diyemeyenlerin, yarını olmayacak...



4324 kez okundu. Yazarlar

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın

Yazarın diğer yazıları

SEÇİM SONUÇLARI NE ANLATIYOR? - 03/04/2024
Gözden kaçırılmaması gereken husus, partilerin seçmenlerini kemikleştirmek ve dinamik tutmak için toplumu özellikle kutuplaştırdıkları, siyasi bir öfke ve nefreti bile isteye arttırdıklarıdır.
VERECEĞİMİZ OYUN HALKIMIZA BİR YARARI OLSUN! - 26/03/2024
Partimiz insanlarımızın mevcut siyaseten parçalanmışlığını dikkate alarak bu bataklığa girmeyecek; dikey değil yatay siyaset yapacaktır.
SEÇİMLER BİZİM İÇİN NE ANLAM İFADE EDİYOR? - 14/02/2024
Sivil toplumumuzun yanında, iyi çalışan bir siyasal toplumumuzun da olması gerektiğini herkesin anlaması ve bu süreçlere samimiyetle destek vermesi gerekir.
ADALET DUYGUSU KÖRELMİŞ BİR UKRAYNALI VEKİL - 02/10/2022
Goncherenko ile iş tutacak dostlara hatırlatmak isterim: Kendi adalet duygunuzdan taviz vermeden, adalet duygusu körelmiş biriyle işbirliği yapamazsınız.
POLİTİK BİLİNÇ - 29/01/2022
Sorunu olan toplum kesimlerinin, örgütlenerek sorunlarını siyasi platforma taşıyıp, devlet yönetimini bu sorunları çözme yönünde etkileyecek güç oluşturmaları demokratik bir haktır. ÇDP işte bu hakkı kullanmak istiyor.
AZINLIK TOPLULUKLAR İÇİN ‘SİYASAL KÜLTÜR’ NİÇİN ÖNEMLİDİR? - 30/08/2021
“Varlık mücadelesini devletin meselesi haline getirecek olan siyasal toplumun embriyosunu içinde barındırıyor olmasından dolayı “siyasal kültür” oluşturmak çok ama çok önemlidir”
PUTİN’İN YENİ ANAYASASI “RUSLAR EFENDİ, DİĞERLERİ KÖLE” DİYOR - 26/04/2020
Putin son derece sinsi bir politika uyguluyor. Gerçek amacını gizliyor ve günü geldiğinde hızla icra ediyor.
ETNİSİTE, SİYASET, ÇDP, V.S. - 19/07/2019
ÇDP’ye “etnik parti olmaz” argümanıyla karşı çıkanların “etnik derneklerde” icra-i faaliyette bulunuyor olması da tam bir kara mizah örneğidir.
KARADAN GEMİ İDARE EDİLMEZ; ÖYLEYSE HAYDİ SİYASETE! - 27/06/2019
Kırmızı kitapta bir rezerv olsun olmasın, taleplerimizin hayata geçmesi için mutlaka Çerkes sorununun çözümünü misyon edinmiş şahısların mecliste ve yürütme kadrolarında bulunması, yani siyasete girmesi gerekiyor.
 Devamı
adigebze I-II
Nükte!

KISSADAN HİSSE

-Moğollar Buhara’yı kuşattıklarında, uzun süre şehri teslim alamadılar. Cengiz Han Buhara halkına bir haber gönderdi: Silahlarını bırakıp bize teslim olanlar güven içinde olacaklar, ama bize direnenlere asla eman vermeyeceğiz.

-Müslümanlar İki gurup oldu: Bir gurup; asla teslim olmayalım, ölürsek şehit, kalırsak Gazi olur, Şeref’imizle yaşarız dediler. Öbür gurup ise; kan dökülmesine sebep olmayalım, sulh iyidir, hem silah, hem de sayı olarak onlardan azız, gücümüz onlara yetmez, dediler ve teslim oldular.

-Cengiz Han, silah bırakanlara; teslim olmayanlara karşı bize yardımcı olun, galib geldiğimizde şehrin yönetimini size bırakalım dedi. Böylece İki müslüman gurup savaşmaya başladılar. Moğollar’ın da yardımı ile, teslim olanlar galib geldi. Savaştan sonra Cengiz Han teslim olanların silahlarının alınmasını ve kafalarının kesilmesini emretti. Sonra meşhur sözünü söyledi: “Eğer güvenilir olsalardı, bizim için kardeşleri ile savaşmazlardı. Kardeşlerine bunu yapanlar, yarın da bize yapar.”

 

Site İçi Arama

 

Google Site

 

Üyelik Girişi